Bir kukla ve Bir Tweet
Adını anmaktan imtina ettiğim, densiz ve şuursuz bir B.A.E. Dışişleri Bakanının tweeti, ne yazık ki, geçtiğimiz günlerde gündem oluşturmuştu.
Bu adam bir tweet atmış ve bu tweet ile Medine Müdaafası kahramanı olan Fahreddin Türkkan Paşamızı’hırsız‘lıkla suçlamış.1916’da Medine-i Münevvere halkının haklarına tecavüz ettiğini, onların mallarını çaldığını, Şam’dan İstanbul’a’Seferberlik’ ilan ederek, Medine’deki el yazması eserleri çaldığını iddia etmişti.
Oysa Kimdi O Paşamız
Oysa o merhum Paşamız, Şerif Hüseyin’in ihanetiyle tüm İngiliz
güçlerine karşı direnen paşaydı.
Medine’nin çekirgeler tarafından istila edilişini fırsata dönüştüren ve kıtlığa çözüm getiren paşaydı o.
Askerlerine; Peygamber Efendimiz döneminde de, Hicaz’da çekirge istilasının yaşandığını ve sahabenin çekirge yediğini söyleyerek Mehmetçiğimize, kavurma değil; severek çekirgeyediren, onları kurutup unundan pişirilen ekmeklerle de askeri besleyen paşamızdı o.
Hurma çekirdeklerini de öğütüp erata (erlerine) çorba yaptırarak kıtlıkla başa çıkan paşaydı o.
Seni, Asla Bırakmayız Ya resulallah!
Yorgun, bitkin yiğitleriyle i’lâ’y-ı kelimetullah uğruna, bir yanda kıtlık, bir yanda salgın hastalık ve bir yanda da düşmanla savaşan paşaydı o.
Askerlerinin en ümitsiz olduğu anlarda bile onlara şu sözlerle moral veren paşaydı o:
“……Askerlerim!
Medine’nin enkazı ve nihayet Ravza-i Mutahhara’nın yeşil türbesi altında,
kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe; Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır! Allahu Tealâ bizimle beraberdir!
Şefaatçimiz O’nun Resulü, Peygamber Efendimiz’dir.
Ey bütün tarihi eşsiz kahramanlarla; şan ve şerefle dolu
Osmanlı ordusunun yiğit zâbitleri! (…..)
Yiğit Mehmetçiklerim, kardeşlerim, evlâtlarım!
Gelin hep beraber Allah’ın ve işte huzurunda huşû ve aşk içinde gözyaşları döktüğümüz Peygamber’in (s.a.s) karşısında, aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki: “Ya Resulallah, biz Sen’i bırakmayız!”
Affet Beni Ya Rab!!
Cemal Paşa vermişti ona, Medine’yi müdafaa görevini. O da, Medine’ye vasıl olur olmaz, işgalcilerin elinden kurtarıp şehri kontrol altına almıştı. Medine’yi tam 2 yıl 7 ay asilere ve İngiliz işgalcilere teslim etmedi. Zor şartlara rağmen, askerinin gözünde hep dimdik duran Fahrettin Paşa,
Geceleri de Mescid-i Nebî’ye gidiyor ve orada sabahlara kadar gözyaşı döküyordu. Peygamberinin (s.a.s) manevi huzurunda Ona:
“Ya Resulallah, Sen’i nasıl bırakırım…” diyordu.
Diyordu, ama içerideki işbirlikçi ve hainlerin, emperyalist ve zalim İngiliz askerlerinin karşısında fazla dayanamamıştı.
Ve tarih 27 Ocak 1919’u gösterirken O, Ravza-i Mutahhara’ya doğru döndü, secdeye kapanırken, kabzasından çıkardığı kılıcını yere bıraktı.
O kılıcı düşmana teslim etmeyen o yiğit adam, bir yandan hıçkırıklarla ağlıyor, bir yandan da:
“Allah’ım, ben sözümü tutamadım. Ne olur, Sen beni affet!” diye yakarıyordu. Gözyaşları akarken:
” Sen de affet beni, ya Resulallah!” diyordu.
Rauf Orbay’ın imzaladığı, Mondros Ateşkes Antlaşması gereğince “Ordumuzun dağıtılması” kuralına karşı çıkan ve ordusunu dağıtmayan iki paşamızdan biri Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa idi.
İşte bu yiğit komutan ve güzel insan, takvimler 22 Kasım 1948 tarihini gösterirken rahmet-i Rahman’a kavuştu.
Allah rahmet eylesin, ruhu şad olsun.
Yüreklerimiz Yanıyor
Birileri; tarihten habersiz bazı gafiller, Vandallar, işte bu yiğit adama, fildişi kulelerinden taş atıyor.. Kınıyoruz ve lanetliyoruz onları..
Evet, böylesi pis kokular bizi rahatsız ediyor. Zulme seyirci olanları ve de destek olanları hep lanetliyoruz.
Birkaç sene önce de sitem etmiştik birilerine…..
Hani şu vaktiyle Afrika’nın Cibuti’sinden getirilip de, Suud yönetimini ellerine geçirenleri de kınamıştık.
Mısır’daki darbeye, Suud yöneticilerinin maddi ve manevi destek vermesi bizleri hadsiz üzmüştü de sitem etmiştik.
O zamanlar Mekke ve Medine’yi, kendilerini “Hadimü’l- Haremeyn”; yani iki şehrin hizmetçisi olarak gören atalarımızın göz bebeği olan Mekke ve Medine’yi hatırlamıştık.
O zamanlar, Beytullah’ın (Kabe’nin) hemen yanıbaşında dev gökdelenler; Zemzem towerler, Hiltonlar, Sheretonlar yükselmesi içimizi sızlatmıştı.
20.yüzyıla gelinceye dek, 400 yılda Hadimü’ı- Haremeyn olan atalarımın yaptığı tarihi eserlerin yerlerinde, yeller estiği için yüreğimiz yanmıştı ve hala yanıyor.
Meselâ; 2011 yılında 15 milyar dolara inşa edilen bir yapı, Kabe’ye tepeden bakarken; 1781 yılında dedelerim Osmanlılar tarafından Mekke’yi korumak için inşa edilen Ecyad Kalesi’nin yerine bağdaş kurmuş olması bizi kahretmişti.
Mü’minlerin annesi Hz. Hatice’nin evinin, umumi tuvaletlere yer açmak için feda edilmiş olması bizleri kahretmişti.
Hz. Peygamber’in büyük dostu, mağara arkadaşı Hz. Ebu Bekir’in evi, yer ile yeksan edilip, Onun yerine Hilton Otelinin taht kurması; pek yakında da, Kanuni ve 4. Murat dönemlerinde yapılan revakların, kemerlerin yerlerinde yeller esecek olması bizleri hadsiz derecede üzmektedir.
Tarihe, sanata, maziye değer vermeyen bir anlayışın icraatlarıyla dozer ve kepçelerle, dev matkaplarla her şeyin yakılıp yıkılması, o mübarek mekanların toz duman edilmesi, bizi çok mu çook üzüyor..
Üzüntülerimizin dillendirilmesine, vandalist eylemlerin eleştirilmesine de:
“Devlet otoritemizin kararına kimse karışamaz,” diye cevap verilmesi bizleri kahrediyor..
Kınıyoruz Ve Sitem Ediyoruz
Evet, sitemimiz var; tüm bühtancılara, tüm kuklalara..
Kınıyoruz, Mekke ile Kâbe’nin ilişkisini kesenleri.
Sitemimiz var; Mekke’yi Kâbe’ye, Kâbe’yi Mekke’ye hasret bırakanlara.
Sitemimiz var; Kâbe’mizi, yabancı sermayenin otellerine kuşattıranlara.
Sitemimiz var; metrekaresi 43 bin dolarlarla dünyanın en yüksek emlak piyasası olan Monaco’yu 200 bin dolarlarla geride bırakan ve Mekke’yi bir rant merkezi haline getirenlere
Sitemimiz var; tarihin, ecdadımızın eserlerinin katillerine.
Sitemimiz var; bu tarih cinayetine seyirci ve sessiz kalanlara….
Suud’un devairi resmiyesinde boy boy isim ve resimlerini teşhir edenlerin, revaklarla birlikte Hz. Peygamber’in ve hulefa-i- raşidin’in adlarını yok edecek olanlara sitemimiz var.
Kırgınlık ve hüzünle bakasımız var; bir zamanlar adı “Darüsselâm” olan kapının adını “Melik Abdülaziz” diye değiştirip karşısına kralın “Tower”ını(!) dikenlere.
Sitemimiz ve kınamalarımız devam edecek birilerinin icra ettiği bu “KÜLTÜREL VANDALİZM’e…
Maduro da Bize Katılıyor
Evet, böylesi gafil ve densizlere, Aralık 2017’de İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısına katılan Venezuella Devlet Başkanı Maduro da, sitem etmiş ve o da bizlere katılarak bu gafilleri kınamıştı.
Hatırlayalımİ Kudüs ve Filistin’deki katliam ve vahşet vesilesiyle bu Cibutililere, bu vandallara, bu kuklalara Maduro şöyle seslenmişti:
‘Ne zaman uyanıp Filistin halkının sesine kulak vereceksiniz?
“Yerin dibine batsın resmi açıklamalarınız.
Yerin dibine batsın uluslararası protokolünüz. Artık harekete geçmelisiniz.
Filistin halkının katillerine cevap vermelisiniz. Katilleri durdurmalısınız” demişti.
Velhasıl
Evet, biz bu vandalları, kuklaları iyi tanıyoruz artık. Ve onları kınıyoruz.
Coğrafyamızın bu Vandallardan, bu kriptolardan tez zamanda temizlenmesi, el etek çekmesi için dualar ediyoruz Rabbimize.
Rabbimizin şu fermanına da gönülden iman ediyoruz:
“ İnanmayanlar İsa’ya tuzak kurdular; ama Allah onların tuzaklarını boşa çıkardı: çünkü Allah, tuzak kuranların tümünün üstündedir.” ( Âl-i İmran, 3/54)
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi