Sorgulayamadıkları Batı ve Amerika tıbbına endekslenen tıpçılarımızın, devletimizi onların tıbbi araçlarına, milyonlarca halkımızı da ilaç sanayilerine bağladıklarını biliyorduk da seçili olan bilim kurulu üyelerimizi farklı sanıyorduk. Değinilen bu tür görevler için ilahiyatçı veya sosyal bilimci mi olmak gerek?
Kısa bir süre önce “İlahiyat akademisyenleri ne işe yarar?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Bunun sebebi, sayıları binleri aşmasına rağmen İslâm’ın toplumsal hayatı yönlendiren kurallarına ilgisizlikleri, hiçbir toplumsal sorunla ilgili çözüm üretme girişiminde bulunmamalarıydı. Şimdilerde de Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyeleri için de “Ne işe yararlar?” sorusunu” sorma gereğini duyuyorum.
Yazılı, görsel ve sosyal medyada da, İslam ahlâkını geçtik, ne idüğü belürsüz medya etiği de kalmadığı için sözlerimiz ters yüz edilebilmektedir. Bunu gördüğümüz için bazı açıklamalar yapalım:
Bütün Müsbet Alimlere Saygı Duyarız
Bütün varlıkları yaratan, yaşam kanunlarını belirleyen ve yaşatan yüce Allah’tır. Tek hücrelilerden dev canlılara ve zerreciklerden galaksilere kadar her bir varlık türü ve türler içindeki sayısız varlıkların her biri bir ayettir. Her bir ayet de Allah’ın varlığı, birliği, kudreti, bilgisi ve merhametinin sonsuzluğuna belgedir. Bir diğer anlatımla canlı ve cansız denilen varlıkları konu alan bütün ilim dalları Allah ile irtibatlıdır. İlim, sebep sonuç ilişkileriyle ilk sebep olan Allah’a dayandığı için materyalizmi kabul etmez. Bu sebeple biz, Kur’ânî ilkeler üzerinde çalışan İslâm alimleri gibi Allah’a iman temelinde çalışmalar yapan tıp gibi müsbet bilim alimlerine de son derece saygı duyarız. Duyarız da onların saygıyı hak eder olmaları gerekir?
Yaşamda Tesadüfe Yer yoktur
Ana rahminde trilyonlarca hücreden oluşumu ve doğumu başlı başına bir mucize olan insanın varlığı, sindirim ve dolaşım gibi vücut sistemleri Allah’tan bağımsız olarak açıklanabilir mi? Yaşamda tesadüfe, tesadüfte yaşama yer vermek bilimsel düşünceye sığar mı? Böyle iken bilim kurulu üyelerimizden bir defa olsun Allah diyeni gördünüz duydunuz mu?
Konumuza gelelim, dünyamızı etkileyen ve dize getiren şu coronavirüsü bilim kurulu üyelerimiz tanıyor mu? İlacını keşfedebildiler mi? Emperyalist zalimler aşı pazarlarında at koştururken bunlar aşı üretebildi mi? Aşının ne derece etkili ve süreli olabileceğini biliyorlar mı? Aşı üreten uluslararası batılı firmalar üçüncü aşının yapılması gereğinden söz etmeye başladılar. İşin sömürü boyutunu sorgulayabiliyorlar mı? Aşı ithaline muhtaç olmanın utanç verici olduğunu dile getireni var mı?
Peki bunlardan her hangi birinin dünyayı etkileyen ve aciz bırakan coronavirüsün, yaratıcısı olan Allah’tan bağımsız olarak faaliyet gösterip gösteremeyeceği, rastlantısal olarak bulaşıp bulaşamayacağı konusunda kafa yoranı var mı?
Bu virüsün, Yaratan tarafından, ilahlaşmaya kalkışan insanlığa doğrudan veya laboratuvarda çoğaltıp yayan emperyalist zalimler eliyle verdiği dolaylı bir ceza olup olmadığını düşüneni var mı?
Bunların içinden yasalarını Yaratanımızın koyduğu İslâm’a dönmeden ve de dünyayı sömüren emperyalist düzenlere savaş açmadan bu belayı ve gelmesi muhtemel diğerlerini aşmanın mümkün olamayacağını akıl edebilen var mı?
Hadi bunları geçtik, şu aylardan beri tekrarlayıp durdukları hijyen, maske ve mesafe üzerinde bizzat durup düşünenleri var mı? Bu virüs neden ailenin bazı fertlerine ulaşırken diğerlerine bulaşmıyor. Hastaların çoğu hastalığı yenerken bu hastalığa yakalanan bilgili ve bilinçli akademisyen tıpçılar niçin ölüyor? Köylerde yaşayıp hiç kimseyle temas etmeyen insanlara virüs hangi yolla bulaşıyor? Bütün bunları sorgulayanları var mı?
Bilim Kurulu Üyeleri Hijyeni, Maskeyi ve Mesafeyi Biliyorlar mı?
Hijyen deyip duruyorlar da hijyen ne? Dirseklerine kadar elleri yıkamak mı? Neden bunlardan biri çıkıp “inançlarımızdan/geleneklerimizden yararlanarak boy abdesti alın, organlarınızı günde en az beş defa yıkayın veya artık aklınızı kullanın su ile taharet alın” demiyor?
Bağışıklık sistemimizin korunması önemli değil mi? Neden bu vesile ile alkollü içkilere, sigaraya ve genleri ile oynanmış gıdalara karşı bilinçlendirici uyarıları yok.
Halkımızı ahmak mı sanıyorlar, zina ve eşcinselliğin, mikropların yayılmasına aracılık yaptıkları bilinmiyor mu? Neden seküler-laik yaşamla doğallaştırılan bu iğrenç pisliklere tavır koymuyorlar, gençleri uyarmıyorlar? Tanımını yapamayacakları laiklikleri mi zedelenir, yoksa akademik kariyerleri-ünvanları mahalle baskısına mı uğrar?
Borca dayalı para sistemi ve faize dayalı ekonomi düzeni sebebiyle fakirleşen ve sağlıklı beslenemeyen halkımızın hali ortada iken bilim kurulu üyelerinin sosyal adalete ve yardımlaşmaya çağrıda bulunması gerekmez mi?
Sorgulayamadıkları Batı ve Amerika tıbbına endekslenen tıpçılarımızın, devletimizi onların tıbbi araçlarına, milyonlarca halkımızı da ilaç sanayilerine bağladıklarını biliyorduk da seçili olan bilim kurulu üyelerimizi farklı sanıyorduk. Değinilen bu tür görevler için ilahiyatçı veya sosyal bilimci mi olmak gerek. Yoksa bilimsel düşünceli sorgulayıcı adam mı olmak gerek?
Biz genelden söz ettik istisnaları elbette vardır, ama onlar da istisnadır.
Ne diyelim, Allah kullarına zulmetmez, ektiklerimizi biçiyoruz. Rabbimiz de bizi böylece uyarmıyor mu?
“ (Allah’ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu) insanların kendi elleriyle yapıp-ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı: Bu şekilde Allah, belki doğru yola geri dönerler diye yaptıklarının bazı yıkıcı sonuçlarını onlara tattıracaktır.” (Rûm 30/41)