Geleceği belirleyen en temel etmen, şimdideki durumumuzu güçlendiren geçmişten aldığımız derstir. Geçmiş, şimdi ve gelecek birbirini besleyen ve bütünleyen unsurlar olarak önümüzde durmaktadır. Geçmişe takılı kalmak, geleceğe dair beklentiyi ortadan kaldıracağı için şimdiyi de olumsuz etkilemekten geri kalmayacaktır. Şimdide takılı kalmak ise hem geçmişten ders çıkarmayı ve hem geleceğe dair bir tahayyülü yok eder. Geleceğe takılı kalmanın ise geleceği bir ütopya olmaktan öte bir anlama taşımayacağı için hem şimdiyi ve geçmişi ötelemeyi beraberinde taşıyarak insanı zül içinde bırakır.
Geçmiş, şimdi ve gelecek kendi bütünlükleri ve bütünlüğü işaret eden geniş bir perspektif içinde anlamını bulmalı ki her türlü engele rağmen, şimdiyi istenildiği ve geleceğe dair umudu da diri tutmaya ve ona göre hazırlık yapmaya imkân sağlasın…
İslam Dünyası on dokuzuncu yüzyıldan itibaren batılılar tarafından işgale uğramış, yer altı ve yer üstü zenginlikleri talan edilmiş, müslüman halkın kendisini idare edecek bir vasatı yok edilmiş ve kendilerinin sözünü dinleyecek yabancılaşmış yerli unsurlar aracılığı ile fiilen olmasa bile etkili bir şekilde yönetilmeye devam edilmişlerdir. Eğitimini batılı bilginin emrine vermiş, yetiştirdiği öğrenciler batılı bir zihne sahip olmuş, onlar iktidarda ve bürokraside emre amade olarak bir yerlere yerleştirilmiş ve batılı gibi davranmayı iktidarlarının devamı için yeter şart görmüşlerdir. Yön, batıya doğru kaymış, müslüman kimliğe ve zihne yabancılaşmış ve bu kültür neredeyse bütün bir toplumsallığı da inşa ederek kendi görevini bihakkın yerine getirmiştir. Batılı zihne ve kültüre karşı çıkan hareketleri karalama kampanyası ve şiddet dâhil durdurma çalışmaları aksamadan sürdürülmüştür. Şiddete meyyal bazı hareketlerin içine sızarak müslüman zihni karalamaya yeni sayfalar eklemeye devam etmişlerdir.
Batı’da İslam düşüncesi üzerine çalışmalar yapılmış, yerli çalışmalara finans kaynağı oluşturulmuş ve içeriden İslam düşüncesini belirli bir zemine taşıma gayretleri hep süregelmiştir. Bu toprakların sahibi olduğunu düşünen kesimlerin iktidar arayışları sürecinde geçmişe dair süre getirdikleri eleştirilerin geleceğe dair bir tahayyül kurma yerine şimdiyi kurtarma derdinden öteye geçememesi ise tam bir hayal kırıklığı yaratmaktadır. Halkı müslüman ülkelerdeki Müslümanların iktidara gelme çabaları karşılık bulduğunda ise yerli batılılar eliyle bürokratik vesayet üzerinden onları iktidardan alaşağı eden bir süreci başlatmaları mukadder gibi süregelen bir uygulama olarak önümüzde durmaktadır.
Entelektüel zeminde ise, müslüman zihnin salt kendi başına var olma arayışının modern dünyada bir karşılığının olmadığını işleyerek kafalara balyoz eşliğinde zerk edilmiştir. Bu yüzden müslüman zihin, modernlikle uyumlu bir arayışı yaşamanın tek çıkar kuralı olarak zihnine işlemiş ve öyle davranmayı normalleştirmiştir. Bu da müslüman zihnin kendisi olarak var olma kaygısını tüketmeye başlamış ve batılılaşmış bir zeminde müslüman kalma mücadelesine dönüştürmüştür arayışı…
Son iki yüzyılın hikâyesi, hep bir arayış, hep bir tıkanış ve hep bir yeni hamle süreci içinde ama tam olarak ‘kendisi olan bir hareket olamadan’ eyleme dönüştürülmüş arayışlar olarak öne çıkmaktadır. Bu da entelektüel zemini ve siyasal zemini derinden etkilemekte ve müslüman bir zihnin geleceğini karartmaktan öte bir karşılık üretmemektedir.
Bir gelecek tahayyülünün gerçekleştirilmesinin ilk temel şartı: bir hareketin ‘kendisi olarak var olduğu’ bir zemini kurması ve bunu hem entelektüel olarak ve hem de siyasal olarak tam bağımsız bir şekilde kurmasına bağlıdır. Bir hareketin ‘kendisi olması’ ise; o hareketin kendisine ait bir epistemeye/bilgi sistemine, ontolojiye/varlık bakışına ve ahlaki kaygıya dayanır. Müslüman insan kendi ahlaki kaygıları ile bir ahlak sahibi olduğu zaman kendisi olabilir. Kendisine ait epistemik bir sistemi hayata geçirdiğinde kendisi olabilir. Kendisini ve içinde bulunduğu varlık hiyerarşisini doğru kodlarla okuduğu zaman kendisi olabilir. Kendisi olması içinde kendisini kendisi kılan vahyin kılavuzluğunda ve Nübüvvetin önderliği ve örnekliğinde bunu sağlayabilir. Vahiy ve Sünnetin neliği meselesi de yine kendisi tarafından inşa edildiği gibi, dışarıdan herhangi bir katkı almadan anlaşıldığı zaman kendisi olabilir. Modern düşünce ve epistemenin etkisi altında oluşan müslüman zihnin karışık bir zihin olduğunu son iki yüzyıldır gözlemlemekteyiz.
Müslüman zihnin kendisi olabilmesi için kendisine sunulan vahyin ve bu vahyin çizdiği usulün izi üzerinden önce kendisi olmayı başarması elzemdir. Sünnetin örnekliği ise din ile kuracağı sahici ve sahih ilişkinin mahiyetini belirler. Bu konuda yapılan spekülasyonların dinde ve müslüman zihin nezdinde bir karşılığı bulunmamaktadır. Sahih ve sahici bir bilgi üzerinden müslüman zihin kendisini yeniden inşa ettiği zaman geleceğe dair tahayyülünü da sağlam bir zemine kuracaktır.
Müslüman, sahabe, tabiin ve sonraki süreçte oluşan müktesebatı dikkate alarak bugününü müslüman kılmanın yolunu, yordamını ve ahlakını inşa edebilir. Bu tarihsel müktesebata eleştirel gözle bakılmayacağı anlamına gelmez! Ama bu eleştirinin mahiyetini ve ahlaki yapısını da o ‘kendisi olma’ hali üzerinden gerçekleştirmek elzemdir.
İşte o zaman, geleceğimizi yeniden tahayyül ederek onu gerçekleştirme adına doğru adımlar atabilir. O tahayyülü hayata geçirmenin temel ilkelerini şimdide uygulayarak geleceğe akışı sağlanabilir.
Bilgiye cüret et diyen batı kendi dünyasını kurdu. Müslüman ise iman ve imanın gereği olan değişimi sağlamaya cüret ederek kendi dünyasını kurabilir. İman, en büyük bilgi ve en büyük ahlaki yapıyı inşa eder. Allah’a dayanan mümin kul, bütün engelleri aşarak ‘kendi selam yurdunu’ inşa ederek insanlığı yeniden anlam ve hakikat ile buluşturabilir.
Bu noktada çok donanımlı ve her türlü biliş süreçlerine hâkim bir entelektüel zemine olan ihtiyaç ise tartışılmaz bir gerçekliktir. Salt İslam ve İslam düşüncesine hâkimiyet değil, modern düşünce ve doğu düşüncesine hâkimiyette gerekir. Mesele, siyasi, sosyolojik, psikolojik ve var oluş süreçleri ile birlikte bilgi ve bilginin farklı türevleri üzerine de bir egemenlik kurmayı sağlayacak bir entelektüel zemin… Bu o kadar zor bir iş olmasa gerek! Zaten malzeme elimizin altında doğru bir usulü ve iradeyi hayata geçirmek geleceğe dair tahayyülü de doğru bir zemine taşıyacaktır.
Abdulaziz Tantik
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
View Comments
👍
Dünün bizdeki karşılığı nedir? Geçmişe dair sorular nasıl olmalı? toplumsal geçmişimizi, tanıklıklarımızı, pişmanlıklarımızı, ilişkilerimizi tüm bunları hem kendimize hem de birbirimize sürekli hatırlatmak için bir çaba içinde olmak. yaşamdan beklenti ile ilgili endişelerimizi, alışkanlıklarımızı dikkate dayalı olarak değiştirmek. sorgulamak. Ancak tüm bunları nereye bağlayacağız? Üst ilkelerimiz yoksa, aşkınlıktan yoksun bir hedef bizi ne kadar tatmin edebilir? Bugünü beğenmeyip geçmişi tekrar ederek geleceği nasıl kuracağız yada yaşayacağız? Şeyleri görmenin ve algılamanın yeni biçimlerini keşf nasıl bir şey olacak? Bu romantizm gibi bir kamptan diğer kampa geçiş gibi olmayacağını anladık artık sanırım. Dün-bugün-yarın üzerine düşünmeye devam...
güzel sorular güzel kardeşim, cevaplarının bir kısmını perşembe yazımda bulacaksın inşallah...