İbadetler, Allah Teâlâ’nın koyduğu kurallara ve Hz. Peygamber’in uygulamalarına göre sırf Allah rızası için yapılan ve faydası da yapana ait olan kulluk göstergeleridir. Dolayısıyla kulluğun Allah’a dönük yönüne ibadet, insana dönük yönüne ahlak ve yeryüzüne dönük yönüne ise halifelik adı verilmektedir. Zira kulluk, hem bütün ibadetleri, hem ahlak kurallarını, hem de insanın yeryüzündeki halifelik görevini kapsamaktadır. Çünkü Kur’an’ın önerdiği hayat tarzı bir bütündür ve hayatın hem başını hem sonunu; bir başka ifade ile hem dünya hem de ahiret hayatını kapsar. Bu nedenle Kur’an’da hayatın öncesine “dünya hayatı”, sonuna ise “ahiret hayatı” denilmektedir. Bu tanımdan dolayıdır ki sadece dünya hayatını merkeze alıp ahiret hayatını kabul etmeyenler ve onu yok sayanlar ya da unutanlar şiddetle kınanır.
Namaz, “ta’zim için eğilmek, kulluk etmek” anlamlarına gelen Farsça bir sözcüktür, Kur’an’daki “salat” kavramının karşılığıdır. Salat kavramı ise “dua etmek, ibadet etmek, yalvarmak, desteklemek” anlamlarına gelir ve bağlamlarına göre de anlam kazanır. Kur’an’a göre namaz, muttakîlerde bulunması gereken önemli vasıflardan biridir. Nitekim “Allah katından geldiğine dair hiçbir şüphe bulunmayan bu kitap, muttakiler için bir hidayet rehberidir. Bu takvâ sahipleri, gayba inanır, namazı kılar, kendilerine verdiğimiz nimetleri, servetleri infak ederler. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilen kitaplara iman ederler, ahirete de yürekten inanırlar” [1] ayeti, takva ile namaz, bir başka deyişle ibadet ile ahlakî davranışlar arasında oluşan ilişkiyi göstermesi açısından dikkat çekicidir. Zira bu ayetlerde namaz, iman ve infakla birlikte muttakilerin bir vasfı olarak zikredilir. Muttaki, genel anlamda haramlardan ve yasaklardan sakınan kimsedir. Bu nedenledir ki Allah Teala, namazı kötü ve iğrenç şeylerden insanı alıkoyan bir ibadet olarak tanımlar ve “Namaz fuhşiyâttan ve çirkin şeylerden insanı men eder” [2] buyurarak namazın özellikle bu fonksiyonuna dikkat çeker.
Namaz, insanı Allah’a yaklaştırır ve insana O’nunla beraber olduğu bilincini aşılar. Gönlü Allah’a bağlı olan ve O’nun kendisiyle beraber olduğunu düşünen ve bu bilinç içinde yaşayan insan, günah işlemekten ve hayasızlık yapmaktan çekinir. Dolayısıyla kötülüğün ve hayasızlığın kiri, namaz kılan Müslümana bulaşmaz. Bu özellik sadece namaza ait de değil, aynı zamanda oruç , hac ve kurban için de söz konusudur. Nitekim Kur’an’da oruç ve kurbandaki temel amacın da takva olduğu anlatılır. “Kestiğiniz bu hayvanların etleri de kanları da Allah’a ulaşamaz. O’na ulaşacak olan sadece sizin takvanızdır” [3] ayeti de bu amacı en bariz şekilde açıklar.
Müslümanı haramlardan ve kötülükten alıkoyan namaz ise mutlak anlamdaki namazdır. Yoksa gerçek anlamda kılınmayan veya değişik duygular veya düşünceler içinde kılınan ve ihlastan uzak olan namaz değildir.[4] Bu nedenle ihlastan yoksun olan namazın, fonksiyonları da eksik olur. Namaz kıldığı halde, ahlakî tutum ve davranışlardan yoksun olan Müslüman, buna bir örnektir. Sadece ihlasla yapılan ibadetler, insanı Allah’a yaklaştırır. Nitekim “Dini yalnız O’na has kılarak O’na yalvarın” [5] ayeti, kulluğun ihlasla yapılmasına; “Secde et ve yaklaş” [6] ayeti de , namazın insanı Allah’a yaklaştırıcı fonksiyonuna işaret eder. Allah’a yaklaşan ve O’nunla beraber olan kul da O’nun koruması ve himayesi altında demektir. Dolayısıyla Allah’ın koruduğu ve himaye etiği insan, Allah’ın her an kendisini gördüğünü ve denetlediğini bilir ve O’nun huzurunda olduğu bilinciyle haramlardan sakınır ve yasakladığı şeyleri yapmak istemez. Zira haya duygusu buna engel olur. Haramlara yönelme tavrı ise ancak haya duygusunu yitiren insanlarda görülür. Bu nedenle insanın haya duygusunu koruması ve kaybetmemesi gerekir.
İnsan, her ne kadar toplum içinde yaşasa da, gerçek anlamda yalnızdır. Zira çoğu zaman tanıdıkları ve dostları, bazen de evlatları onu terk edebilmektedir. Bu nedenle her insan, kendini asla terk etmeyecek ve daima yanında bulunacak bir dosta ihtiyaç hisseder. İnsanın en iyi dostu ise Allah’tır. Allah’ı her an yanında hissetmek, insana huzur ve güven verir. Bu nedenle namaz, insana Allah’ı hatırlatır ve O’nunla beraber olma duygusunu da canlı tutar. Bu da insana psikolojik rahatlık sağlar. Nitekim Hz. Peygamber’in Sevr Mağarası’nda Hz. Ebu Bekir’e söylediği “Üzülme Allah bizimle beraberdir” sözü, söz konusu bu rahatlığın en güzel örneğidir.
Bu konuda “Sabır ve salât (namaz/dua) ile Allah’tan yardım isteyiniz” [7] ayeti de bize bir fikir verir ve yol gösterir. Zira günde beş defa Allah’ın huzuruna çıkan insan, kendini daha huzurlu ve daha güvende hisseder; Allah’ın kullarına kafi geldiğini bilir,[8] bu nedenle de iç boşluğunu doldurmak için farklı şeylere yönelmez. “Kim Rahman’ın zikrinden uzak yaşarsa, ona bir şeytanı musallat ederiz ve o onun arkadaşı olur“[9] ayetiyle ifade edilmek istenen şey de budur. Zira şeytan kendisiyle arkadaş olan insandan, Allah’ın buyruklarını bir kenara bırakıp nefsinin arzu ve isteklerini yerine getirmesini ister [10] , o da şeytanın kendine fısıldadığı şeyleri yerine getirir, dolayısıyla nefsini/hevasını da tanrı edinmiş olur.[11] Allah’la beraber olan insana ise şeytanın hiç bir etkisi olmaz. Zira “İnananlara ve Rablerine dayananlara o şeytanın bir gücü yoktur. Onun gücü sadece kendisini dost tutanlara ve Allah’a ortak koşanlaradır.”[12] Hiç şüphesiz bu açıklama, inanalar için bir müjdedir. Ne var ki bu müjdeden çoğu insan da haberdar değildir.
Namaz, aynı zamanda bir kulluk sınavıdır. Bu nedenle tercih etmeyi ve iradeyi gerektirir. Dünya hayatının meşgaleleri, alış-veriş, eğlence vs. gibi konularla Allah’a yakın olma arasındaki tercih de bu sınavın bir gereğidir. Bu nedenledir ki Kur’ân, dünya meşgalelerinin, Müslümanı Allah’ı zikirden alıkoymamasını ister. Yine Kur’ân, namazı, Allah’a kullukta samimiyetin bir ölçüsü olarak kabul eder. Nitekim münafıkların namaza üşene üşene kalktıklarını[13], Yahudi ve Hıristiyanların da namazla alay ettiklerini[14] belirterek namazın, bir Müslüman için vazgeçilmez ve ayrılmaz bir kişilik özelliği olduğunu açıklar. Ayrıca namaz kılan kişinin, elde ettiği bazı kazanımları da vardır. Bunlar arasında zorunlu olarak günde beş defa elleri ve yüzü yıkayarak temizliğe riayet etmek; vakitlere dikkat ederek daha disiplinli, ilkeli ve huzurlu bir hayat yaşamak, bilinen kazanımlar arasında yer alır.
Prof. Dr. Celal Kırca
[1] Bakara, 2/2-4.
[2] Ankebut, 29/45
[3] Hac,22/37.
[4] Mâ’ûn, 107/4-6.
[5] Mü’min,40/65.
[6] Alak, 96/19.
[7] Bakara,2/153.
[8] Zümer, 39/36.
[9] Zuhruf, 43/36.
[10] Bakara, 2/268.
[11] Furkan,25/23.
[12] Nahl: 16/99-100.
[13] Nisa: 4/142; Tevbe: 8/54
[14] Maide: 5/58
Tanımlamaları ve tedbirleri yanlış yapıyorsunuz sayın hocam.
Namaz ibadetinin sadece yapana faydası olduğunu Kur’an’da hangi ayette yazıyor?
Mâûn suresinde MUSALLÎN olanlara ALLAH’ın bedduası neden var?
Ankebut-45 neden Fuhuş ve Münker’le Salât ilişkisini kuruyor?