Psikolog: Hoş geldiniz. Benimle özel görüşmek istediğinizi söylediniz telefonda, hatırladığım kadarıyla çocuğunuzla ilgili olarak. Buyurun sizi dinliyorum. Çocuğunuzla ilgili olarak bir sorununuz mu var?
Anne: Efendim. Size telefonda söylemedim. Benim hayatta olan bir çocuğum yok. Ama çok sevdiğim bir çocuğum vardı. Amansız bir hastalık sebebiyle bir gün beni bırakıp gitti, dünyayı terk etti. Onun acısını halen içimde yaşıyorum. Çevremdeki insanlar, ölüm üzerine pek konuşmak istemiyor. Bana kimse teselli veremiyor. Onun için size geldim. Artık dayanamıyorum. Ne yapmalıyım? Neden ben çocuğumu kaybettim? Kendimi çok çaresiz hissediyorum? Çok ağladım. Şimdi ise çok hüzünlüyüm. Hayattan artık zevk almıyorum. Kendimi yorgun ve bitkin hissediyorum. Uyuyamıyorum. Uyku düzenim bozuldu. Her şey anlamsız gibi geliyor bana…Yoksa ben hasta mıyım? Benim durumumu tahlil edebilir misiniz?
Psikolog: Matem içinde olmak, evlat acısını bütün hücrelerinizde hissetmek, bir hastalık değildir. Tam aksine duyarlı insan olmanın, ruh taşımanın bir göstergesidir. Acı içinde bile olsa bütün bunları yaşamanız hayra vesile olabilir. Evlat acısı, belki de acıların en büyüğüdür. Kabul ediyorum. Lakin kaderde ne yazılıyorsa ona razı göstermek zorundayız. Rıza gösterdiğiniz nispette acılarınız hafifleyecektir.
Psikolog: Ağlamak, şefkatin bir tezahürüdür. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), hayatı boyunca yaşanabilecek hemen her acıyı tatmıştır. Sevgili oğlu İbrahim on altı ayına vardığında Medine’de amansız bir hastalığa yakalanmıştı. Peygamber Efendimiz (sav), hasta yatağında kıpırdanmakta bile zorlanan oğlunun durumundan o kadar çok müteessir olmuştu ki buğulu gözleriyle “Allah’ın takdirine karşı elden ne gelir, Ey İbrahim” diyerek çaresizliğini dışarıya yansıtmıştı. İbrahim, Peygamberimizin (sav) kucağında iken bu hâliyle ebedî âleme göç etti. Bu esnada Peygamberimizin (sav) gayri ihtiyari olarak gözlerinden yaşlar boşandı. Yanında bulunan bir sahabi, “Ya Resulullah! Siz de mi ağlıyorsunuz? Böyle ağlamaktan halkı men etmemiş miydiniz?” deyince, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Ben size günah ve ahmaklığın ifadesi olan şu iki ağlayışı ve bağrışı yasakladım: Nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışından ve musibet sırasındaki bağırışla yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmaktan. Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acımadan ibarettir. Merhamet etmeyen, merhamet edilmez.”
Psikolog: Peygamberimiz (sav), gözyaşı içinde bir evlat kaybetmenin acısını şu sözlerle tarif etmiş “Göz yaş döker, kalp teessür duyar. Biz yüce Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz. Vallahi ey İbrahim! Senin ayrılığın bizi fazlasıyla mahzun etti.” Demek ki bir insan, çocuğunu şu veya bu şekilde kaybederse keder ve acı yaşayabilir ve gözyaşına hâkim olamaz. Ama burada önemli olan bir evladın da Allah’ın bir emaneti olduğunu görebilmek ve bu emanetin anılması durumunda isyan etmeden Allah’ın takdir ettiğine razı olmak, bu minval üzere söz sarf etmek ve genel anlamda duruma rıza göstermektir.
Anne: Anladım. İnşallah ben isyan edenlerden olmamışımdır. Ama ben halen içimdeki acıyı atamadım. Yoksa tam teslimiyet ruhuyla rıza gösteremiyor muyum? Burada zorlanıyorum. Nasıl Müslümana yakışır bir şekilde rıza gösterebilirim ki?
Psikolog: Önce bir kere içinizde acı çekmeniz, rıza göstermenize bir engel değil. Ama rıza bilincine eriştikçe acınız da hafifler. Rıza bilincine ise somut olarak sabrı cemil ile elde edebilirsiniz. Bunun uhrevî mükâfatı da sizin için büyük olacaktır Allah’ın izniyle.
Anne: Nasıl yani? Sabır gösterirsem C. Hak beni nasıl mükâfatlandıracak? Ben evlat hasreti ile yanıyorum. Benim acım ancak evladıma kavuşursam gider.
Psikolog: Bakınız size tam da bu noktada bizzat Peygamberimizin (sav) mübarek sözlerinden bir müjde vereyim. Peygamberimizin (sav) zamanında bir adam çocuğu ile birlikte Peygamberimizin (sav) sohbetlerine katılırmış. Çocuğu vefat edince sohbet meclisine bir daha gitmemiş. Sohbete geldiğinde bunun kendisine çocuğunu hatırlatacağı ve üzüntüsünü tazeleyeceği kanaatindeydi. Peygamberimiz (sav) bu adamın yokluğunu fark eder etmez sahabilerine “filanı neden görmüyorum?” diye sordu.
Sahabiler, durumu Peygamberimize (sav) anlatmışlar. Peygamberimiz (sav) o adamla görüşmek için bir fırsat kolladı, hâl hatır sorduktan sonra taziyede bulundu ve üzüntüsünü paylaştı. Sonra Peygamberimiz (sav) kendisine bir soru sordu: “Hangisi daha çok hoşuna gider: Ömrün boyunca çocuğunla birlikte olup onun varlığından zevk almak mı, yoksa yarın cennet kapılarından her bir kapıya geldiğinde, çocuğunun senden önce o kapıyı gelip kapıyı sana açtığını görmek mi?” Adam, “Ey Allah’ın Elçisi! Benden önce cennet kapısına gelmesi ve kapıyı bana açması, elbette ki daha çok hoşuma gider” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav), Bu senin için gerçekleşecektir, yeter ki sabret” buyurdu.
Psikolog: Evet. Bu söylediklerim hadisi şeriftir yani Peygamber (sav) sözüdür, Peygamber sözü haktır, yani Peygamberler hep Allah adına konuşurlar. Dolayısıyla siz de Peygamberimizin sözüne riayet ederseniz Müslüman bir anne olarak bu ilahî müjdeye nail olursunuz.
Anne: Gerçekten mi? Bu müjde beni hakikaten çok rahatlattı.
Psikolog: O halde daha da rahatlamanız için ben size bir de Hz. Ebu Hureyre’den bir kutsi hadis rivayet edeyim. Resûlullah (sav), bir gün sahabilerine şöyle bir müjde vermiş: “Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Dünyada sevdiği bir dostunu aldığım zaman, sabredip ecrini Allah’tan bekleyen mümin kulumun katımdaki karşılığı cennettir.” Bu kutsi hadis, elbette evladını kaybeden anne ve babalar için de geçerlidir.
Anne: Allah bana evlat acısı verdi ama buna mukabil bu müjde de acımı dindirdi. İnşallah ben de sabreden kullardan olurum da evladımla cennette kavuşurum.
Psikolog: İnşallah.
Anne: Her şey için teşekkürler. İyisin ki sizler varsınız. Yoksa bir ömür boyu kendimi harap edecektim. Şimdi ise ferahlamış bir kalp ile evime gideceğim. Ama boş durmayı artık düşünmüyorum. Topluma faydalı hizmetlerde bulunmayı ve mesela yetim çocuklarla ilgilenmeyi düşünüyorum. Ne dersiniz?
Psikolog: Harika bir fikir. Böyle girişimlerde bulunacağınız için çok memnun oldum. Allah yâr ve yardımcınız olsun.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
MİRATHABER.COM – YOUTUBE
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
View Comments
Sayın Hocam, bu hatıranızı bizlerle paylaştığınız için size teşekkür ediyorum. Gönlü mahzun bu annenin de dediği gibi, iyi ki varsınız...