Tekebbür, bir hadsizlik örneğidir. Kişinin kendisine ait olmayan bir şey için böbürlenmesi, tekebbür etmesi, üstünlük taslaması, tam bir hamakat örneğidir. O yüzden bütün kibirli insanlar birazda hamakat sahibi olanlardır. Burada kibir, müstağniliği ve bir ihtiyaçsızlığı içinde barındırdığı için yeterli bir hamakatı ortaya koymaktadır. Yani insan, aldığı nefesin bile sahibi değilken, yediği, içtiği ve giydiği hiçbir şeyin sahibi değilken, yaşadığı hayatın sahibi değilken, dil, ırk, renk, toprağın sahibi değilken, kendini bir şey sanması, sadece hamakatındandır.
Tercih ederek sahip olunan şeyler bile ilahi irade ve izin olmadan; ilahi meşiet olmadan gerçekleşmeyendir. Buna rağmen, kişinin kendini bir şey sanması, ilahi iradeyi, ilahi meşieti ve ilahi kudreti yok sayması anlamına gelir ki bu da karşılaşacağı cezayı hesaba katmayan müflis insanın hamakatını gösterir.
Kibir, insanı küçülten ve çürüten bir özelliktir. Başkasını küçük görürken kişi, kendisini küçülttüğünün farkındalığına sahip olmadığı için bu aşağılık derekeye düşmektedir. Bu da o kişinin aklını, kalbini ve vicdanını kullanmadığı anlamına gelir ki bu da müflis olmanın bir başka izahını işaret eder bize…
Irkçılık, tam bir aşağılık kibir budalası olmakla eş değer bir duruma göndermedir. Nerede doğacağını belirleyemeyen, hangi anne ve babaya ait olacağını bilmeyen, hangi renk ve dile sahip olacağını öngörmeyen birinin kendi kavmini yüceltmesi, o kavme ait olmayı bir şeref payesi kılması ve bunun üzerinden başka insanları töhmet altında tutarak onlara zulüm etmeleri tam bir zulüm/ hem de kapkaranlık bir zulümattır.
İnsanın bir yere aidiyet duyması, bir toprağa ait olması, kendi tanışık olduğu insanlar ile birlikte yaşamaya çalışmasından daha doğal bir şey yok. Ama bunu üstünlük aracına dönüştürmesi, kendi tanrılığının ilanı bağlamında bir hamakat hamlesine dönüştürmesi aptalcadır. Çünkü insan, hiçbir zaman tanrı olamayacağı için başka insanlar veya kendi cinsi dışındaki varlıklar üzerinde bir tahakküm kurma arayışına girmesi bir anomali olduğu kadar bir ironiyi de içinde taşır. Hadsizlik her zaman yapan kişiyi aşağıya doğru sürükler. İnsanların gözünden düşmek ve sürekli baş aşağı düşmek hadsizliği bir kurumsal zemine yaslamakla orantılı bir gerçekliktir.
Modern dönemin baş belası olan ulusçuluk ve bu ulusçuluğa dayalı ayrımcılık kendini ırkçılık olarak öne çıkarmaktadır. Ulus devlet sınırları içinde var olmak biraz gündelik siyasal zeminin sonucudur. Sadece yüz elli yıl geriye gittiğinizde bu sınırların hiçbiri yoktu. Yani sınırlar her zaman yeniden çizilebilir. Sürekli yenilenen bu sınırlar üzerinden bir üstünlük payesi oluşturmak başlı başına bir sorun ve akılsızlık örneği olmaktadır. Siyasal iktidarın kendi hegemonik yapısını sağlama alma adına bu tarz bir politik tutumu öne çıkarması siyasallık bağlamında öneme haizdir. Başka ulus devletler ile arasındaki ilişkinin niteliği bakımından önemli. Ama bu durumu kişisel bir amaca ve araca dönüştürerek, ayrıca birde gerçekten mazlum bir şekilde sana sığınmış insanlara bunu yapınca hem hadsizlik ve hem de vicdansızlık olduğu kadar bir aşağılık tutumu da içermektedir.
Son günlerde yine göçmenlere yönelik sert şiddet içeren olaylar medyada duyulmaya başlanmıştır. Arada başörtülü hanımlara yönelik şiddet eylemleri de duyulmaktadır. Bu aşağılık şiddeti ve saldırıyı her aklı başında, her vicdan sahibi ve her insan olma arayışında olan kişilerin müdahil olmasıyla önlenmesi şarttır. İktidar ise behemehâl gereken yasal düzenlemeleri yapmalı ve kendi vatandaşlarına olduğu kadar kendisine sığınmış göçmen insanları da güvence altına almalıdır. Tekil olay diyerek Salıverilen her olay büyüyerek başka olayların varlığının sebebi olabilir.
Cumhuriyetin kurulmasının üzerinden yaklaşık yüz yıl geride kalmaktadır. Hala kendi iç barışını sağlama konusunda gerekli adımları atamıyorsa, bu demektir ki dışarıdan müdahaleye açık bir yapı arz etmektedir. Bu durumun bir an önce düzeltilmesi asıldır. Bu topraklarda yaşayan her insan, bir başkasına zulüm yapıldığı zaman bir sonraki adımda kendisine de zulüm bulaşacağını hesaba katarak şiddet kullanmadan müdahale ederek zulmü engellemesi gerekmektedir. Bu, bu toprakların barış içinde kendi varlığını ikame etmesi adına önemli bir tavırdır.
Her tekebbür hamlesi kendisinin karşısında bir başka tekebbürü bularak geri adım attırmalıdır. Kendini büyük sanan her kese büyük olmadığı hatırlatılmalıdır. Tek bir büyük vardır: O da Allah (cc)dür. Bütün övgüler O’nadır. Büyüklük de O’na yaraşır…
Allah-u Ekber ve Lillahilhamd…
Abdulaziz Tantik
Eline sağlık Hocam,
İhtiyacımız olan bir ikaz…