EDİTÖRDEN

Bir Ârife Soralım: Evde Kalan İnsanlar Bir İşe Yarar mı?

Soru: Hocam! Bir müşkülatım var. Size bir soru sorabilir miyim?

Ârif: Tabiî ki; Danışan dağları aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış. Buyur.

Soru: Çok sağ olasınız Hocam! Şu evde kaldığımız günlerde hayatıma şöyle bir bakıyorum. O kadar yıl yaşadım. İçime bazen büyük bir huzursuzluk çöküyor. O kadar çalışıp çabaladığım halde elime ne geçti diye soruyorum. Elimde avucumda hiçbir şey yokmuş gibi geliyor bana. Öleceğim ve arkamda ne bırakacağım? Geçen gün ve yaşanan zamanlar nereye gidiyor? Hiç kaybolmayan bir hayat mümkün mü? Evimde kendi başıma âdeta boğuluyorum. Neden?

Ârif: Maşallah. Bu soruların bize çok anlamlı geldi. Tebrik ederim.

Soru: Ama Hocam! Nasıl olur? Günlerden beri aklımdan çıkmayan bu sorular, beni çok yoruyor, ruhî sıkıntılar yaşıyorum. Bu tebrik edilecek bir durum mudur?

Ârif: Evladım. Ebedî saadetin yegâne kaynağı, bu soruların cevabında gizlidir.

Soru: Ama ben bir türlü kafamı kurcalayan bu soruların cevabını bulamadım. Biraz açar mısınız?

Ârif: Bu soruların hakikatine dair kaynakların yolundan gidersen işte o zaman sen bir ahiret yolcusu olduğunu idrak edersin. Geçmişini ölmüş şeklinde hissedebilirsin. Geçmişin nasıl ki bir kabristanda defnedilmiş bir mezarlık hüviyetinde ise geleceğin de bir kabristan hükmündedir. Dünya, âdeta iki kabristan arasında bir hayat. Ve ilginç olanı da bu iki kabristan da doğuşumuzdan başlayarak birbirine her geçen gün daha da yaklaşıyor. Ve bu da ruhumuzu şimdiden sıkıştırıyor.

Soru: Hocam! İşte ben de tam bu ıstırap veren duyguları yaşıyorum. Dünya için, işimiz için, şöhretimiz için ne yaparsak yapalım şimdi hepsi boş geliyor bana. Dışarıda da olsak, evde de olsak durum aynı. Biz ne işe yarayan varlıklarız? Bu elem verici duygulardan nasıl kurtulabilirim?

Ârif: Evladım. Bu soruların temelde varoluşsal hikmetle ilgilidir. Bunlara tatmin edici cevap verebilmem için, manevî dünyana hitap etmeliyim. Bunun için hayata, varlığa nasıl baktığını bilmeliyim? Mesela bir arkadaşınla bir parkta gezerken, güzel bir çiçek gördün. Arkadaşına ne dersin?

Soru: Arkadaşım, baksana ne güzel bir çiçek derim. Bunda ne var ki?

Ârif: Ama çiçeğe böyle bakarsan hikmet gözüyle bakmamış olursun ve varoluşsal olarak çiçeğin ne kendisine, ne de sana bir faydası olur. Böyle maddî perspektiften bakarsan, çiçek dahî senin ruhuna anlığın ötesinde kalıcı bir huzur sağlayamaz.

Soru: Varoluşsal olarak yaşamak veya bakmak istersek ne yapmalıyız ne demeliyiz?

Ârif: Evladım; C. Hak, insanları dünyaya bir şahit olarak göndermiştir. O halde sen de çiçeğin hakikatini manevî bir bakışla ilan edebilirdin.

Soru: Anlamadım. Neyin tanıklığını yapıyoruz biz? Biraz daha açar mısınız Hocam?

Ârif: Kâinatta tecelli eden her şey haddizatında Allah’ın sonsuz mutlak isimlerinin tezahürünün şahitliğini yapmaktır. Bu tecelli, bütün varlıklarda ve her bir çiçekte de vardır.

Soru: Anladım. Peki, bu durumda arkadaşıma ne demeliydim?

Ârif: Arkadaşım bir bak! Allah, bu parktaki gülleri ne kadar güzel açtırmış. Burada Allah’ın Cemal ismi ne kadar bariz bir şekilde tecelli ediyor, ne güzel yaratılmış fesuphanallah.

Soru: Peki böyle dersek, diğer ifade biçiminden ne farkı var?

Ârif: İşte sordun ya, biz insan olarak ne işe yararız diye. Hadiselere ve yaratılanlara feraset yani kalp gözüyle bakıp sözlü olarak da bu şekilde ifade edersen Allah’ı zikretmiş olursun, kâinatta işe yaramanın bir tezahürü olarak kulluk vazifesini yerine getirmiş olursun ve bu manevî şuur ile ruhî haz yaşamış olursun. Kısacası yaşamanın hikmetini anlamış olmanın huzurunu yaşarsın.

Soru: Yani, bu çiçek ne güzel yaratılmış demekle hayatın anlamı birden değişiverir mi diyorsunuz?

Ârif: Elbette. Bu misali o kadar basit algılama. Böyle demekle dünyanın en önemli işini yapmış olursun. Mutlak bir varlığın isimlerinin şahitliğini yapmak kadar önemli başka bir iş olabilir mi? Bu varoluşsal şahitliğimizin karşısında C. Hak, bizlere hem dünyada, hem de ahirette iyilikler, güzellikler vereceğinden emin olabilirsin.

Soru: Ben Allah’a iman ediyorum ama bu çiçek ne güzel yaratılmış desem dahî yine de bu manevî huzuru yakalayamam diye düşünüyorum. Çünkü..?!

Cevap: Yoksa farz olan ibadetlerini yerine getirmiyor musun? O zaman işe yarayan bir insan olmak istiyorsan işe buradan başlaman gerek.

Soru: Hocam! Utandım da söyleyemedim. Doğru bildiniz. Ne yapmalıyım? Tam anlamıyla işe yarayan bir insan, Allah’ın sevgili kulu olabilmem için ne yapmalıyım? Ve bugünlerde benim gibi evinde kalan insanlarımıza ne tavsiye edersiniz

Cevap: Koronavirüs sebebiyle evinde kalanlar için bir başka sohbetimizde uzleti hatırlatmıştım. İster evinde kalmak zorunda olsun, isterse dışarıya çıkmak durumunda olsun bütün Müslümanlar, yaşananlardan bir ders çıkartmalı ve mutlaka beş vakit namazlarını kılmalıdır. Namaz dinin direğidir. Namaz kılmayan kendi dünyasının direklerini kırarak, işe yaramayan bir insan olmanın ötesinde dine zarar verdiği için, ahirette de kendisine zarar vermiş olanlardan olur. Ama evinde yalnız başına yaşadığı halde kulluk görevlerini yerine getiren bir insan, Allah katında işe yarayan hayırlı bir kuldur.

Soru: Haklısınız. Artık namazlarımı düzenli kılarım ta ki Allah katında işe yarayan iyi bir kul olabileyim. Onun dışında hayattan daha çok manevî haz alabilmem için, ne tavsiye edersiniz?

Ârif: Üç önerim var sana: Nefsin kötü sıfatlarını ve duygularını temizle, iyi ve faydalı sıfatlara dönüştür. Biz buna tezkiye-i nefs diyoruz. Kalbini, tövbelerle ve dualarla Cenâb-ı Hakk’ın tecelliyatına mazhar olacak şekilde arındır, biz buna tasfiye-i kalp diyoruz. Ve en son olarak senin öz varlığın da bir emanet olduğunu unutma, onun için aslî vatanına gitmene engel olacak nefsanî bağlardan ve dünyevileşmeden kendini koru, her daim Allah’a ve ahirete ait olduğunu hatırla, biz buna tahliye-i ruh diyoruz.

Soru: Hocam! İnanın ki çok rahatladım. Şimdi kendimi işe yarayan bir insan olarak görmeye başladım. Allah, sizlerden razı olsun. Yalnız aklıma bir soru takıldı. Varoluşsal olarak Allah’ın esmasının şehitliğini yaptığımız anda herhalde ahirette de elimize bir şey geçecek. Kısacası bu bağlamda manevî âlemde ne oluyor? Yani yaşadığımız o anın uhrevî anlamı nedir?

Ârif: İşte bak. Nereden nereye geldik. Allah için tefekkür edersek, daha ne enteresan manevî yolculuklar yapacağız seninle böyle. Ama müsaade et de ilk önce o mezkûr üç önerimi bir gözden geçir. Daha sonra Allah’ın izniyle yeniden kaldığımız yerden devam ederiz.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

3 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

4 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

8 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

9 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

10 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

10 saat ago