Akademisyen Doç. Dr. Ahmet Abay’ın kaleme aldığı “Bilmek, tanımak, kulluk etmek ve istemek bağlamında Fatiha suresini okumak” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz..
İnsanın eylem aşamasına geçebilmesi için ilk gerçekleştirmesi gereken şey bilmektir. Bilen insan tanımaya başlar. Yaratıcısını ve sahip olduğu imkânları kendisine vereni tanıyan insan, kimden ne isteyeceğini bilir. İstemek, bir irade ortaya koyabilmeyi gerektirir. İradesi olmayan veya iradesi olduğu halde onu ortaya koyamayan kişi her hangi bir iş yapamaz.
Bilmekle başlayıp tanımakla olgunlaşan ve istemekle billurlaşan sürecin meyvesi yapmaktır/ameldir. Yapmak her ne kadar sürecin son aşaması olsa da sürecin işleyişinde başat bir role sahiptir. Yapmayı en çok etkileyen ve tetikleyen şey isteklerdir. Çünkü insanın hayatını şekillendirmede “istekler” önemlidir. İnsan, kendisinin ve sevdiklerinin isteklerini gerçekleştirebilmek adına yapması gerekenleri ihmal edebilir, yapmaması gereken şeyleri de yapabilir. Bu sebeple istekler hevaya göre değil vahye göre şekillendirilmedir. Çizilen bu çerçeve doğrultusunda Fatiha suresi okunacak olursa bahsedilen bu dört hususa sure içerisinde telmihlerin olduğu görülecektir.
Besmeleyle başlayan, hamdin Âlemlerin Rabb’ine yapılması gerektiğini ifade eden, Allah’ın Rahman, Rahim ve din gününün/yapılanların karşılıklarının görüleceği günün sahibi oluşunu bildirmekle son bulan ilk bölümde bir bilgilendirmeden ve tanıtımdan söz edilebilir. Allah Teâlâ Zatı konusunda insana bilgilendirme yapmaktadır. Rab olarak kabul edilecek kişinin bu vasıflara sahip olması gerektiğini zımnen bildirmektedir.
Surenin devam eden ayetlerinde, olması gereken şekilde bilinip tanınan Yüce Varlığa karşı nasıl hareket edilmesi gerektiği anlatılır. Bu yüzdendir ki insandan şu sözü vermesi istenir: “Yalnızca sana ibadet/kulluk eder ve yalnızca senden yardım isteriz.”[1] Yani “bütün bu sıfatlar sana aitken senden başkasına kulluk etmem, onun önünde eğilmem, halimi ona arz edip ondan yardım dilemem bana yakışmaz. Sen zaten böyle bir şeyden münezzehsin!” demesi istenmektedir. Kulluk edilmeye layık Zatı tanıyıp ona kulluk etmeye söz veren kişi, dua, talep ve isteklerini de kime yöneltmesi gerektiğinin bilincine varmıştır.
Kime kulluk yapacağı ve kimden yardım isteyeceği bilincini elde eden kişi, doğru merciden doğru taleplerde bulunmaya başlar: “Bizi/beni Sıratı müstakim’e hidayet et/rehberlik et.”[2] Böylece talep etmeden, istemeden hidayetin olmayacağı, yani emek olmadan yemeğin olmayacağını öğrenir. Ve bir şey daha öğrenir bu sureden; her yolun “Sırat-ı Müstakim” olmadığını. Çünkü hidayet, yolun doğrusu[3] ve müstakim[4] olanına olabileceği gibi cehennemin yoluna[5] da olabilmektedir.
İstenecek yolun nasıl bir yol olması gerektiği bilincine varan insan, artık kimin yolundan gidebileceğini öğrenmiştir: “Kendilerine nimet verilenlerin yolu”. Yani “Peygamberler, sıddıklar, şehitler/şahitler ve salihler”in yolu.[6] Yolda yürürken bunlar gibi güzel yoldaşlar ve dostlara ihtiyacı olduğunu da öğrenir.
Fatiha’yı buraya kadar doğru anlayanlar, kimlerden uzak durulması gerektiğini de öğrenmişlerdir. Surede son olarak o yanlış yolun yolcularının kim/ kimler olduğu ortaya konulur: “Gazaba uğratılmışların ve sapmışların yolunu değil!”[7] Yani ister Yahudi, ister Hıristiyan olsun gazaba uğramayı ve dalalette yol almayı tercih eden herkesin yolundan uzak olmayı ve uzak tutulmayı isteme bilincini kazandırmaktır bu ifadelerin temel hedefi.
Fatiha suresi, “Bilmek, tanımak, kulluk etmek ve istemek” bilinciyle okunduğunda, besmeleden son ayetine kadar bir bütün olarak insanın şahsiyetini oluşturmada önemli yeri olan fıtratı hatırlattığı da ifade edilebilir. Çünkü işlerine Allah’ı hatırlayarak başlayan kişi yaratıldığı amacı[8] ve yaratıldığı yapıyı/fıtratı[9] dikkate alıyor demektir.
Bütün zikredilenler doğru bir okumaya tabi tutulduğunda şu sonuca ulaşmak mümkün olur: Allah; “Âlemlerin Rabbi, Rahman-Rahim, din gününün sahibi, yalnızca Kendisine kulluk/ibadet edilmeye layık olan, yalnızca Kendisinden yardım/istiane istenen, hidayet veren ve nimet ihsan eden” yegâna ilahtır. Bu bağlamda Sure, Allah’ın kendi kitabını okumak isteyenlere öğrettiği bir dua, nasıl yaşanılması gerektiğine kılavuzluk eden bir rehberin giriş kısmıdır.
Sure, okuyucuya şu dersi öğretmek için Kitab’ın en başına yerleştirilmiştir: “Eğer samimi olarak Kur’an’dan yararlanmak istiyorsan, Âlemlerin Rabbi’ne sana öğretildiği şekilde dua ile halini arz edip yalnızca ona kulluk yapacağını ilan etmeli ve bu kitabı okuyup, anlayıp gereğini yerine getirmelisin!”
[1] el-Fâtiha 1/5
[2] el-Fâtiha 1/6
[3] Sâd 38/22
[4] el-Fâtiha 1/6
[5] es-Sâffât 37/23
[6] en-Nisâ 4/69
[7] el-Fâtiha 1/7
[8] ez-Zâriyât 51/56.
[9] er-Rûm 30/30.