islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
33,9762
EURO
37,6709
ALTIN
2.725,36
BIST
9.771,16
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
25°C
İstanbul
25°C
Hafif Yağmurlu
Pazar Hafif Yağmurlu
27°C
Pazartesi Çok Bulutlu
28°C
Salı Çok Bulutlu
29°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
28°C

BELAGATİN TANIMI

BELAGATİN TANIMI
15 Temmuz 2024 12:18
A+
A-

BELAGATİN TANIMI

Her insanın sosyal hayatta daha edebi bir üslupla konuşması ve yazması için, edebiyatla ilgili bazı bilgilere sahip olması gerekir. Bu nedenle birkaç yazımda, belagat hakkında bazı bilgilere yer vermek istiyorum. Önce belagatin tanımı hakkında bazı bazı bilgilere yer vereceğim.

Arapça bir kelime olan belâgat, “beluğe-yebluğu” fiilinden türemiş bir isimdir. “Beluğe” fiili, kelime olarak açık, net ve güzel olmak demektir. Bu fiil, “beleğe” şeklinde okununca, olgunlaşmak, kavramak ve gayeye ulaşmak anlamlarına gelir.[1]

Kur’an-ı Kerim’de belâgat ve onunla aynı kökten gelen diğer çeşitli kelimelere yer verilmektedir. Bilhassa belâgat ve benzeri kelimelerin kaynağı olarak kabul edebileceğimiz “beluğe” fiili, çeşitli ayetlerde değişik anlamlarda kullanılmaktadır. Örneğin bu fiil birkaç yerde, ulaşmak,[2] varmak,[3] bitirmek,[4] anlamlarını ifade etmektedir. Bazen de bu fiil, harfi cerlerle kullanılarak bulûğa ermek,[5] tebliğ etmek,[6] tam ve kâmil olmak,[7] yerine getirmek[8] ve benzeri anlamlar için kullanılmaktadır.

Edebî sanatlarla ilgili bir ilim dalı olan belâgat ise, söz ve yazıda düzgün, tesirli ve sanatlı ifade demektir. Buna kısaca edebiyat kaidelerini ve edebî sanatlarla ilgili meânî, beyân ve bedîi içine alan ilim dalı demek mümkündür.

Batı dillerinde belâgatin karşılığı olarak “eloquence” ve “rhetoric” kelimeleri kullanılmaktadır. Bu kelimelerin ilki olan “eloquence” İngilizce bir kelime olup, eski Fransızcada da aynı şekilde kullanılmaktadır ve Latince’de ise, “eloquentia” şeklindedir.[9] Anlam bakımından güzel konuşma melekesini ve etkili söz söyleme kabiliyetini ifade eder.[10] İkinci kelime olan “rhetoric”, İngilizcede belâgat kaidelerinin tümünü ifade eden bir kelimedir.[11] Arapçada bu kelimelerin her ikisi için, sadece “belâgat” kelimesi kullanılmaktadır. Arap edebiyatında belâgatin tanımı hakkında pek çok şeyin yazıldığına şahit olmaktayız.[12] Belâgatin tanımı hakkında yapılan tariflerden bazılarını şöyle sıralamamız mümkündür:

1 – Kazvini (ö. 739/1338)’ye göre belâgat, söylenen sözdeki belâgat ve söyleyen kişideki belâgat olmak üzere iki kısma ayrılır. Sözdeki belâgat, söylenen sözün fasih, açık, söylendiği makama ve muhatabın anlama kabiliyetine uygun olması demektir.[13] Mütekellimde, yani sözü söyleyen kişideki belâgat ise, konuşan kişinin kendisi ve kendisinde mevcut olan beliğ, açık, güzel söz söyleme meleke ve kabiliyetidir.[14]

2 – Kudâme b. Cafer (ö. 337/948), belâgatin üç türlü olduğunu söylemiştir:

1 – Müsavat (eşitlik): Lafzın manaya uygun olması demektir.

2 – İşaret: Lafzın manaya işaret yolu ile delalet etmesi demektir.

3 – Tezyîl (kelimeleri birbirlerine eklemek): Eşanlamlı birçok kelimenin tek bir mana için kullanılması demektir. Bu tür belâgat, kelimelerin birbirlerini tekit etmesi ve kelimeyi anlamakta güçlük çeken muhatabın anlamasını sağlamak için kullanılır.[15]

3 – Amr b. Abdilkays, bir sözün belâgat vasfını taşıması için, bir nevi manasının lafzı ile ve lafzının da manası ile yarışmasının ve kulaktan ziyade kalbe hitap etmesinin gerektiğini söylemiştir.[16]

4 – İbrahim b. Muhammed b. Ali b. Abdillah b. Abbas b. Abdilmuttalib (ö. 132/749), “Belâgat, konuşan kişinin, konuşması münasebetiyle kendisi veya dinleyicilerinin kalbinde herhangi bir olumsuz duygu ve düşüncenin meydana gelmemesidir” diyerek, belâgati tanıtmaya çalışmıştır.[17]

5 – Bir Arabi’ye, “Belâgat nedir?” diye sorulunca, şu cevabı vermiştir: “Belâgat, zorlanmadan, sıkıntıya düşmeden yeterli derecede kelimeyi ifade ederek bir konuda muhatabı ikna edip, susturmak ve onu, o konuda tatmin etmektir.[18]

6 – İbnu’l-Mukaffa’ya (ö. 759/1357) “Belâgat nedir?” diye sorulunca, şu cevabı vermiştir: “Belâgat, birçok manayı kapsayan çok yönlü bir isimdir. Bu isim, susmak, dinlemek, işaret etmek, söz söyleyip konuşmak, delil göstermek, gerekli cevabı vermek, herhangi bir konuya giriş yapmak, şiir söylemek, etkili hitabede bulunmak veya mektup yazmak gibi anlamlara gelmektedir. Belâgat, bütün bu hususlardan oluşmakta, meydana gelmektedir.”[19]

7 – Çok konuşan bir adamı dinleyen Halil b. Safvan, adama, “Allah iyiliğini versin. Belâgat, fazla konuşmak ve gürültü ile laf kalabalığını meydana getirmek değildir. Fakat belâgat, konuşmada istenilen manayı ifade etmek ve yeterli delili ortaya koymaktır” diyerek, belâgati kendine göre tarif etmiştir.[20]

Belâgat hakkında daha pek çok tarif ve açıklamalar yapılmaktadır. Burada daha pek çok tanımı sıralayabiliriz. Ancak verdiğimiz tanımlarla yetinmek istiyoruz. Arap Edebiyat kültürüne göre sözdeki belâgatin iki yönü vardır:

1–Yüce Yön.

2–Aşağı Yön.

Birincisi, belâgat derecelerinin sonu olan i’câz mertebesidir. İ’câz, bir sözün belâgatte insan gücünden dışarı çıkıp kişiyi muhalefette veya örneğini meydana getirmekte aciz kılmasıdır. Buna göre bir insan, belâgat ilminin ihtiva ettiği kaidelerin tamamına riayet etse bile, sözünü i’câz mertebesine ulaştıramaz. Ancak Allah’ın sözü olan Kur’an-ı Kerim, belâgat ilminin ötesinde, i’câz mertebesindedir. Müslüman belagat âlimlerine göre, bu derecedeki mutlak belâgat, ancak Kur’an’a mahsustur.

Belâgatin ikinci yönü ise, insana ait olan belâgattir.[21] İnsan, Allah’ın kendisine verdiği yeteneği kullanarak, bu alanda kendini iyi yetiştirse, ister konuşmaları ister yazılarındaki belâgati ileri bir dereceye getire bilir.

Belâgat, cahiliye dönemi Arap edebiyatında hayli gelişmiş durumdaydı. Fakat bunun müstakil bir ilim haline gelmesi, İslâm’ın ortaya çıkmasından sonra gerçekleşmiştir.[22] Aslında okumayan insanlar, konuşmalarında farkında olmadan edebî sanatları üretmektedirler. İslâm’dan önceki Araplarda da durum böyle idi. Adamın herhangi bir tahsili yok, ama öyle bir yeteneğe sahip ki, söz ve şiir söylemede kelimeleri en güzel bir şekilde kullanabilmektedir.

SONUÇ

İnsanın maddi yönden beslenmeye ihtiyacı olduğu gibi, manevi yönden de beslenmeye ihtiyacı vardır. Edep ve nezaket, insanın manevi yönü açısından önem arz etmektedir. Bunun için de bilgiye ihtiyacı vardır. Bu düşünce ile sizlere belagatin tanımı hakkında bazı bilgileri sundum.

Saygılarımla!

NURETTİN TURGAY

YAZARIMIZIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN BURAYA TIKLAYINIZ

DİP NOTLAR

Anahtar Kelimeler: İnsan, edebiyat, edep, belagat, bilgi.

[1]   İbn Manzur, “beleğe”, Lisanu’l-Arab, VIII, 419 vd.

[2]  el-Bakara 2/231; el-Kehf 18/61,86.

[3]  el-Kehf 18/60.

[4]  er-Ra’d 13/14

[5]  el-Enâm 6/152; Yûnus 12/22.

[6]  el-Arâf 7/62; en-Nahl 16/82.

[7]  en-Nisâ 4/63.

[8]  et-Talak 65/3.

[9]  Dawid B. Guralnik, Webster’s New World Dictionary, s. 454.

[10]  A. Merriam Webster, Webster’s Third New İnternational Dictionary of the English Language, s.734; Burton Stevenson, The Home Book of proverbs, Maxims and Familiar pharases, s. 675.

[11] Walter W. Skeat, A Corcise Etmological Dictionary of the Englısh Language, s. 448.

[12]  İbn Abdi Rabbih Ahmed b. Muhammed el-Endelûsî, el-İkdu’l-Ferid, thk. Muhammed Said el-Aryan, Beyrut 1940, II, 105; İbn Reşik Ebu Ali el-Hasan el-Kayravani, el-Umdetu fi Mehasini’ş-Şi’ri ve Adabihi ve Nakdihi,

thk, Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Mısır 1963, I, 242.

[13]  Cemaluddin Ebu Abdillah Muhammed b. Kâdi el-Kudât el-Kazvini, Mukayyed Talhis (Telhisu’l-Miftah), İstanbul 1967, s. 9 vd; el-İdâh fi Ulumi’l-Belâğa, Mısır 1971, s. 7, 9.

[14]  el-Kazvini, el-İdâh, s. 9.

[15]  Ahmed el-Hâşimî, Cevâhiru’l-Belâğe, Dâru Kahraman, İstanbul 1984, s. 35.

[16]  el-Cahız, el-Beyân ve’t-Tebyîn, Dâru İhyâi’l-Ulûm, thk, Hasan es-Sendûbî, Beyrut 1993, I, 91.

[17]  el-Cahız, el-Beyan, I, 94.

[18]  el-Haşimi, Cevahir, s.36

[19]  el-Haşimî Cevahir, s.36

[20]  Geniş bilgi için bkz. el-Hâşimi, Cevâhir, s. 35 vd.

[21]   M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri, Ankara 1980, s. 20.

[22]   Bilgegil, Edebiyat, s. 20.