TÜİK verilerine göre, evlenenlerin sayısı, 2022 yılında 575 bin 891 iken, 2023 yılında 565 bin 435’ e gerilemiş; boşanan çiftlerin sayısı ise 2022 yılında 182 bin 437 iken 2023 yılında 171 bin 881 olmuş. Bu istatistikî bilgi, yaklaşık üç evlilikten birinin boşanma ile sonuçlandığını göstermektedir. Boşanma, bir sonuçtur ve bunun da ciddî sebepleri mevcuttur. Nitekim bu konuda Prof. Dr. Kamil Kaya ve Gizem Tan Eren tarafından yazılan bir makalede boşanma sebepleri ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır:
“TÜİK (2017) tarafından 2016 yılında yapılan Aile Yapısı Araştırması’na göre, boşanma nedenleri %61,5 sorumsuz ve ilgisiz davranma, %42,6 evin ekonomik olarak geçimini sağlayamama, %36,4 dayak/kötü muamele, %32,2 aldatma, %24,6 eşlerin ailelerine karşı saygısız davranma, %23 içki, %20,8 eşin ailesinin aile içi ilişkilere karışma, %17,4 terk etme/edilme, %12,9 kumar, %9,2 ailedeki çocuklara karşı kötü muamele, %8,2 diğer nedenler, %4,3 madde kullanımı, %3,1 çocuk olmaması, %2,9 hırsızlık, dolandırıcılık, gasp, taciz vb. suçlar, %2,8 aile içi cinsel taciz, %2,5 eşin tedavisi güç bir hastalığa yakalanması olarak belirtilmiş olup boşanma nedenlerinin kadın ve erkeğe göre farklılık gösterdiği görülmüştür.”[1]
Hangi alanda olursa olsun yeni bir düzen kurmak zordur, fakat bundan daha da zoru kurulan bu düzeni devam ettirmektir. Bu kural, hayatın her alanında geçerli ve önemli olsa da aile için daha çok önem arz eder. Zira aile toplumun yapı taşıdır. Bir diğer ifade ile hücre beden için ne ise, aile de toplum için odur. Dolayısıyla ailenin bozulması, toplum yapısının bozulmasına; çocukların anne-baba sevgisinden ve aile ortamından uzak yaşamasına zemin hazırlar. Bu nedenle ailenin korunması ve devamlılığının sağlanması, toplum için gereklilik, hatta zorunluluk ifade eder. Bu nedenle sağlığı korumak için öngörülen “koruyucu hekimlik” kuralları gibi, aileyi de koruyacak kurallara ve etkenlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu etkenlerin başında ise dört temel duygunun yer aldığı görülür. Bunlar, sevgi, saygı, sadakat ve sorumluluk duygularıdır ve bu duyguların kesintisiz olarak aileye yansıtılmasıdır.
Sevgi, “İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu”[2] diye tanımlanır. Özellikle evliliklerde içtenlik, cana yakınlık ve fizikî çekicilik gibi özellikler sevgiyi artıran etkenler arasında önemli bir yere sahiptir. Sevgiyi belirleyen unsurlar içinde ödüllendiriciliğin ayrı bir yeri ve değeri söz konusudur. Zira insan, değer verdiği ödülleri kendisine veren kişileri daha çok sevme eğilimindedir.[3] Bunun için Hz. Peygamber selamlaşmak ve hediyeleşmek yoluyla sevginin arttığını ifade etmiştir. Bu nedenle selam, konuşma ve hediye, sevgi konusunda önemli bir işleve sahiptir. İşin aslına bakılacak olursa en güçlü ve en değerli ödül, bizzat sevginin kendisidir. Bu sebeple her insan, kendini sevenleri sever. Sevilmek için de sevmek gerekir.
Sevgiyi belirleyen bir diğer unsur da düşünce uygunluğudur. Her insan kendiyle aynı fikir ve düşüncede olan kişileri daha çok sevme eğilimindedir. Bu sebeple eşler arasında fikir ve düşünce birliğinin olması, değer yargılarının ve duyguların birbirine yakınlık arz etmesi, sevginin bir başka önemli belirleyicisidir. Zira sevenler, birbirlerini yargılamazlar, başkalarından onaylama da beklemezler. Çünkü gerçek sevgi, bedelsizdir. Ancak sevgiyi elde tutmak, onu elde etmekten daha zordur. Tıpkı ağaç dikmenin daha kolay, ama ona bakmanın ve onu büyütmenin daha zor oluşu gibi. Bu nedenle sevgiyi sadece hissetmek yetmez, onu göstermek ve hissettirmek de gerekir.
Saygı, ailenin hem kuruluşunu hem de devamlılığını sağlayan etkenler arasında önemli bir konuma sahiptir. Zira saygı, “Değeri üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram, başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu”[4] demektir. Bu nedenle insanlar arası ilişkilerde, özellikle de aile içi ilişkilerde saygının önemi ve değeri asla küçümsenmez. Bir ailede sevgi olsa da saygı yoksa, o ailenin uzun ömürlü olması düşünülemez. Zira saygının olmadığı bir yerde, aşağılanma, horlanma ve alay etme gibi olumsuz duyguların öne çıktığı görülür. Bunlar da saygıyı yok eden etkenler arasında yer alır. Saygı yoksa orada huzur da yoktur, birliktelik de yoktur. Hiç kimse, aşağılandığı, horlandığı bir ortamda bulunmak ve yaşamak istemez.
Sadakat, “Dostluk, vefalı olmak, bağlılık, doğruluk, gönül doğruluğu”[5] demektir. Bu nedenle ailenin devamı ve mutluluğu için gerekli duygulardan ve ilkelerden biridir. Eşlerin birbirlerine karşı, gösterecekleri sadakat, aynı zamanda dostluktur, vefalı olmaktır, bağlılıktır ve doğruluktur. Özellikle eşlerin birbirine gösterecekleri sadakat, hiç bir şeyle mukayese edilemeyecek kadar da değerlidir. Sadakatin yani sahiplenme duygusunun ve bağlılığın, evliliğin devamı için çok önemli bir role sahip olduğu bugün çok daha iyi anlaşılmaktadır. Zira artan boşanma sebepleri arasında, sadakatsizliğin, aldatma ve ihanetin yüksek oranda oluşu, sadakatin ne denli önemli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Eşler arasında kıyılan nikahta söylenen “evet” sözünün, aslında eşlerin birbirlerine olan sadakatlerini simgeleyen bir ahit olduğu asla unutulmamalıdır. Çünkü bu sözcük, bir sadakat sözüdür. Sadık kalınacağına dair verilen bir ahittir. Ne pahasına olursa olsun, eşler verdiği bu sözü tutmak ve ahdine sadık kalmak zorundadır. Zira sözünde durmak, insan olmanın ve insan kalmanın bir gereğidir. Bu nedenle Kur’an söz verip de sözünde duranları “sadıklar”[6], “Allaha verdiği sözde duranlar”[7], “sadık erkekler ve sadık kadınlar” [8] olarak tanımlar.
Sadakatsizlik veya cinsi arzunun evlilik dışı bir yolla giderilmeye çalışılması, aslında insanın kendi içindeki temel ilişkilerinde meydana gelen ana bozukluklardan kaçması ve onun üzerine gidememesi demektir. Zira sadakatsizlik, işin kolayına kaçmadır ve asla bir çözüm değildir. Çünkü çözüm dışta değil, içtedir. Heyecan, neşe ve ihtiras, bizim içimizdedir. Kendi yaşama sevincimizi, ihtirasımızı harekete geçiren yine biziz. Kendimizi sorumlu hissettiğimiz ve kurallara uygun iş yaptığımız zaman, vicdanımız rahat eder ve huzur bulur. Aksi bir davranışta ise vicdan rahatsız olur, bu da insanı huzursuz eder. Bu nedenle Kur’an, nikaha dayalı evliliği ve karşılıklı sadakati emretmektedir. Zira nikah, öncelikle insanı Allah’a, sonra da eşine karşı sorumlu tutmaktadır. Bu sorumluluğun başında ise hiç şüphesiz sadakat gelmektedir. Bu nedenle sadakat ve güven, ailenin sürekliliğini sağlayan temel unsurlardan biridir. İslam, nikahı emretmek ve zinayı yasaklamak suretiyle bu temel unsuru özenle korumak istemiştir. Dolayısıyla sadakatsizlik, bir cinsiyet meselesi değil, değere sahip olmama meselesidir, kısaca şahsiyetsizlik ile ilgili sorundur.
Sorumluluk , en az saygı ve sadakat kadar gerekli olan koruyucu bir duygudur. Şayet eşlerden biri veya her ikisi, sorumluluk bilinci içinde hareket etmiyorsa, sevgi ve saygı olsa da bu aileyi korumaya yetmemektedir. Bu nedenle aileyi korumak için söz konusu bu koruyucu değerlerin her birine sahip olmak ve bunun için de İslâm’ın bu konuda söylediklerine kulak vermek gerekiyor:
“İslâm dini neslin devamı için tek yol olan evliliği teşvik etmiş, eşlerin evlilik birliğini, karşılıklı sevgi ve saygı ortamını olabildiğince korumalarını istemiş, talâkı da ancak evliliğin sürmesine imkân kalmadığında başvurulabilecek bir çözüm şekli olarak meşrû saymış, bazı dinlerde ve hukuk sistemlerinde görüldüğü gibi kâğıt üzerinde evli kalıp gönül ve bedence ayrı yaşamayı uygun görmemiştir. Kur’an ve Sünnet’te talâkın meşruiyeti açıkça ifade edilmekle birlikte evlilik bağının önemli bir sebep bulunmadıkça keyfî şekilde sona erdirilmesi tasvip edilmemiştir. Erkeklere eşleriyle iyi geçinmelerini ve onların kusurlarını değil olumlu yönlerini görmeye çalışmalarını öğütleyen âyet ve hadisler yanında “Helâl şeyler içerisinde Allah’a en sevimsiz geleni boşamadır ” ve, “Evlen, fakat boşanma, Allah zevk için evlenip boşanan erkek ve kadınları sevmez” gibi hadislerde boşamanın dinen hoş karşılanmadığı açıkça belirtilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de aile içi anlaşmazlığın ortaya çıkması halinde evliliğin devamını sağlamaya yönelik bazı tedbirlere başvurulmasının, geçimsizliğin devam etmesi durumunda erkek ve kadının ailelerinden seçilecek hakemlerin onların arasını bulmaya gayret etmesinin istenmesi de karı-koca arasındaki uyuşmazlıkların ilk çözüm yolunun boşanma olmaması gerektiğini ortaya koymaktadır”.[9]
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
[1] Prof. Dr. Kamil Kaya, Gizem Tan Eren, Boşanma ve Erken Boşanmaların Artış Nedenleri, Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi 2020, 3(9), s. 711.
[2] TDK, Türkçe Sözlük, Ankara 2005, s. 1742.
[3] J. L. Freedman ve diğerleri, Sosyal Psikoloji, Terc. Ali Dönmez, İstanbul 1989, s. 143-189.
[4] TDK, Türkçe Sözlük, s. 1714.
[5] Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 1970, s. 1087.
[6] Bakara, 2/177.
[7] Ahzab, 33/23.
[8] Ahzab, 33/34.
[9] H. İbrahim Acar, Talâk, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2010, 39/496.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
View Comments