Bereketli mal, kişiye hem dünyevî (maddî), hem de uhrevî (manevî) avantajlar sağlayan en anlamlı ve en değerli servettir yani hayırlı bir birikimdir. Çünkü hayır, sözlük anlamıyla Allah’ın kulları için takdir ettiği en iyi maddî ve manevî durumdur. Onun için bereket, aynı zamanda hayır kapılarını açan bir kavramdır. Helal yoldan elde edilen kazanç da bereketli olduğu için, elde edilen kazançla hem dünyada, hem de ahirette birçok hayırlı ve güzel sonuçlar elde etmek mümkündür. Bu yönüyle bereketli mal, yani helal zenginlik, dünyevî yansımaları açısından birçok hayırlı (güzel, sosyal) iş ve hizmetlere vesile olabileceği gibi, ahirette de sevap kazandıran manevî bir yatırımdır.
Bereket, netice itibariyle hayırlara vesile olsa da nimetin türüne göre bazen farklılıklar da arz edebilmektedir. Bir başka ifadeyle, Allah’ın lütfu ile nimetlerin bereketli hâle gelmesi ile birbirinden güzel hayırlı sonuçlar ortaya çıkmaktadır.
Yani, manevî boyutuyla bakıldığında hemen her şey nimettir veya nimete dönüşebilmektedir. Dolayısıyla nimet ile hayır arasında sebep netice münasebetinin varlığından bahsedebiliriz. Kuran’da hayır kelimesi, 176 defa tekil, 11 defa da çoğul (Hayrat) olarak geçmektedir. Demek ki Müslümanlar için, bir manevî fırsat olan hayır yolları ve alanları da bir o kadar fazladır. Dolayısıyla helal yoldan zengin olan Müslümanlar da, haddizatında hayırlı bir iş yapmış oldukları için, mallarını bereketli hâle getirmiş olur. Bunun yanında helal mallarını hayırlı alanda kullanmalarına devam etmeleri veya başka türlü hayırlı işler yapmaları halinde, Müslümanlar mallarının daha da bereketli olmasını sağlamış olur.
Kuran-ı Kerim’de birçok yerde Müslümanlardan hayırlı iş ve hizmetler yapmaları istenmiş, yaptıkları bu hayırlı işlerin kendi iyiliklerine/menfaatlerine olduğu, Allah’ın yapılan hayırlı işleri dikkate aldığını ve ecrini (mükâfatını) hem dünyada, hem de ahirette de vereceğini bildirmiştir.
“Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Şüphesiz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.” (Bakara (2): 197).
“Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.” (Bakara (2): 215).
“Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam ödenir.” (Bakara (2): 272).
Allah, hayırlı bir iş yapmayı o kadar önemsemektedir ki, İslâm ümmetinin bütün fertlerinden hayırda yarışmamızı istiyor. Allah bize verdiği nimetleri, hayırlı alanlarda yani özellikle muhtaç olan sosyal gruplar için sarf etmemizi istiyor. Bu yönüyle zenginlik, Müslüman için bir imtihandır. İşte bu imtihanı idrak eden şuurlu bir Müslüman, elde ettiği maddî birikimini, muhtaçlarla paylaşır ve bunu da Allah rızası için yapar. Allah, kimin neyi hangi maksatla yaptığını çok iyi bilir.
Çünkü O, ahirette haklıyı (samimî olanı) ve haksızı (riya için yapanı) iyice belli edecektir. Onun için, hayırsever ve cömert şuurlu Müslümanın durumu ile gösteriş için hayır yapan veya buna bile tenezzül etmeyip cimri ve kapitalist bir zengin insanın durumu ahirette farklı olacaktır. Bu bağlamda hayır da ancak Allah için yapılmalıdır. İşte aşağıdaki âyet, faydalı alanlarda Allah rızasını kazanmak dileği ile hayırlı rekabette bulunmamızı istemektedir:
“Eğer Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet yapardı. Fakat O, size verdiği farklı şeriatlar dairesinde sizi imtihan etmek istediği için, ayrı ayrı ümmetler yaptı. Öyleyse durmayın, hayırlı işlerde birbirinizle yarışın! Zaten hepinizin dönüşü Allah’a olacak, O da hakkında ihtilâf ettiğiniz şeyleri size tek tek bildirecektir.” (Maide (5): 48).
Maddî anlamda hayır işlemek, faydalı bir hizmette ve cömertlikte bulunmakla yakın ilişkili olduğu için, hayır yapmak, daha çok zengin Müslümanlara has güzel bir davranıştır. Peygamberimiz (sav) de bu anlamda insanlara faydalı olanları övmüştür:
“İnsanların en hayırlısı, (muhtaç) inanlara faydalı olandır, onların ihtiyaçlarını giderendir.” (İbni Mace; Ticaret: 62). O halde muhtaçların da nasiplendiği mal, bereketlidir ve her bereket de hayırlı olduğu gibi hayra sebep olan Müslüman da hayırlı ve muhterem bir şahsiyettir. Hayırlara vesile olan da hayır işlemiş gibidir. Gerçekten bu din, onu anlayan takva sahipleri için her türlü hayır kapılarını ardına kadar açtığı gibi onları toplum içinde en hayırlı fertler olarak taltif etmektedir. Bereketin özü ve kaynağı olan Allah, hayırlı insanlarla beraberdir.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi