Bir Kayboluş Hikâyesi…

Yürürken kendini hissetmiyordu. Dalmış, aklı başından gitmiş bir halde yürüyor, fakat yürüdüğünü veya nereye yöneldiğini dahi bilmiyordu. Tam kendinden geçmiş bir hali vardı. Sadece ayakta durup adım atıyor, bazen yalpalasa da dengede durmayı beceriyordu.

Bu halin ne kadar sürdüğünü anımsamakta zorlanıyordu.

Ta ki,

-Ooo dostum bu ne hal ya! Kendini kaybetmiş ve bulmaya çalışmayan bu halin ile nereye gidiyorsun- seslenişi ile kendine gelene kadar…

Kafada bir şimşek çaktı. İnsanın kendisine gelebilmesi için yabancılaşma kaçınılmazdı. Bunu düşündü, ama bir sürü mahzurlu tarafları da beynine hücum eyledi.

O döndü, sese yöneldi.

-Çok mu belli oluyor ya?- dedi.

-Evet, seni tanımasam, bu meczup kim diye kendime sorardım,- dedi sesin sahibi…

Bende tam bilmiyorum, ama beynimi kemiren bir şey var… Sanırım o beni bu kadar etkiledi ve hiçliğin anaforunda gezintiye çıkardı. Belli bir güzergahım da yok zaten.. Kendimle kavga ederken başka şeyi de görme yetimi kaybedeli çok oldu…

Seslenen kişi,

-nedir seni bu kadar kendinden geçiren şey,- diye sordu…

-Hiç sorma! Seninde başın ağrır sonra- diye cevap verdi. Olsun dedi öteki, sen söyle belki birlikte kayboluruz. Seni yalnız bırakacak değilim ya dedi…

Şu ayrımlar; hayatla ilgili, düşünce ile ilgili, metafizik ile ilgili, felsefe ile ilgili vesaire… Çok somut bir şeyin çok soyut bir metafizik durumla ilgisi var mı, yok mu? Onu düşünüp duruyorum. Bütünlük, nasıl bir şey? Bu bütünlüğü parçalarının toplamı olarak mı algılayacağım, yoksa bütün parçalardan fazladır diye söylenen cümleyi mi dikkate alayım…

Öyle işte düşüncede kaybolmuştum ta ki sen seslenene kadar…

Güldü, arkadaşı ve dert ettiğin şeye bak ya… Kim bulmuş ki sen kaybedesin… Sorun ettiğin şeyin tam bir karşılığı yok ki…

Ancak kalbin derununda oluşan hads/sezgi ile hareket ettiğinde, yani varlıkla karşı karşıya kaldığında hissettiğin o tecrübe var ya, işte o… ki zaten dile getirilmesi bambaşka bir olay… Dile getirenlere de hâkim unvanı veriyorlar.

Çok tabii güncel ve sıradan bir durumun çok sıra dışı ve olağanüstü bir durumun aynası olma ihtimali her zaman vardır da…

Kendini kaybetmiş kişi,

-ama bu tecrübeyi başkası yaşamadığı sürece bu söylediklerini dahi anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor oluyor- dedi.

Doğru dedi, arkadaşı ve devam etti…

-O yüzden makuliyet aranır düşüncede… Herkesin anlayabilmesinin şartlarını taşısın diye… Ama tecrübe, eğer makul bir veçhesi ile dile konu edinilmezse anlaşılması çok zor olur- dedi…

-Hiçlik ile bir karşılaşman oldu mu- diye sordu seslenilen kişi…

-Hiçlik,- dedi, diğeri ve başladı anlatmaya…

-Hiç, öncelikle birden fazla anlama gelir. Kullanıldığı cümle içinde kendi anlamını bulur. Bu yüzden hiçliği tek bir anlama irca etmek doğru olmaz- dedi.

Örneğin; biri arkadaşına; sen bir hiçsin dediğinde; kastettiği şey; olup biten her ne ise, o şey konusunda etkisiz eleman durumunda olduğunu betimlemektir.

-Sufiler, hiçliği, varlığını mutlak varlık karşısında yok mesabesine taşıdıklarında yaşamış olurlar ve hakikat ile karşılaşmış sayarlar kendilerini- dedi öteki… Arkadaşı öyle işte görüldüğü gibi çok farklı anlamlarda kullanılabiliyor, dedi…

Kendini yitirmiş kişi, -ya zihnimi tam olarak meşgul eden önemli konulardan biri de bu- dedi… Öyle bir an geliyor ki, bir kelimenin sonsuz anlamının olduğunu idrak ediyorum. Öyle bir şey ki kelime sonsuz anlama geldiğinde bunun anlamının tespiti çok mu zorlaşıyor diye hafakanlar geçiriyorum. Ama sonra bakıyorum, edebiyat metinlerine, felsefi metinlere, aynı kelime farklı anlamlarda kullanılıyor, ama bir karmaşa da oluşturmuyor. O zaman teskin oluyorum, ama ahali, kelimeyi aynı anlamda kullandığında sorun başlıyor ve bir sürü eveleme ve gevelemenin nedeni haline dönüşüyor. Hâlbuki bilmemek bir anlamda bu konuda daha avantajlı olmalıydı, ama olmuyor…

-Aslında insanların hikâyesi olduğu gibi kelimelerin de hikâyesi var- dedi… Öyle bir hikâye ki her duyguda, her düşüncede ve her eylemde sürekli kendini yeniliyor ve yeni anlam katmanlarına zemin hazırlıyor. Ama bunun fark edilmesi zor, yaşanılması ise kolaydır. Tıpkı hayat ile metafizik hayat arasındaki ilişki gibi…

Nasıl diye sordu?

Sıradan bir insan düşün! Dini duygusu güçlü, çok bilgiye ihtiyaç hissetmeden de ahlakı çok üst seviyede yaşayabiliyor. Ama o çok bilenler, ahlak söz konusu olduğunda sınıfta kalmakta gecikmiyorlar. Bu belki de içinde mevcut hale geldikleri kültürel kodların sağladığı zeminle ilişkili olabilir. Ama yine de farkındalık onları bu beladan uzak tutmalıydı. Ama nerede!

Neyse -seni durdurdum ama bir çay içiremedim- dedi arkadaşı, yok ya en iyisi sen beni bırak, ben kendimde kaybolmaya devam edeyim…

Bu konuşmadan da bir sürü şey aklıma takıldı. Çözüme devam, ya kaybolurum, ya da makul bir çerçeveye ulaştırabilirsem insanlığı aydınlatırım, bu yüzden kaybolmam hayra tebdil olur inşallah…

Abdulaziz Tantik

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

6 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

7 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

10 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

11 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

12 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

13 saat ago