Soru: Hocam! Bir ibadet türü olarak beş vakit namaz kılmak bize farz kılınmış. Neden namaz kılarız? Bunun derin anlamı nedir?
Ârif: Namaz, salattır yani Allah’a dua etmek, O’nu övmek, O’na tazimde bulunmak anlamlarına gelir. Bizzat Allah, bizden kendisine beş vakit namaz kılmamızı istiyor. Nitekim Kur’ân’da Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki Ben; Allah’ım! Benden başka hiç bir ilâh yoktur. Öyleyse sadece Bana ibadet et ve Beni anmak için namaz kıl!” (Tâhâ: 14).
Soru: Hocam! Namazda rükûa vardığımızda “Subhane rabbiye’l azîm” diyoruz. Bunun anlamı nedir?
Ârif: Rükûda iken “Subhane rabbiye’l azîm” diyerek, azamet sahibi Allah’ı teşbih ve her türlü noksanlıklardan tenzih ederiz. Onun azameti karşısında eğilmemizden dolayı Allah, bize kendi lisanıyla konuşmaya müsaade eder ve “Semi’Allah-u limen hamideh” yani “Allah, hamd edenin bu hamdini duydu.” söylettirir. O, Allah’ın bizi duyduğunun lisanımızdan zuhûrudur. Bu söz, hariçte söylense çok tuhaf karşılanır ve “elinde delilin mi var?” derler. Yani bu ilahî sözü, namazın dışında başka bir yerde söyleyemezsin. Ancak Allah’a tazim ve hürmet ile rükû eden Müslümana Allah, anlık da olsa bu şekilde bir söz söyleme yetkisini veriyor.
Soru: Hocam! Rükûdan doğrulurken “Semi’Allah-u limen hamideh” dedikten sonra, içimizden “Rabbena ve lekel hamd” duası okuyoruz. Bunun hikmeti nedir?
Ârif: “Rabbena ve lekel hamd”, “Rabbimiz, hamd sanadır.” demektir. Bunu söylemek Sünnettir. Çünkü bunun kaynağı, Peygamberimizdir (sav). Bir keresinde Peygamberimiz (sav) namaz kıldırırken, rükûdan başını kaldırdığında “Semi’Allah-u limen hamideh” dedikten sonra hemen arkasında bulunan bir kişi gayri ihtiyari olarak “Rabbena ve leke’l-hamd…” şeklinde bir dua okudu. Hz. Peygamber (sav), selam verdikten sonra, “O duayı okuyan kim?” diye sordu. Duayı okuyan kişi: “Ben okudum.” diye cevap verince, Hz. Peygamber (sav), “Otuz küsur meleğin bu duayı önce yazmak için, birbiriyle yarışıyor olduklarını gördüm.” diye buyurdu. İşte bu hadisi göz önünde bulunduran İslâm âlimleri, mezkûr ilâhî dua ile birlikte bunu da okumanın sünnet olduğunu söylemiştir.
Soru: Hocam! Namazda ayakta durmanın ne gibi anlamı vardır?
Ârif: Kıyama durduğunda Müslümanın Allah’a yaklaşması, rükûdan sonra yeniden kıyama durduğunda ise Allah’ın kuluna yaklaşması söz konusudur. İşte bu andan sonra namaz kılan kişi, bu hâl üzere secdeye kapanır. Cenâb-ı Hakk’ın hamdimizi duyduğunun tasdikini kendi ağzımızdan yine bize duyurduğunu fark ettiğimizden dolayı bu huşu içinde secdeye kapanırız. Allahu Ekber diyerek, bu âlemde şahsiyetimizin nişânesi olan yüzümüzü, alnımızı yere sürer, kendimizi kaybeder, Allah’ımızı buluruz. O secdeden yine tekbirle kalkılır. O’nun izniyle secdeden kalkınca bir defa daha bu secdeden mahrum olmamak için, Allahu Ekber diyerek gene secdeye kapanırız.
Soru: Sonra yine ayağa kalkarız ve yine aynı hareketleri yaparken yine aynı sözlü tazimlerde bulunuruz. Bu tekrarlamalar ne ifade eder?
Ârif: Kıyama tekrar kalktığımızda artık o tevhit mertebelerini ve iman derecelerini, Mirac sırrını her rekâtta adım adım fark ederiz ve namazın nihayetinde Ettahiyyatü okuyarak, sidretü’l-münhteha’dan öte Cenâb-ı Hakk’ın mahrem hudutlarında ve huzur-i Rabbanî’de oturarak karar kılarız.
Soru: Hocam! Tam anlayamadım. Namazın mirac ile ilgili olduğunu biliyordum ama sidretü’l-münhteha’nın ne olduğunu hatırlayamadım. Biraz açar mısınız?
Ârif: Hem Kur’ân’ın Necm sûresinin 9. âyetinde, hem de Peygamberimizin (sav) Mirac’ını anlatan hadis-i şerifte geçen sidretü’l-müntehâ, cennetin uçlarında veya sonlarında olan bir sınır bölgedir. Buraya doğru en büyük melekler bile ilerleyemezken belirli bir kısmına kadar sadece Peygamberimizin (sav) yaklaşmasına müsaade edilmiştir. Sidretü’l-müntehâ’dan ilerisi gayb âlemidir ki, Allahu Teâlâ’dan başka hiç kimse bunun hikmetini bilemez.
Soru: Peygamberimize (sav) neden oraya kadar gelmesine müsaade edildi?
Ârif: Çünkü Allah, orada Peygamberimize (sav) üç şey verdi: Farz kılınan beş vakit namaz, Bakara sûresinin son âyetleri ve Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmadıkları müddetçe ümmetine büyük günahlardan bağışlanma müjdesi.
Soru: Hocam! Siz namazın hallerini daha çok müşahede makamında arz ettiniz. Peki, namazın kişi üzerindeki manevî etkileri nelerdir?
Ârif: Namaza manevî nazarıyla baktığımızda bu halin tamamen tezkiye-i nefis ve tasfiye-i kalp olduğunu anlayabiliriz.
Soru: Biz namaz gibi önemli bir ibadetin gayesinin Allah’a kulluk olduğunu biliyorduk. Siz ise nefsin arındırılmasından ve kalbinin temizlenmesinden bahsediyorsunuz. Neden?
Ârif: Senin söylediğin de doğrudur. Benim ifade etmek istediğim ise senin söylediklerinin aslında bir teyididir. Şöyle ki Allah’a kulluktan maksat, O’na kurbiyyet, bağlılık ve muhabbettir. Neticede O’na vuslattır. Kul, kendinde zerrece olan muhabbeti namaza sevk ederse bu namazın içerisinde muhakkak o zerrenin sahibi olan Zâtın muhabbetini müşahede eder. Tezkiye-i nefis ve tasfiye-i kalp, hep bu muhabbetin ziyadeleşmesi ve Allah’a kulluğun kişinin istidadına göre en güzel şekilde ifası içindir.
Soru: Hocam! Namazını bu hâl üzerine kılan bir Müslüman, zamanla keramet ehli olabilir mi?
Ârif: Maksat bu olmasa bile bazen belki bir zaruretin gereği olarak Allah’ın Lütfü ile âbid ve züht sahibi bir kişi, namazın kerametini görebilir.
Soru: Şimdi doğrusu merak ettim. Bir Müslüman, namazın nasıl bir kerametini görebilir ki?
Ârif: Bir örnek vereyim.Sahabi Hz. Enes bin Mâlik’in büyük bir bahçesi ve bir de bahçıvanı vardı. Bir yaz günü bahçıvanı, Hz. Enes’in yanına giderek, yağmur yağmadığından ve bahçenin kuruduğundan yakınır. Bunu öğrenen Hz. Enes, Peygamberimizin (sav) “Hacet Namazı” ile ilgili tavsiyesini hatırlar. Hz. Enes, “herhangi bir ihtiyacı olan kimse, iki rekât namaz kıldıktan sonra Allah’a dua etsin” hadisine uyarak, hemen evinde uygular. Namaz ve duadan sonra bahçıvanına sorar: “Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun?” Bahçıvan olumsuz cevap verince Hz. Enes, namazını ve duasını tekrarlar ve yine sorar. Bu sefer bahçıvan, “kuş kanadı gibi bir bulut görebiliyorum” der. Hz. Enes, ibadetlerine devam eder ve bu sefer bahçıvan, “gök bulutla kaplandı ve yağmur yağmaya başladı” der. Hz. Enes, “haydi ata bin de yağmurun nerelere kadar yağdığını bir bak” der. Bahçıvan etrafı dolaştığında, yağmurun sadece Hz. Enes’in bahçesine yağdığını görür.
Soru: Vay canına. Demek ki bu kerameti siz, ihlasla ve huşu içinde kılınan namaza bağlıyorsunuz. Hocam! Ben her vakit namazımı kılıyorum. İnşallah sahabilerin ihlâsı ile namazlarımızı kılarız. Bize dua eder misiniz?
Ârif: Allah’ın rahmeti, inayeti ve selâmı, namaz kılanların üzerine olsun. Namaz kılmayanlar da inşallah ıslah olur. Cenâb-ı Hakk, sokuyucularımızı iki cihanda aziz eylesin. Korktuklarından emin, umduklarına nail eylesin. Amin.
Prof. Dr. Ali SEYYAR