Narsizm, kişinin kendine âşık olması hatta tapması anlamına geliyor. Yeni yetişen neslin narsist olduğu yahut narsist eğilimlerinin yükselen bir ivme kaydettiği uzmanlar tarafından ifade edilmektedir. Narsizm ve bir önceki merhalesi olan egoizm sadece çocuklarda değil kentli (şehirli değil!) yetişkinlerde de görülmektedir.
Anadolu örf ve adetleriyle bağdaşamayacak bu bencillik duygusunun nereden ithal edildiği çok boyutlu ele alınmalıdır. Yarım asır öncesinde “buyur” ederek vapuru kaçırttıran beyefendiliklere bu topraklarda sıklıkla rastlanmaktaydı. Şimdi ise toplu taşıma araçlarına binmek uğruna birbirini iten, dirsek atan yaşlı başlı insanları gördüğümüzde henüz yarım asır geçmeden neleri kaybetmiş olduğumuza dair derin düşüncelere dalmamak elde değil.Sınırlı kapasitedeki kamplarına sığmayan mültecilerin geceledikleri alanlara taşlar koyan, evsizlerin sığındıkları apartman kapı önlerine çiviler yerleştiren batının bencillikleri hatta barbarlıklarını kanıksamış durumdayız. Ancak batının yaşadığı acı tecrübeleri batılılaşma uğrunda bir bir yaşadığımız gerçeğine bakarsak yakın tarihte benzer davranışlar bu topraklarda da vaka-i adiyeden sayılacak.
Batılılaşma uğruna yabancı dil kurslarına gönderilen, bir dil yetmeyince birkaç batı dilini öğrenen yeni nesil bu toprakların değerlerini öğrenemeden batılı dostlarımızın (!) değerlerini öğrenmektedir. Bu durumda niçin yeni neslin bencilliğinden rahatsız oluyoruz ki! Onları batı değerleriyle yetiştirmek isteyen bizler değil miyiz!“Dil öğrenmekle öğrenilen dilin kültürünü öğrenip yaşamak arasında ne alaka var!” denilecek olursa çok basit bir örnekle izah etmeye çalışalım: İngilizler vedalaşırken “take care” derken bizler “Allah’a ısmarladık” deriz. (Hoş şimdilerde bizler de batılılaştığımızdan, modernleştiğimizden, çağdaşlaştığımızdan (!) bu cümlenin tercümesini “kendine iyi bak” şeklinde kullanıyoruz ya!) İngilizler’in bu seküler cümlesi, bencillik ve her şeyin insanın elinde olduğuna dair bir inanışlarının mahsulüdür. Hâlbuki bizler vedalaştığımız kişiyi Allah’a emanet ederek, Rabbimizin o kişiyi korumasını dileriz. Bu aynı zamanda bir duadır. Bu fark, bizim hayatın merkezine Allah’ı, onların insanı koyması; bizlerin Allah’a, onların insana (Hz. İsa) ibadet etmesi; bizlerin ilmi (Allah’a götüren bilgiyi), onların bilimi (Allah’a karşı ürettikleri bilgiyi) amaç edinmeleri ile yakından alakalıdır.
Dil sadece iletişim kurmaya yaramaz. Dil ile inançlar, örfler, adetler muhafaza edilir ve aktarılır. Batılıların Arap mültecilere dillerini öğretme seferberliği ilan etmelerine bu bakımdan şaşırmamak gerekir. Zira onlar asimilede dilin etkisini en azından bizlerden daha iyi kavramış durumdalar. Ülkemizde ihtiyaç duyacak veya duymayacak herkese İngilizce öğretilmeye çalışılması hatta eğitim dili yapılması bu bakımdan büyük mahzurlar içermekte. Milli bilinç kazandırılmadan batıya gönderilen talebenin milletimize sağlayacağı katkı da meçhul. Bunlar yetmezmiş gibi yakında Harvard, Oxford gibi batı üniversiteleri topraklarımızda kampüs kurup bizleri eğitecekmiş!
Çocukların neden narsistleştiğini, egoistleştiğini onlara her zaman aşıladığımız özgüvenin altında da aramak gerekir. “Sen yaparsın”, “Sen harikasın”, “Sen şöylesin”, “Sen böylesin”, “Sen …, Sen …, Sen …” Bu aşırı özgüven ferdi ilk etapta etrafındaki kişilerden (egoizm), akabinde de herkesten üstün olduğuna dair bir vehme (narsizm) götürmektedir. Kendisini tanrılaştırmak olarak da tarif edilen narsizmin, Kur’ân’da “kendisini Tanrılaştıran kişi”(Furkan 43, Casiye 23) şeklinde zikredildiği görülmektedir. Ayet, insanın tanrılaşmak isteyen bir varlık olduğunu da ortaya koymaktadır. Tanrı sendromu veya kompleksi şeklinde tanımlanabilecek bu durum, Allah’sız bir hayat sürmenin sonucundan başka bir şey değildir.Hayatından Allah’ı çıkaran birinin Allah yerine kendisini veya başka bir şeyi koyması kaçınılmazdır. Müteâl bir varlığa inanma ihtiyacı insanın en temel ihtiyaçlarındandır. Bunu en çok aciz kaldığı zamanlarda hisseder insan. Bu bakımdan insanın bu ihtiyacını ömrünün her döneminde, vahiylerden isim ve sıfatlarını öğrendiğimiz Allah inancı ile gidermek gerekmektedir. Tüm peygamberler tarihi bu ihtiyacı gidermenin ve kalpleri itminana ulaştırmanın tarihidir aynı zamanda.
Hz. Lokman’ın oğluna söylediği şu sözler, çocuklarımızın ruhi ihtiyaçlarını nasıl gidereceğimizin ve onları nasıl terbiye edeceğimizin güzel bir örneği olarak Kur’ân’da bizlere sunulmaktadır:
“Yavrucuğum! Haberin olsun ki, yaptığın bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kaya içinde veya göklerde yahut yerin dibinde gizlense, Allah onu getirir, mizanına kor. Çünkü Allah en ince şeyleri bilir, her şeyden haberdardır. Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir. Hem insanlara karşı avurdunu şişirme (kibirlenme) ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah övünen ve kuruntu edenlerin hiçbirini sevmez. Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt, çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.”(Lokman sûresi, 16-19. ayetler)
Çocuklarımızda görülen kompleks ve psikolojik hastalıklar, batının izinde kaybettiğimiz değerlerimizle yakından alakalıdır. Şifa bu değerlere dönüştedir.
Batılılaştırılamayanlardan olmak dileklerimle…
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi