islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4751
EURO
36,2672
ALTIN
2.955,33
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

BİLMEK VE BİLMEMEK ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER

BİLMEK VE BİLMEMEK ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
22 Temmuz 2023 09:30
A+
A-

Bir sohbet esnasında  belediyede görevli üst düzey bir bürokrat bana “ Hocam ben okumuyorum” demişti.  Ben de ona “ Niye okumuyorsun? “diye  sormuştum. O da  bana “Okursam bilgim artacak, bilgim artınca da  sorumlu olacağım, sorumlu olmamam için  okumuyorum. Böylece  daha az sorumlu  olacağım, dolayısıyla da ahirette  hesabım daha az olacak!” demişti. O kişi,  sanıyorum ahirette niçin  okumadığından  ve bilgi sahibi olmadığından hesaba çekileceğini bilmiyordu. Okusaydı, bilecekti, bilseydi  böyle bir  anlayışa da sahip olmayacaktı. O an, merhum hocam Prof. Dr. Bekir Topaloğlu’nun anlattığı  şu anekdotu hatırladım ve onun ne kadar haklı olduğunu  bir kere daha   anladım:,

“Hocalardan biri, talebelerine, “Sizden birine Azrail gelse ve ‘Bir aylık ömrün kaldı, ona göre hareket et!’ dese bu bir ay içinde ne yapardınız?” diye sormuş. Talebelerinden kimi namaz kılardım, kimi oruç tutardım, kimi Kur’ân okurdum, kimi iyilik yapardım, diye cevap vermiş. Kısaca herkes ibadet yapacağını açıklamış. Hoca onlara, “Cevaplarınız yanlış!” demiş. Talebeler hayret içinde hocaya sormuşlar, “Namaz kılmak, oruç tutmak, Kur’ân okumak ve iyilik yapmak neden yanlış olsun, hocam!” demişler. Hoca  da onlara, “Bunların her biri, Müslüman’ın hayatı boyunca her an, her gün ve her yıl yapması gereken ibadetler. Bunlar, bir Müslüman’ın devamlı yapması gereken ibadetler, bunları Müslüman  zâten aksatmadan yapacak. Bunların dışında yapmanız gereken ne? Siz bana onu söyleyin. Bu söylediklerinizi ancak namaz kılmayan, oruç tutmayan, Kur’ân okumayan ve iyilik yapmayan kişiler düşünebilir. Siz ibadetlerinizi zaten  devamlı yapıyorsunuz, bunların dışında farklı ne yapardınız?” diye ikinci kez sormuş. Bu soruya kimse cevap verememiş.

Bunu üzerine talebeleri hocaya, “Hocam siz ne yapardınız?” demişler. Hoca da “Ben mi? Ben ilim tahsil ederdim.” demiş. Talebeler bu cevaba şaşırmışlar ve sebebini sormuşlar. Hoca da, “Bakın evlâtlarım! Allah Teâlâ, Peygamberimizden ‘Rabbi zidnî ilmen/Rabbim ilmimi artır.’ (Tâhâ, 20/114) diye dua etmesini istemiştir. Allah Teâlâ, ondan başka bir şey değil, sadece ilim talep etmesini isteyerek Peygamberimizin muhtaç olduğu şeyin ilim olduğunu açıklamıştır. Hz. Muhammed, bir peygamber olduğu hâlde ilme muhtaç ise ve ondan da  bunu Allah’tan talep etmesi isteniyorsa, Allah’ın kulları buna peygamberinden daha çok muhtaç değil mi? Bu nedenle ömrümün kalan kısmını ilim tahsil etmekle geçirirdim.” diye cevap vermiş.”[1]

Bu anekdot, bize bilginin  önemini  anlatıyor. Bunun için de sürekli okumamız ve  bilgi sahibi olmamız  gerektiği mesajını veriyor. Zira insan,  bildiğinin alimi, bilmediğinin  de cahili oluyor. Bu nedenledir ki Allah Teâlâ’nın,  Hz. Nuh’a  inanmayan oğlunu  aileden saydığı için  cahillerden olmamasını tavsiye ettiğini;[2] Hz. Muhammed’i ise “ Cahillerden yüz çevir”[3]  ve   “Sakın cahillerden olma” [4]  diye uyardığını ve Hz. Musa’nın da “Cahillerden biri  olmaktan Allah’a sığınırım”[5] ediğini öğreniyoruz. Atalarımız ise  “Cahile laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur” der.  Deve, hendekten atlamayı nasıl sevmez ise, cahil de  öğrenmekten, bilgi sahibi olmaktan  hoşlanmaz .

İmâm Ebû Yûsuf’a  adamın biri gelir ve  bir  soru sorar. O da “Bilmiyorum” der. Adam “Hem beytülmâlden bu kadar maaş alıyorsun hem de bilmiyorum diyorsun!” deyince “Ben bildiklerim için maaş alıyorum, bilmediklerim için  maaş alsam devletin hazinesi  buna yetmezdi!” der.  Bu  cevaptan da anlıyoruz ki alim,  neyi bildiğini ve  neyi de bilmediğini  bilen kişidir. Nitekim bilgi konusunda insanların dört  guruba ayrıldığı  biliniyor: “ Bilen fakat bildiğini bilmeyen. Bu gâfildir, onu uyandırın. Bilmeyen fakat bilmediğini bilen. Bu câhildir, ona öğretin. Bilmeyen fakat bilmediğini de bilmeyen. Bu (mürekkeb) câhildir, ondan uzak durun. Bilen, bildiğini de bilen. Bu âkildir, ona uyun”  tanımı, bunu ifade ediyor.

Bilindiği gibi cahillik, zihinde bir bilginin olmaması;  bir şey hakkında oluşan kanaatin, gerçekte olmaması veya- doğru ve yanlış- yapılması gereken bir şeyi yapmamak  anlamlarına geliyor. [6]  Bu nedenledir ki Kur’an’da cahillik,  ilahi hükümleri bırakıp nefsani arzularına göre yaşama zihniyeti,[7] sadece kendi menfaatini düşünme ve neme lazım anlayışı[8],  fuhşa kapı aralayan müstehcen davranış, [9] körü körüne yaşatılan hamiyet duygusu [10] olarak açıklanmaktadır. Dolayısıyla Kur’an; puta tapmayı, [11]  ilahi emirlere karşı gelmeyi, [12] Allah’ın hükümleriyle alay etmeyi,[13] şehevi arzulara meyletmeyi cehaletin türleri ve tezahürleri   olarak görüyor [14]  ve “bilenlerle bilmeyenlerin  bir olmadığını”[15]  açıca ilan ediyor.  Dolayısıyla biz de  bu ilandan iman, ahlak, ibadet ve hukuk kurallarını bilen bir Müslüman ile bilmeyen bir Müslümanın, bir diğer ifade ile kulluk, insanlık ve halifelik  bilgilerine sahip olan Müslümanla,  bunlara  sahip olmayan Müslümanın  bir olmadığını anlıyoruz. Aynı şekilde bilimsel  teorilere, yöntem bilgilerine ve hayat felsefesine sahip olan bir insanla, bu konularda bilgisi  bulunmayan insanın da  bir olmadığını biliyoruz.  Her gün yaşadığımız onlarca olay ve öğrendiğimiz her bilgi,  bu gerçeği bize öğretir ve  bizim  gözlerimizin önüne seriyor. Mesela “Öklit geometrisi” ni bilen bir kişinin, o bilginin alimi olduğunu, ama “hiperbolik geometri” yi öğrenmemiş ise bu bilginin de cahili olduğunu anlıyoruz. Bilginin önemini ve değerini daha iyi anlatabilmem için  bu  örneği açıklamak istiyorum:

Geometrideki “iki nokta arasındaki en kısa mesafe bir doğrudur” tanımı, bir aksiyomdur, ön kabuldür. Buna bağlı olarak iki doğru kesişince açı, üç doğru kesişince üçgen oluşmaktadır. Üçgenin de iç açıları toplamı 180 derecedir. Ve bu da ispatlanmıştır. Ancak bu ispat, ilk varsayıma göre doğrudur. 2300 yıllık bu bilgi, Euclides tarafından elde edilmiş ve yakın zamanlara kadar da mutlak doğru kabul edilen bilgiler arasında sayılmıştır. Oysa bundan yaklaşık 170 yıl kadar önce bir Rus bilgini Nikolay Ivanovich Labachevsky (1793-1856)  “hiperbolik geometri “yi kurmuş, “iki nokta arasındaki en kısa mesafe bir eğridir” görüşünü ortaya atmış ve bu görüşünü çağdaş bilgilerle de desteklemiştir. Ona göre evrende doğru diye bir şey yoktur. Işık dahi bir eğri şeklinde gitmektedir. Bu nedenle üçgenin iç açıları toplamı da 180 derece değil, eğikliğin içe veya dışa yönelik oluşuna göre üçgenin iç açılarının toplamı ya 180 dereceden küçük, ya da 180 dereceden büyüktür.[16]   Öklit’in bu teorisini, yeryüzünün  düz olduğu görüşüne,  Nikolay Ivanovich Labachevsky’in ise  yuvarlak olduğu anlayışına  dayandırdığı anlaşılıyor. Dolayısıyla ana bilgiler  değiştikçe  ona dayalı  teoriler de  değişiyor. Bilimde gelişeme de böyle oluyor.

Bu nedenle her insanın mesleğinin gereği bilmesi gereken bilgiler vardır ve onun için bu bilgiler büyük önem arz eder, dolayısıyla  bu insandan meslek harici  bilgilerin de meslekî bilgiler gibi olması beklenemez. Bununla birlikte her insanın hayatını idame ettirecek kadar   sağlık bilgilerini bilmesi,  her Müslümanın da görevlerini yapacak kadar  dinî bilgilere sahip olması icap eder. Zira  biri  onun sağlığı korur, diğeri de ona dengeli yaşamayı, huzuru, dünya ve ahiret mutluluğunu kazandırır. Bu nedenle din ve sağlık konuları başta olmak üzere sosyal  ilişkilerdeki  bilgisizlikler veya bilgi eksiklikleri, insanları daha çok etkiler.  Zira  bilgisizlik veya bilgi eksiklikleri, onların davranışlarına yansır ve onları bilinçsiz eylemlere sürükler. Mesela İslâm’ın  özünden ve ruhundan bîhaber  bazı kişilerin  cenaze namazlarında alkış tutmaları, mezarlıklarda Kur’an haricindeki  bir kitaptan parçalar okumaları; mezar üzerine içki dökmeleri veya  türkü söylemeleri, bu bilgisizliğin ve  bilinçsizliğin  birer tezahürüdür ve   din açısından  doğru olmayan sorunlu davranışlardır. Nitekim  Yavuz Donat, bir yazısında  bu konuya şöyle temas etmektedir:

Karşıyaka Mezarlığı’nda öyle hikâyeler dinledik ki? Güler misiniz, ağlar mısınız?  Şaşırdık kaldık. Mezarlık… 7/24 kontrol altında… Her yerde kamera. Bir gün… Sabaha  karşı… Makyajlı, mini etekli bir kadın… Elinde bir küçük şişe içki… Bir mezarın önünde ağlamaya başlamış… Ve mezarın üzerine içkiyi dökmeye:  Sevgilim… Sana doyamadım… Özlemişsindir… Sana rakı getirdim. Görevliler koşup gelmişler. Bakmışlar ki… Kadın zilzurna sarhoş… Bir pavyonda konsomatris… İş çıkışı, sevgilisinin mezarına gelmiş.

Mezarlıktaki görevliler bir gün saz sesi duymuşlar. Bir mezarın başında saz çalınıyor. Ardından yanık  bir türkü başlamış:

“Bu ne talih, bu ne keder,

Azrail canımı ister,

Hep sabrettim bir gün biter,

Çilem mezarda mı biter”

Görevliler koşup gelmişler:  Hemşerim ne yapıyorsun? Mezarlıkta saz çalınır mı? Türkü söylenir mi?   Affedin, kusuruma bakmayın… Rahmetli, sazı, sözü, türküyü çok severdi. Dinlesin, ruhu şâd olsun istedim.”[17]

Ömer Hayyam,  şu dörtlüğünü her halde  bu tür   davranışlar için  söylemiş olmalıdır:

“Bir elde kadeh, bir elde Kur’an;

Bir helaldir işimiz, bir haram.

Şu yarım yamalak dünyada

Ne tam kafiriz, ne tam Müslüman!”

Çiçero ise Roma’nın neden yıkıldığını soran birine şu cevabı verir: “Çok güzel konuştular, fakat bilgisizdiler.”  Kur’an ise son noktayı koyuyor: “ Bilmediğin şeyin ardına düşme. Çünkü göz, kulak ve kalp (akıl) bundan sorguya çekilecektir”[18]

 

Prof. Dr. Celal Kırca

[1] Celal Kırca Bir Neslin Mazideki İzleri Portreler, İstanbul 2021,s.78-79.

[2] Hud,11/46.

[3] A’raf,7/199.

[4] Enam6/35.

[5] Bakara,2/67.

[6] Ragıb İsfehanî, Müfredat chl  maddesi.

[7] Mâide, 5/ 49-50.

[8] Âli İmrân, 3/154

[9] Ahzab,  33/33.

[10] Fetih 48/26

[11] A‘râf,7/ 138; Zümer 39/64.

[12] Hûd, 11/29.

[13] Bakara, 2/67.

[14] Neml, 27/55;  Yûsuf 12/ 33.

[15] Zümer, 39/  /9

[16]  Prof. Dr. Mehmet Şahin, “Bilgi, Bilim, Teknoloji ve Üniversite”, Bozok Üniversitesi Açılış Dersi, Yozgat, 17 Ekim 2007, s. 4-5.

[17] Yavuz Donat, Hüzünlü Bayram,  Sabah  Gazetesi  21.4.2023

[18] İsrâ,17/36.

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Zakir dedi ki:

    Okumanın önemi için kısa özet ve çok önemli
    Rabbim razı olsun inşallah

  2. Casim YAVUZOĞL dedi ki:

    Hocam çok teşekkür ediyorum, okumamanın bilmemenin ne kadar acı olduğunu hatırlattınız. Elinize yüreğinize sağlık.

  3. recep uzun dedi ki:

    Çok güzel tespitler .Rabbim ilim irfan sahibi olmayı lutfetsin!