Prof. Dr. Mehmet Maksudoğlu hocamızın “Laiklik” başlıklı yazısını dün (17/Aralık 2924) yayınladık.
Gerçekten faydalı bir makale, ama laikliğin mesela eğitim, aile, hukuk ve ekonomik hayatımızı dinimize göre yaşama hak ve özgürlüğümüzü nasıl engellediğine ilişkin örneklendirmeler de yapılmalıydı.
Bizde laikliğin kendisi değil, gerektiği gibi dinsizlik olarak tanımlanması dokunulamaz ve yadırganır kılındığı için ona karşı çıkılması gereğini dile getiremiyoruz, ama getirmeliyiz.
“Aklı olmayanın dini yükümlülüğü olmayacağı için” akıllılık İslam’a muhatap olmanın olmazsa olmazıdır.
İslam da yasalarını Allah’ın akıllı insanlar için koyduğu dünya ve ahiret hayatını kuşatan bir hayat düzenidir.
Yönetim açısından bakılarak İslam’ı imanlı, erdemli ve liyakatli insanların Kur’an-Sünnet, ortak akıl ve ilmi veriler çizgisinde yönetimde bulunacakları, muhteşem bir yapı olarak da tarif edilebilir. (Tevbe 71; Nisa 68…)
Akıl, yükümlü olmanın ve İslam’ı anlamanın da ön şartı olmakla birlikte işlevselliği, İslam ile ayarlı oluşuna bağlıdır. (En’âm 106…)
Laiklik, genel kabul geren şekliyle şöylece de tarif edilmektedir:
Laiklik devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil akla ve bilime dayandırılmasıdır.
İslam aklı ve bilimi dışlıyormuş gibi böylesi bir tanımla akla ve bilime dayandırılmak istenen laiklik insanlar için aklî de, bilimsel de olamaz.
Kaynağınız akıl mı? Peki hangi aklı ölçü alacaksınız? Çiftçi aklını mı, sanayici aklını mı, hukukçu aklını mı, mühendis aklını mı, ateist – deist aklını mı? Yoksa değişik bölgeler ve toplumlarda ineğin sidiğini içiren, kurbağa-sümüklü böcek yedirten, kedi ve hamam böceği ile açlık gideren aklı mı izleyeceksiniz?
İslam vahyi ile yönlendirilmedikçe dayanılabilecek sabit bir akıl yok.
Bilime gelince…Bilim, yapısı gereği son sözü söyle (ye) mez, sonuçları akli düzeye ve laboratuvar bulgularına göre değişir.
Bu sebeple akıl gibi bilme de dayanamazsınız.
Akla ve bilime dayandırılamayacak olan laiklik yalnızca hurafe bir inançtır.
İslam’ı ve Laikliği kafamıza göre tanımlayıp dinsizliğe meşruiyet zemini hazırlamamalıyız.
İslam, şerîat olarak devlet düzeni ve hukuk kuralları olarak da tanımlanabileceğine göre laiklik, bazıları tarafından din düşmanlığı olarak görül (e)) mese de özellikle yönetim açısından İslam’ı dışlama anlamına dinsizliktir. Üstelik akıl ve bilim dışılıktır,hurafedir.
Bizde yönetim planında uygulanagelen baskıcı, dışlayıcı ve ötekileştirici anlamına jakoben laikliğin din düşmanlığı olduğunda ise hiç şüphe yoktur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Laiklik zaten “dinsizlik” şeklinde doğru olarak tanımlanmıştır. Ne var ki laiklik günümüzde de açıkça “dinsizlik” ifadesine yer vermeksizin de dinsizlik anlamına kullanılmaktadır. Bir önek üzerinden görelim:
… Türk aydınlanması olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde laiklik salt hukuksal alanda din ve siyasetin birbirinden ayrılması olarak algılanmamış, sosyal alanda köklü bir ideolojik yenileşme amaçlanmış ve toplum hayatına yön vermede dini düşünce vicdanlara itilerek bilimsel düşünceyi esas alan bir toplum projesine öncelik verilmiştir. Türk Devrimi, terimin Hıristiyan anlamında bir reformasyon öngörmemekteydi, çünkü bu devrim her şeyden önce dinsel bir hareket değil, siyasal bir devrimdi. Bu bağlamda Türk Devrimi, akıldışı inanç ve dogmalara açık olmayan dünyevi ve laik bir olguydu. (Laiklik İlkesine Tarihsel Bir Bakış Dr. Osman Korkut Kanadoğlu)
İki yüzlülüğe alıştırıldığımız için doğruların söylenmesine hazımsızlık dönemimizde de devam ediyor. Oysa ki işsiz, dilsiz, yüreksiz, düzensiz ve ülkesiz gibi kelimeler de görüldüğü üzere “…siz ” eki “yokluk ve bulunmama” anlamlarına gelir. Buradan hareketle dinsizlik dinin yokluğu ve bulunmadığı anlamına gelir ki laikliği dinsizlik olarak nitelemekte yadırganacak bir durum yoktur.
“Türkiye laiktir laik kalacak” diyenler ülkemizin örneğin eğitim, hukuk ve ekonomik sisteminin maddeci temellerine dayandığını bilmiyorlar mı?
Ak Partisi iktidarında bile laikliğin evrensel hukuk ilkeleri ve demokratik talepler doğrultusunda yapılandırılması için atılım yapılmadığı bilincinde değiller mi?
Kişilerin özel hayatlarında yaşadıkları inançları ve yaşam ölçülerinin görülür olmasına dahi tahammülü olmayan insanlar için laiklik dinsizlik değil de nedir? Laiklik bir diğer anlatımla insanın insan tarafından sömürülmesine alan açmak değil midir?
Daha da basitleştirmek istersek laiklik Allah’a ve Kur’ân yasalarına yer vermeyen ve karşı çıkan bir yaşam; içki – kumar – üryanlık – zina ve eşcinsellik serbestisi; faiz egemenliği; örtülü gerekçelerle sömürücü kişi ve kurumlar için para basma ve yasa çıkarma özgürlüğü; tüm kutsalları ret, muhaliflerini dışlama ve ötekileştirip ezme…yani dinsizlik değil mi?
Dinsizliği diretenlerin dine düşman olması da doğal. Laiklikle doğrudan bir bağlantısı olmadığı için yalnızca bir seçim yöntemi olarak onayladığımız Cumhuriyet/Demokrasi ile sömürülen yakın tarih dönemi bunun örnekleri ile doludur.
Yeni Anayasa çalışmalarında değil AK Parti, CHP de İslam’ı ve tarihimizi içselleştirmeye mecburdur. Akıl da, bilim de ve hatalar toplamı olan tecrübe de bunu gerektirir.
Kur’ânî kavramları kullanırsak ateist-deist tipi düşman kâfirler hep var oldu ve olacaktır. Vicdan ve din hürriyeti gibi temel haklar ve hürriyetlerimize saygılı oldukları sürece biz İslam bağlıları için problem yok. Ama İslam’ı şerîatinden soyutlayan ve bu da yetmiyormuş gibi bir de İslam’ı laikliğe payanda kılan bizden cahil ve bilinçsizlerimizle ihtilafımız var.
Bu sebeple diyaneti, ilahiyatları, tarikatları ve AK Partisi dahil muhafazakâr siyasileri temsilcimiz göremiyoruz. Yoksa yanılıyor muyuz? Yeni Anayasa çalışmalarında yanıldığımızı kanıtlamaları arzumuzdur.
Ali Rıza Demircan
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ