1968-1969 ders yılı Haziranında İstanbul İmam Hatip Okulu’ndan mezun oldum. 1969 Eylül döneminde de İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne girdim. Bu arada 21 kişinin katıldığı imtihanı kazanarak Süleymaniye Camii Hatipliği’ne tayin edildim. 1970 yılı başında göreve başladım.
Gece gündüz çalışarak ve güncel konulardan seçimler yaparak hazırladığım Cuma hutbelerimi kendimce derin bir coşku ile sunmaya çalışıyordum. Üniversite gençliğinden oluşmakta olan bir cemaatimiz vardı.
Yüksek İslâm Enstitüsü talebeliğim sırasında 1969-73 döneminde Bekir Topaloğlu hocamız -hatırladığıma göre- Kelam asistanı idi. Bize derse gelmedi ama hocamızı tanıyorduk.
Hatipliğimin ikinci veya üçün yılındaydı. Bir gün hocamız beni odasına çağırdı. Süleymaniye yazma eserleri kütüphanesinde çalışmalar yaptığını ve bu arada Cuma hutbelerimi dinlediğini beyanla şöyle dedi:
“Hutbelerin çalışma ürünü olup ilmî. Aşkla da sunuyorsun, tebrik ederim. Ne var ki egemen sistemle fazla çelişiyor ve çatışıyorsun. Görevden alınıp mağdur edilmenden endişe ederim.”
Hoca talebe ilişkimiz ve vicahi görüşmemiz olmasa da hocamıza hep saygı duymuş, eserlerini alıp okumuşumdur.
Uzun yıllardan sonra ve ölümünden önce hocamızla görüşmelerimiz başladı. Hocamızı İSAM’daki odasında ziyaret eder ve önce elini öperdim. Bunu da iki amaçla yapardım; Hocamız benden 10 yaş kadar büyüktü. Onlarca yıl şirk koşmaksızın Allaha ibâdet etmiş ve Onun Peygamberi ve Kitabı üzerinde çalışma yapmış hocamızı eli öpülesi gördüğüm ve ziyaretimiz sırasında odasında bulunan genç ilim adamlarına saygı örneği vermek için…
Tartışılabilir ise de yalnızca ve sadece itikadı sağlam ve amelli ilim adamlarının ellerinin öpülebileceği görüşündeyim.
Ziyaretimizin ana amacı da görüşlerini almak olurdu. Kur’ân ve Sünnet Işığında Cennet Hayatı isimli kitabımı yazarken birkaç konuda kendisiyle görüşme ihtiyacını hissetmiştim. Bu arada hocamızın Diyanet İslâm Ansiklopedisinde yazmış olduğu Cennet ve Hûrî maddelerini okumuştum.
Hocamıza bazı ilmî itirazlarım vardı. Bunlardan biri de Cennete gireceklerle Tezvic edilecek Hûrîlerin onlarla evlendirileceği şeklindeki açıklamasıydı. Tefîl babından Tezvîc fiili iki mefule geçiş yaptığında evlendirme manasına geliyor ve bu durum Ahzab sûresinin 37. âyetinde de örneklendiriliyor ise de ikici mefulünü “be” ile alan Tezvîc’e bu anlamın verilemeyeceğini Tekvir (81/7)ve Şûra (42/50) sûrelerinden misallendirdim ve de Kur’ân lügatlarında ve kaynak tefsirlerde durumun vazıh olduğunu açıkladım.
Hocamızın beni dinledikten sonra kalktı ve kütüphanesinde bulunan Kurân lügatlarından iki tanesine baktı ve ‘taşlar yerinden oynadı ‘diyerek beni doğruladı. Bu kendisine güvenen tam bir ilim adamı tavrıydı. Hocamıza saygım daha bir arttı. Görüşmelerimizden birinde bana bir projesinden bahisle şöylece dert yanmıştı:
“Arkadaşlarımıza ‘Diyanet İslâm Ansiklopedisi bitti. Gelin İslâmî ilimleri Kurân merkezli olarak yeniden yapılandıralım. Kelam ilmini de ben üstleneyim,’ diyorum. Diyorum da laf anlatamıyorum. “
Hocamızın bu projesi beni de çok heyecanlandırmıştı. Çükü hocamız gibi derli toplu ifade edemiyor isem de aynı ihtiyacı hissedebiliyordum.
Merhum hocamızla ilgili bu yazıyı kaleme almamın sebebi, müşterek bir dostumuzun hocamızın yayınlanacak olan hatıratının 22 Kasım 2013 tarihi şahsımla ilgili olan şu notu bana göndermiş olmasıdır:
“Teheccüde kalktık, Kur’ân okuduk…Kuşluk namazını kıldım. Bu gün Ali Rıza Demircan geldi, epeyce bir sohbet ettik. Cennet hayatı ile ilgili yazdığı kitabın muhtevası üzerine fikir alış verişinde bulunduk. Temel İslâmi bilimlerin yeniden ihyası projemden bahsettim, çok memnun oldu, beni de bu işe kat dedi…”
Hatıralar yazılmalıdır. İnşaallah ben de yazmayı düşünüyorum. Ama yazmanın asıl gayesi okuyucuyu ilme ve amele yönlendirmek ve tecrübelerden yararlandırmak olmalıdır.
Hocamızın teheccüde kalkıp namaz kılması, Kur’ân okuması, kuşluk kılması beni son derecesi mutlu etti ve teşvik edici oldu.
Bir ömür boyu rızasını tahsil etmeye çalıştığı zann-ı galibinde bulunduğum Rabbimizin hocamıza ‘bi ğayr-i hisab’ nimetler ihsan buyurmasını diliyorum.
Sözü bir emr-i Peygamberi ile noktalayalım:
“ Ahirete göç edenlerinizi güzellikleriyle anınız…” (F. Kadîr Hn.905)
Ali Rıza Demircan