Okuyucularım, toplumumuzda ne tür gavurluklar olduğunu tespit edebilmek için OdaTV’ ye baktığımı bilirler. Başta Soner Yalçın’ının yazıları olmak üzere nadirattan olan faydalı yazılar bir tarafa Oda TV İslâm’la barışık değildir. İslâm’ın cahili oldukları için mi? Kısmen öyle ama büyük ölçüde inadî …
Bilemiyorum… kendi yayın geçmişlerini ve önemli buldukları olayları unutturmamak için olacak, alıntılayacağımız Levent Kırca örneğinde olduğu gibi eski tarihli bazı haberlere de yer veriyorlar.
22.01.2015’de Levent Kırca Bodrum’da sahne aldığı oyuna şu sözlerle başlar:
“Siz burada karşınıza geleyim diye beni bekliyordunuz. Ben de perdenin arkasında sahneye çıkmanın zamanını bekliyorum. Bir taraftan Atatürk’ün öğrettiği Türkçe ile dua ediyorum. Yani yukarıyla anlaşmak için Arapçaya ya da Osmanlıcaya ihtiyaç duymuyorum. Çünkü benim her şeyi bilen yüce rabbim Türkçeyi mi bilmiyor kardeşim diye de düşünüyorum.”
Levent Kırca olumsuz yönleriyle benim için malumdu da onun “ Benim herşeyi bilen Yüce Rabbim “ şeklindeki gönül tellerimi mızraplayan ve söylenişindeki içtenlik ve de kalbi rikkatim sebebiyle de olacak beni ağlatan böylesi bir ifade kullanabileceğine ihtimal bile veremezdim.
Yalnızca bu ifadenin ebedî hayatın kurtuluşuna sebep olabileceğini söyleyemem ama inanılarak yürekten söylenmişse bir şekilde faydalı sağlayacağına imanım tamdır. Çünkü kâfir de olsa, isyankâr da olsa kullar Allah’ındır. Rahmetiyle yarattığı bütün varlıkları kuşatan ve yaşatan Rabbimiz ise en küçücük hayırları bile zayi etmez:
“ Hiç şüphesiz Allah zerrecik kadar olsun zulmetmez/eksik vermez. Yapılan güzel işleri ise katlandırır ve katından pek büyük bir mükâfat verir.” (Nisa 4/40)
Sürdürülmekte olan derin bir yanılgı var. O da dua etmek için Arapçaya ve Osmanlıcaya ihtiyaç olduğunu zannetmektir. Bu tür bir zan azim bir yanılgıdır. İnsanların renkleri ve dillerini yaratan Rabbimiz, her dili ve bilenlerini bilir. O, şu veya bu dille değil inanarak, yürekten ve ümitle dua edilmesini emir buyurmaktadır:
“ Rabbinize yalvararak, içten ve içinizden dualar edin, O aşırı gidenleri sevmez. “ (Araf 7/55)
Geçelim her dilde dua edilebileceği hakikatini, namazlarımızda okunacak Fatiha sûresi ve Kur’an âyetleri dışındaki bütün zikirler ve dualar da Türkçe yapılabilir. Bir engel de yoktur. Ne var ki çok az sayıda olan bu zikirlerin ve duaların tercüme edilmesine ihtiyaç da yoktur. Bunlar anadilden sayılır.
Allah aşkına söyleyiniz, ülkemizde “ radyo, üniversite, telefon, televizyon, sinema, tiyatro akademisyen, fizik, astronomi, rektör, program, metot…” gibi onlarca kelime ve kavramın Türkçeye çevrilmesine ihtiyacı duyuluyor mu?
Rivayet olunur ki Yemendeki Osmanlı askerleri kendi aralarında şöyle derlermiş:
– Bu Arapların işine akıl erdirilmiyor. Ezanı Türkçe okuyorlar da, anlamadığımız halde bizimle neden Arapça konuşuyorlar.
Askerler için orijinal kelimeleriyle ezan Türkçe gibiydi.
Evet ” Allah, Kur’ân, Ezan, Fatiha, Kelimey-i şehâdet, Âhiret, Ramazan, Zekât, Hac, Kâbe, Nikâh, Cennet, Cehennem “ ve diğerleri bizler için Türkçedir.
Doğruya doğru. Osmanlı döneminde Yüce dinimizin resmi öğretim aracı olan Cuma hutbelerinin dili Osmanlıca bile olmayıp Arapçaydı. Cumhuriyet döneminde açıklamalar ve öğütler Türkçe yapılır oldu ama buna hiçbir itiraz olmadı. Çünkü olması gereken buydu.
Ha bu arada bilvesile değinmiş olayım. İbrahim sûresinin, Peygamberlerin gönderildikleri toplumlarının diliyle tebliğ yaptıklarını açıklayan 4. âyetinden hareketle, sürekli değiştirilen ve birbirlerinden farklı olan Kur’ân mealleriyle namaz kılınabileceğini ileri sürmek, duaların Türkçe yapılmasını ileri sürmek gibi değildir. Gerçi bunu iddia eden mütekebbir ilahiyatçılarımız da vardır. Oysa ki kişilere kendi dilleriyle tebliğ yapılmasının gereği ortada olmakla birlikte, bu konu ile evrensel kılınan İslâm’ın dünyamızın her noktasında Kur’an ayetlerinin, orijinal diliyle okunarak ibadet edilmesi farklı konulardır.
Doğrularla eğriler karıştırılmamalıdır. Kişiler yereldir, kendi ana dilleriyle konuşur, bu dille dua edebilir, zikir de yapılabilir. İslam ve onun omurgasını oluşturan Kur’ân ise evrenseldir. Orijinali korunarak tercüme edilip açıklanmalıdır. Bu da yapılmaktadır. Bazı mahalli diller dışında Kur’ânın tercüme edilmedik dünya dili de kalmamıştır. Ancak Kur’ân’ın tercümesi Kur’an değildir, mütercimin her an değişebilen anladıklarıdır. Tercümeden ihtiyaç duyulacak hükümleri çıkarmak ise mümkün değildir.
Biz insanları zannımıza göre değil, Hak veya Batıl söylediklerine göre değerlendirebiliriz. Levent Kırca’nın “ Benim herşeyi bilen Yüce Rabbim “ sözü haktır. İmana belgedir. Bu makalenin yazılması da bu sözün bereketidir.
Biz Rahmeti gökleri ve yeri kuşatan ve rahmeti ile davranmayı kendi zatına görev kılan Rabbimize, (Mümin 40/7; Enam 6/12) Levent Kırca’yı da içine alacak şekilde Hz. İsa’nın diliyle şöylece yalvarırız:
“Yüce Rabbimiz! Kullar senindir. Onlara azap edersen kullarına azap etmiş olursun. Bağışlarsan bu da senden beklenendir. Çünkü sen karşı konulamaz güç sahibisin ve her şeyi yerli yerinde ve gereğince yapansın.” (Maide 5/118)
Böylece yalvarırız çünkü, ilahi rahmeti genişletmekte yanılgı, daraltmakta yanılgıdan evladır.
ALİ RIZA DEMİRCAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…