islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4889
EURO
36,2751
ALTIN
2.961,54
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

“Ben Bir İnsanım” Ya Siz?

“Ben Bir İnsanım” Ya Siz?
28 Temmuz 2022 12:35
A+
A-

Yazar Kadir Çiçek’in kaleme aldığı “Ben Bir İnsanım” Ya Siz? yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz..

İnsanlar, ötekileştirici sistemlerin sürdürülmesi yolunda gayret gösterdiğinde yeryüzü yaşanması zor hâl alır. Bugünkü karmaşık sürecin en önemli sebebi de bu durumun varlığıdır. Temelinde sevgi ve saygıya dair değerlerin kalmadığı anlayışlar, insana ve insanlığa karşı nefret aşılamayı vazgeçilmez kural olarak benimserler. Sürdürülen yaşantının tohumunda kuşatıcı merhamet bulunmadığı zaman insan varlık dünyasında kıymetini yitiren beşer derecesine düşer. Aslında insanı mükemmel varlık haline getiren temel etken, insanlığa olan bakışının temizliğidir. Bu temiz anlayışa kirlilik karıştığında bakış açılarındaki mevcut yanlış, zamanla vicdanda tahammülsüz nefrete dönüşür. Böylece kalbin en derin bataklık hâli oluşmaya başlar.

Dünya hızla, yürekteki sevgiyi nefrete, bakıştaki hikmeti temelsiz söylemlere, akıldan neşet eden feraseti kindar kusmalara, gözlerin basiretini de kör inada değişmeye başladı. Artık vicdanımız eskisi kadar aktif değil. Vicdanın içine durmadan çıkar ve menfaate dayalı görüşler doldurma telaşındayız. Bütün bir iştahla anlayamadığımızı reddetmeye başlıyor; kabullenemediğimize de düşman kesiliyoruz. Bütün mesele içimizdeki şeytanî duyguları harekete geçirmedeki inadımızda yatıyor. Bütün asli duygularımızı, devşirmeli kötümser duygularla değiştirmek nefsimizin hoşuna gidiyor.

Dünya, güzelliğini, insanı olduğu gibi kabul etmekten alır. Olanın varlığını kabul etmeye yanaşmamak, olumsuz durumların peyda olmasına neden olur. Bir insanın merhametini karşıdakinin “insan” olması harekete geçirmiyorsa, insanlık adına söylenecek çok da anlamlı durumlar yoktur.

İçlerinde biriken tahammülsüz rüzgarları dışarıya fırtına gibi savuran insanların çağa da insanlığa da katkı sunacak kıymetleri yoktur. Böyle insanların ömürleri, insanlar arasında ayrım yapmak; onları ötekileştirmek, hor görmek, dışlamak, insanlığın evrensel ilkelerinden mahrum bırakmak için çırpınmakla geçer. İnsanlık onuru, onlar için anlamsız bir kavramdır. Çünkü midelerine ve konforlarına olan düşkünlükleri onları sağlıklı düşünmekten mahrum bırakmaktadır.

Kaliteden yoksun bir insan, bu kalitesizliğini aklını gerektiği kadar kullanmamaktan alır. Böyle insanları terbiye edecek etken neredeyse yoktur. Normal şartlarda dünya genelinde bir insana şefkat göstermek için tek bir neden yeterli: İnsan oluşu… Ancak iç dünyasını iflasa sürüklemiş, ruhunu bataklığa gömmüş, kalbini kokuşmuş yerlere terk etmiş birinden, insana dair güzellik ve olumlu anlamda görüş beklemek nafile bir çabadır. Böyleleri ancak toprakla buluşacağı zaman hücrelerine gizlemiş oldukları kötülük soluğundan ayrılırlar. Bedenleri yeryüzünde mevcut olduğu sürece insanlık adına olumsuzluğu ve kötülüğü gündemleştirmekten öteye gidemeyeceklerdir. Bunların gündeminde çoluk çocuğun katledilmesi, yavrularını elleri titrek bir şekilde toprağa veren anne babaların çaresizce kıvranması, ülkelerin yerle bir edilmesi yoktur. Onlar için rahatın bozulmaması her şeyden daha önceliklidir. Bir hayvanın katledilmesi onlar için vahim bir olaydır. Ancak bir insanın katledilmesi sıradan olaydan ibarettir. Velev ki bu insan kendi ırkına mensup değilse adeta “canı cehenneme” dercesine yüzünü çevirmektedir. Ölümler, evdeki kedi ve köpeklerine dokununcaya kadar bunlar için sıradan bir olaydır. Çünkü içlerindeki ve yaşamlarındaki hayvan ve doğa sevgisi, çocukların katledilmesinden çok daha büyüktür. Dillerine pelesenk olmuş kadın hakları da bir yere kadar iki yüzlülüklerini örtbas etmektedir. Konu başka coğrafyadaki – özellikle Müslüman coğrafyanın- kadınlara geldiğinde önce kör, sonra sağır, en sonunda da dilsiz kesiliverirler. Zira içlerindeki kokuşmuşluk, insanı korumaktan çok uzak sistemlerinin kendilerine dönük emirlerinden beslenmektedir.

Farkında mıyız?

İnsanları ırkına, cinsiyetine, statüsüne göre ayıran bütün sistemlerin temelinde insanlık adına değerlerden yoksunluk mevcut. Bir sistemde “insan”dan daha değerli ve onurlu ne olabilir ki? Kinini içinin derinliklerinden ağzının çıkış noktasına kadar son sürat çağıran bir insanın nefretini yatıştırmak için “ben insanım” demekten daha anlamlı bir söz söylenebilir mi? Ben şucuyum, ben bucuyum, ben şu ırktanım, falan görüşteyim değil! Sadece “ben insanım”… İnsanlığınızı tanımayan, insan oluşunuzun idrakine varamayan, varlık olarak dünyasında size hiçbir anlam yakıştırmayan birine söyleyecek başka hangi söz, hangi ifade olabilir ki?

Belirli bir kesim için ölümlerin kimliği çok kıymetlidir. Ölenlerin rengi onların rengindense sesleri gür çıkar; ancak kendi renklerinden olmayan ölümler için sağır kesilirler. Böyle insanların, ülkelerin geri kalan fazla sayıdaki insanları da etkileyerek aynı akıntıya sürüklemeleri çok hazin bir durumdur.

İnsanı şerefli konumdan mahrum edecek şey, insanlığı yok oluşa sürükleyen yerin mensubu olmayı kabul etmektir. Bu konumdan aşağı doğru yuvarlananlar günümüzde genellikle, rahatının kaçmasından, ekonomik korkudan veya kendi ırkının üstünlüğüne olan tutkusundan ötürü insanlık sıfatlarını giderek kaybetmektedir.

Sürekli bir şekilde başka ülkelerin insanlarını, kendi rahatını kaçırdığı için nefretle ananlar, yeri geldiğinde bir ağacın kesilmesini bas bas bağırarak protesto edebilmektedirler. Oysa insanların katliama maruz kalması bunları hiç bir şekilde rahatsız etmemektedir. Zira onlar için dine ve kutsala yakın ne varsa göz ardı edilmesi gereken önemsiz bir şeydir. Kendi seküler yaşantılarına yakın insanların ölümlerinde aynı sessizliği korudukları hiçbir zaman görülmemiştir. Bir önemli husus da böyle insanların iddia ettikleri ekonomik krizin müsebbibi olarak muhacirleri görmeleridir. Bu büyük bir aldatmacadır. Çünkü bu propagandanın kaynağı da zengin kodamanlardır. Kopardıkları bu yaygaranın temel sebebi, giderek fakirlerin midelerinden kendi midelerine indirdikleri lokmaların fark edilmemesi; dahası bu lokmaları çalanlar kendileri olmalarına rağmen büyük bir kurnazlıkla bunları çalanların muhacir/yoksullar olmasına inandırma çabasıdır. İsrafın doruğunda yaşam sürdürenler, bu israfın farkına varılması durumunda egemenlikleri bitecektir. Bu yüzden bunun farkına varılmaması için bütün bakışların güçsüzlerin üzerine odaklanması için çabalarlar. Üstelik “ülkelerine dönsünler” dedikleri insanlardan ülkelerinde kalanlar için “terörist” demeleri işin paradoks yanını teşkil etmektedir.

İşin en berbat tarafı da ırklarını sürekli üstün tutarak başkalarına bu kutsal sevgi üzerinden üstünlük taslamaları. İblisvari bir anlayış barındıran bu durum, sevgiyi, merhameti, onuru, saygıyı ayaklar altına alma girişimidir. Üstelik bir zamanlar ırk üzerinden üstünlük taslayarak dışladıkları bu ülkenin bir milletinin ırkçı kesimini de yanlarına çekerek nefret söylemlerini arttırmakta ve birlikte insanlık dışı ifadelere imza atmaktadırlar. Basiret ve ferasete bu noktada çokça muhtaç olduğumuzu bilmemiz gerekiyor.

Biz ısrarla, insanın varlığına tahammül edemeyen, toprağı, makamı, parayı ve ırkı insandan üstün tutan bütün katil bakışlıların yüzüne haykırarak “ben insanım” demeyi ilkesel duruş olarak telakki edeceğiz. Zira biz şuna inanıyoruz ki, insanlık ancak merhametin varlığıyla iyiliğe erişir. Ve ne kadar haykırışlarımızı yüksek sesle dillendirsek de biz, Ali Şeriati’nin şu ifadesiyle biliyoruz ki “Bizi, sadece bizden olanlar anlar.” Bizi sadece iyiliğin tarafını seçenler anlar. Bizi imanın çocukları, Allah’ın temiz ve merhametli kulları anlar.

Onlar anlamasa da biz anlamaya, anlatmaya ve haykırmaya devam edeceğiz.

Ve soracağız onlara;

“Ben insanım!” Peki ya siz ey merhametten mahrumlar, siz nesiniz?

Kahrolsun ırkçılık! Yaşasın kardeşlik!

hertaraf.com/ KADİR ÇİÇEK 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.