Dünyevileşmenim girdabında cayır cayır yanan insanımız, bencil bir yaşam içine sürükleniverdi. Farkındalıklarımızın farkına varamadığımız bencil bir hayat yaşıyoruz. Bencil davrandığımızın, bencil yaşadığımızın farkında bile değiliz. Oysa müslüman’ın en önce bilmesi gereken şeyin, “Ben” duygusundan arınarak, “biz” olması gereketiğidir.
Hani yüce rabbimiz bizi, “Bir erkek ile bir dişiden, tanışsınlar ve kaynaşsınlar diye de çeşit çeşit yaratmıştı”[1] ya… Biz bunu unuttuk galiba. Unuttuk ve bencil bir yaşamın içine sürükleniverdik.
Trafikte, lokantada, evde, okulda, camide, heryerde ama heryerde bencil yaşıyoruz maalesef…
Trafik kurallarını hiçe sayıyoruz da birisi bizi ikaz ettiği zaman, levyeyi veye sopayı alıp iniyoruz adamı dövmeye. Eğer birde silahımız varsa, karşıda ki insanın da bir insan olduğunu unutup basıyoruz tetiğe. Çoluk çocuğunu babasız, eşini dul bırakmışız zerre umurumuzda olmuyor. Yani “ben” diyoruz. “sen” yoksun, ben varım diyoruz.
Lokantada, arkamızda ki masaya oturmaya çalışan birine, sandalyemizi az ileri alarak yardımcı olmuyoruz. Böyle bir durumda ricada bulunan birine de ters bir bakış atmaktan geri durmuyoruz. Yani orada da “Ben” diyoruz. Sen de kimsin ki?
Evlerimizde de bencilliğin had safhasını yaşıyoruz. Çocuklarımızla iletişimimizde, eşimiz ile iletişimimizde hep ama hep “Ben” diyoruz. Bu sebeple, son yıllarda boşanmaların arttığını görsekte, biz deyip biz olarak düşünemediğimiz için problemlerimiz artarak devam ediyor.
Okullara gönderdiğimiz yavrularımıza bile, farkında olarak veya olmayarak “ben” duygusunu aşılıyoruz. Çocuğumuz okulda bir problem yaşadığı zaman, okula koşuyor “Benim çocuğum” diye söze veya kavgaya başlıyoruz. Sınıfta ki veya okulda ki diğer çocukların da bizim çocuğumuz olduğunu unutarak, “benim çocuğum” diyoruz.
Toplu taşıma araçlarına biniyoruz hergün. Akılı cep telefonları elimizde, yanımıza gelen yaşlı insanlara yer vermeyi bile akıl edemiyoruz da yine “Ben” diyoruz.
İbadet için gittiğimiz camilerimizde bile, bencil davranmaktan ve konuşmaktan geri durmuyoruz. “Başkasının ayak bastığı yere ben secde etmem” diyerek, sandalyede namaz kılıyoruz. Camide vaaz verilirken de Kuranı Kerim okunurken de konuşabiliyoruz. Maalesef orda da “Ben” diyoruz.
Gece saatin kaç olduğu farketmiyor, bizim için. Arabımızın camları açık vaziyette, müzik sesini sonuna kadar açarak geçiyoruz sokaklardan. Hasta mı (!) var, çocuklar korkar mı (!), insanlar rahatsız olur mu(!) hiç düşünmüyoruz.
“Ben… Ben… Ben”
Şeytan mı dedirtiyor bizlere “Ben”i… Şeytana mı uyduk yoksa biz? “Ben” duygusu içinde yüreklerimiz mi katılaştı acaba?
Sevgiyle bakamıyoruz etrafımıza. Sevgiyle bakamıyoruz çevremizde ki insanlara. Dünyevileşme denen illet bizi sevgisizliğe, sevgisizlik saygısızlığa, saygısızlık ise bencilliğe sürükleyiverdi. Oysa insan bilemedi sevgi meziyetinin kıymetini. Sevmeyi başarabilse, ibadet etmeyi sevebilse, beyninin mutluluk hormonu olarak salgıladığı Endorfin maddesi, onu da çevresini de huzurlu edecek ama…
İnsan, “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme”[2] ayeti kerimesini anlasa ve iç dünyasında anlamalandırabilse, mutlu olacak ve mutlu edecek çevresindeki insanları.
Ne diyelim ki? “Biz” diyebilmemiz için, ilk önce kendimizi düzeltmemiz gerekiyor.
Ne demiş Bizim Yunus?
Gelin tanış olalım,
İşi kolay tutalım.
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz
Selam, sevgi ve muhabbetlerimle…
Şaban DOĞAN
[1] Hucurât suresi 49/13
[2] İsra suresi 17/37
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi