Asıl felaket manevî özürlülüktedir
Problemlerinin çözümü ve ihtiyaçlarının karşılanmasında özürlülerin kendileri gibi bizler de sorumluyuz.
Saygı Göstermek
Ana görevimiz, özürlülerimizi sağlıklı insanlar gibi değerlendirmek; şahsiyetlerini tanımak ve saygı göstermek olmalıdır.
Hz. Peygamber’in, Mekke’nin egemen şahsiyetlerini İslâm’a davet ettiği bir sırada gelerek soru yönelten ve cevap bekleyen a’ma Abdullah İbn-i Ümm-i Mektum’a ilgi göstermediği için Yüce Mevlâmızın Peygamberimizi kınayan Abese sûresinin ilk âyetlerini indirmesi, diğer insanlar gibi onların şahsiyetlerinin de önemsenmesi gereğini öğretmektedir.
a- Merkezî ve mahallî yönetimler olarak bütün sosyal imkânlarımızı, sağlıklılardan çok onların eğitimi ve gelişimi için harcamalıyız. Mevcut kurumları geliştirmeli, olmayanları da kurmalıyız. Çünkü onlar toplumumuzun manevî güvenceleridir.
Özürlüler Manevî Güvencelerimizdir
Peygamberimizin “Sizler ancak zayıflarınız sebebiyle rızıklandırılıyorsunuz.”[1]buyurması, bu gerçeği açıklamaktadır.
Onlar, kabiliyetleri çizgisinde yetiştirilmeli, kendilerine moral ve topluma katkı sağlamaları için de istihdam edilmelidir. Sevgili Peygamberimizin görme özürlü Itban b. Malik’i imamlıkla ve Amr b. Kays’ı da vekili olarak Medine yönetiminde iki defa görevlendirmesi, izlememiz gereken örneklerimizdir.[2]
Özürlüler arasında nice filozoflar ilim ve sanat adamları ve de mûcidler çıktığı bir gerçek olduğuna göre özürlülerimiz ihmal edilmemelidir. Kaldı ki özürlü de olsalar kişilerin kendi el emeklerini yemeleri, diğer insanlara ihtiyaç arz etmemeleri asıldır. Çünkü Peygamberimiz, zaruret olmaksızın insanlara yük olunmaması gereğini açıklamakta, böylesi soylu bir tavrın Cennet’e götüreceğini müjdelemektedir.[3]
b- Kişisel olarak da özürlülerimize karşı özel bir ihtimam göstermeliyiz. Çünkü onlara yapılacak maddî ve manevî yardım çok daha faydalıdır, hayatîdir ve de sevablıdır. Azîz Peygamberimiz “…Körlere eşlik edip yol göstermek, bedenî yardıma muhtaç özürlülere katkı sağlamak, sağırve dilsizlere, muhtaç oldukları bilgileri anlayabilecekleri şekilde duyurmak, Rabbimizin rızasına erdirecek hayırlı amellerdendir.”[4] buyurmaktadır.
Çok iyi bilinmelidir ki özürlüler, özürleriyle denenirken bizler de onlara yardımcı olup olmamakla deneniyoruz. Bu sebeble, ailesinde yakınında ve çevresinde engelliler bulunan insanlarımız, onların durumuna düşebileceklerini bilmeli, onlara kendileri için ilâhî bir deneme oldukları bilinciyle yaklaşmalı, âhiret saadetlerine yardıma vesîleler olarak görmelidirler.
Kurân-ı Kerîm’de “Körlerin, topalların ve hastaların evrelerinden yardım beklemeleri ve yararlanmalarının tabii olduğu, sakınca taşımadığı…”açıklanmaktadır.[5]
Özürlüler İlgiyi Sömürmemeli ve Duayı da Eksik Etmemelidirler
Ne var ki özürlüler de gördükleri ilgiyi sömürmemeli, gerektiğinden fazla yük olmamalıdırlar. Her vesîle ile sık sık duâlı teşekkürlerini sunarak, fedakâr yardımcılarına yaptıklarının onurunuve mutluluğunu yaşatmalı, onların sabırlarını beslemelidirler. Çok iyi bilinmelidir ki Allah’a şükür gibi insanlara teşekkür de dînî bir görevdir. Peygamberimiz, “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmez.”[6]buyurmakta, böylece teşekkürsüzlüğün olumsuzluğunu açıklamaktadır.
Özürlülerin İhmal Edilmesi
Yardımlarımızı bekleyen insanlara yardımcı olmak ne kadar büyükse onlara karşı gösterilecek ihmaller ve işlenecek hatalar da o kadar büyük olur. Sevgili Peygamberimiz, “Bakmakla yükümlü olduğu kişileri ihmal etmesi kişiye günah olarak yeter”buyurarak ve “A’maya yolunu şaşırtan kişiyi…” lanetleyerek bu gerçeği duyurmaktadır.[7]
Asıl Felaket Manevî Özürlülüktedir
Özetlersek bedensel özürlülük acınacak değil, yardımlaşılacak haldir. Ama acınacak özürlülük, Kur’ân diliyle söylersek Allah’a ve yasalarına imansızlıktan kaynaklanan ruhsal sağırlık, dilsizlik ve körlüktür; ahlâkî felçliliktir; güzellikler karşısında duyarsızlıktır.
Bunun içindir ki Kur’ân ve Peygamberî Sünnet bedensel ve ruhsal özürlülüğün bir olamayacağını açıklamakta, daha çok ruhsal/ahlâkî özürlülük üzerinde yoğunlaşmaktadır.[8]
Mesajı’mızı, ruhsal özürlülüğün, dünya hayatımız yanı sıra âhiret hayatımızı da karartacağına vurgu yapan âyetlerle bitirelim:[9]
“Kim Kur’ânî bildirilerim/buyruklarımdan yüz çevirerek inançları ve işlerini Batıl’lar ve çirkinlikler üzerinde sürdürürse, ona dar bir hayat alanı olacaktır ve onu Kıyamet Günü kör olarak kaldıracağız.
Böyle biri: ‘Rabbim! Beni niçin kör olarak kaldırdın’ diye soracak. Allah da ona, şöyle cevap verecektir:
“Sana mesajlarımız gelmişti de sen onları göz ardı etmiştin. Bugün de aynen öylece gözardı edilip unutulacaksın. Çünkü kendi elindekileri boşa harcayan ve Rabbinin mesajlarına inanmayan kimseleri Biz işte böyle cezalandıracağız. Böylelerinin âhirette çekeceği azab, gerçekten de azabların en zorlusu olacaktır.”
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi