islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4944
EURO
36,3655
ALTIN
2.965,81
BIST
9.221,38
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

BİLGİYİ, İSLÂMÎ FARKINDALIK BİLİNCİNE DÖNÜŞTÜRECEK MÜNEVVERLERİMİZ NEREDE?

BİLGİYİ, İSLÂMÎ FARKINDALIK BİLİNCİNE DÖNÜŞTÜRECEK MÜNEVVERLERİMİZ NEREDE?
30 Kasım 2018 19:15
A+
A-

ATASOY MÜFTÜOĞLU: MÜSLÜMANLAR İSLÂMÎ FARKINDALIĞI KAYBETTİKTEN SONRA KONFORMİZME ÇEKİLDİ

Anadolu Ajansı’nın (AA) global iletişim ortağı olduğu, “37. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı”nın etkinlikleri kapsamında Mahya Yayınları tarafından, “Sahte Mutlakların Hükümranlığı” başlıklı bir söyleşi tertiplendi. Yazar Atasoy Müftüoğlu‘nun konuşmacı olarak katıldığı söyleşi, TÜYAP İstanbul Fuar Merkezi’nin Karadeniz Salonu’nda gerçekleştirildi.

İslâm toplumlarının bugün varoluşsal, yapısal ve tarihsel sorunlarla yüzleşmekten kaçtığına işaret eden Müftüoğlu, şöyle devam etti:

“İslâmî toplumlar, statükoya, geleneklere, göreneklere kapanmış ve konfor alanlarını kutsayan bir dil oluşturmuştur. Bugün İslâm’a nispet edilerek ne yapılıyorsa, konfor alanlarının içinde cereyan etmektedir. Çünkü sahte mutlakların hükümranlığı, faşizan tahakkümü hatta diktatörlüğü, tayin ediciliğinin yanında gerçek mutlakların böyle bir iddiası, kalkışması bile mümkün değil. İslâm’ın bir maneviyat biçimi olduğu, Kitabü’l Kerim’in de bir ahlâkî üretim olduğu anlayışı dayatılmıştır. Bizde hiçbir zaman İslâmî anlamda büyük özgürlükler gündeme getirilmemiştir. Çünkü biz karşı karşıya olduğumuz müdahaleler sebebiyle hep küçük, biçimsel, yüzeysel özgürlüklerle ilgilendik. Bugün büyük özgürlükleri gündeme getirecek bir kadroya da sahip değiliz. Cumhuriyet Türkiye’sinde şu kadar zamandan beri büyük özgürlük sorununu gündeme getiren bir tek düşünürümüz yoktur.”

BİLGİYİ, İSLÂMÎ FARKINDALIK BİLİNCİNE DÖNÜŞTÜRECEK MÜNEVVERLERİMİZ NEREDE?

Müslüman toplumların içinde bulunduğu fikrî rehavet, hakikaten aydınlarımızın İslâmî düşünce geleneğinden uzaklaşmış olduğuna ve münevverlerimizin İslâmî farkındalık düzeyinin de düşük seviyelerde seyrettiğine bağlayabiliriz. Peki neden üstümüze ölü toprağı serpilmiş gibi böyle uyuşuk bir duruma düştük? Atasoy Müftüoğlu, bunu bir taraftan sosyal yapımızdaki konformizme, diğer taraftan da özgürlükleri sınırlayan dikta rejimlerine bağlıyor. Her iki değişmeyen unsur da nihayetinde sorunlarımızın birikmesine yol açtığı halde mevcut siyasî, fikrî ve toplumsal yapı devam ettiği için, sorunları kolektif akıl ve farkındalık şuuru ile çözmek yerine erteleme yolunu tercih ediyoruz. Kendi sorunlarıyla bir özeleştiri yaklaşımı ile yüzleşmesini bilmeyen bir toplum, “sahte iyimserliklere sığınarak günü kurtarmaya çalışır”.

Toplum olarak ve bilhassa Müslüman bilim insanları olarak İslâmî farkındalık şuuru özgür bir ortamda geliştirilmiş olsaydı yabancı bâtıl fikrî akımların yanında haricî tehdit ve baskılara karşı mukavemet gücümüz de o nispette yüksek olacaktı. Fikren, ilmen ve teknik yönden buna muvaffak olamadığımız için, dışarıdan siyasî, iktisadî, sosyal, adlî ve kültürel hayatımıza/yapımıza kolayca sirayet etmiş ne varsa palyatif makyajlarla bize aitmiş gibi bir kolaycılığa sığınarak, ‘sahte mutluluklar’ oluşturmak istedik. Halbuki gerçek mutluluklar dahî gelip geçici iken alternatifi geliştirilemeyen kalıcı ‘sahte mutluluklar’, insanı ve toplumu sosyal/ahlâkî/manevî/kültürel yönden kronik hastalıklara sürükler.

İslâmî Farkındalık Bilinci Nasıl Geliştirilebilir?

İslâmî ilimlerde tekâmül ve istikamet şuurunu koruyan herkes, İslâmî farkındalık bilincini de geliştirmiş olur. İnsan, ruhu ile eşref-i mahlûktur. Bir Müslüman, maddî hayatını ruhî ilgilere bağlayabildiği ölçüde manevî yönden ilerleyebileceği gibi bir âlim de maddî bilimleri, manevî bilimlerle bir bütünlük içinde değerlendirebildiği ölçüde fikrî yönden tekâmül edebilecektir. Kendini ruhî/manevî yönüyle bilen bir insan/âlim, tekâmül sürecinde ötelere de yönelebilir ve ötelerden aldığı manevî ışıkla insan sorunlarını da daha kolay çözebilir. İslâm da insanı ve sorunlarını en iyi bilen, anlatan ve tanıtan bir din olduğu kadar çözüm noktası itibariyle aynı zamanda bir dünya görüşüdür.

Günümüzün sorunlarını İslâmî farkındalık şuuru ile çözebilecek entelektüel bir birikimin yetersizliğine bağlı olarak modern/laik aydınlarımız Cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleştirilmiş Kemalist devrimlerin nostaljisi ile avunurken, münevverlerimiz de asr-ı saadete ait anekdotları duygusal bir dille anlatarak geçmişe özlem duymaktadır. Ama dünya görüşleri farklı da olsa yerli düşünürlerimizin ve bilim insanlarımızın ekseriyeti, günümüze ve yarınımıza dair güçlü, etkili ve iddialı fikirler ve öngörüler ortaya koyamıyor.

Batı medeniyetinin materyalist/seküler dünya görüşü, insanlara huzur veremediği ortada. Çağdaş aydınlarımızın görüşleri ise buna rağmen ağırlıklı olarak Batı taklitçiliğinin ötesine geçememektedir. Dolayısıyla yerli aydınlarımızın düşünsel yaklaşımları, millî/dinî tefekkürden uzak olduğu için, orijinal ve kalıcı olmaktan ziyade konjonktüreldir. Münevverlerimiz ve Müslüman bilim insanlarımız, yeni bir İslâmî farkındalık bilinciyle fıtrat, ilim, hak ve hakikat açısından her zaman geçerliliği olan İslâm dünya görüşünün dinamik yapısından ilham alarak, çağdaş dünyamıza yeni bir soluk kazandırabilir ve gerçek bir huzur atmosferi sunabilir.

İslâm’a dayanmayan bütün dünya görüşleri, akla ve fıtrata aykırıdır ve dolayısıyla bireysel/toplumsal huzurun teminatı olamaz. Halbuki İslâmî farkındalık şuurunu geliştiren bir münevver/bilim insanı, asrımız için de geçerli olan İslâm’ın münkeşif ve mütekâmil unsurlarını/esaslarını görebilir ve bu doğrultuda tefekkür ederek, çağdaş dünyamıza en makul çözüm stratejileri ortaya koyabilir.

Bu gerçekleri, bilinen sosyal bilimlerin bulguları/kanunları yaz(a)maz. Çünkü sosyal bilimler, henüz meta-fizik açılımı gerçekleştirebilmiş değildir. Seküler/materyalist yapısıyla da böyle bir açılımı da gerçekleştirebilmesi zordur. Çünkü materyalist sosyal bilimler, halen görmediğini (gaybı) yok saydığı için, gördüğünü (reel hadiseleri ve sorunları) bile doğru yorumlamaktan acizdir. O halde çözüm, İslâm’ın dinamik esasların sosyal hayata yansıtılmasından geçmektedir. Bilgi, İslâmî farkındalık bilincine dönüştürüldükçe, soyut olarak sadece meçhule duyulan hasret ve saygı artmaz, aynı zamanda somut/reel sorunlara da kalıcı çözümler geliştirilebilir. İslâmî farkındalık bilincinin aydınlatıcı manevî ışığı olmadan hiçbir sorun çözülemez.

Elbette tefekkür, bilimsel olabilir, olmalıdır da. Ama tefekkür, bilimle sınırlı kaldığı sürece bilim, manevî iklimlere yelken açamaz ve insanlara huzur verebilme açısından hep sınırlı kalır. Çünkü insan, bir manevî/ruhî varlıktır. Maneviyatı, ruhu olmayan bir bilim, aklı ne kadar ön plânda tutarsa tutsun neticede insanın ontolojik mahiyetinin gizemlerini keşfedemez. Tefekkürde manevî kaynaklara gidilmemesi, kendi kendini sistematik bir şekilde aldatmadan başka bir şey değildir. Tefekkürde manevî yönden sistemsizlik, aydını da münevveri de rehavete sürükler. Fikrî rehavetten kurtulmanın yolu, İslâmî farkındalık bilincinin oluşturulması ve tekemmül ettirilmesi ile mümkündür.

Ezcümle; Müslüman toplumlar, fikrî derinliklere inebilen, manevî yüceliklere kanatlanabilen, maddî/aklî ve manevî/gaybî bilimleri multi-disipliner boyutta birlikte ele alabilen, nefsanî zaaflarını aşarak hür iradesini/aklını (akl-ı selimi)  hakikatin ortaya çıkması için ceht eden, tefekkür yolculuğunda tekâmül ederek orijinal fikirler/çözümler üreten kısacası İslâmî farkındalık şuuruna sahip gerçek Müslüman bilim insanlarına ve aydınlara ihtiyaç duymaktadır.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.