Analiz

BİR MÜSLÜMANIN TÜKETİM VE HARCAMA ANLAYIŞI NASIL OLMALIDIR?

Prof. Dr. Ali Seyyar

Tüketim (istihlâk), insan ihtiyacının karşılanması bakımından, her haliyle sınırlı olan malların ve hizmetlerin, faydalı bir şekilde tüketiciler tarafından satın alınması ve bunların yerli yerinde kullanılmasıdır. Peki, bilinçli bir Müslümanın alış verişi, tüketim anlayışı ve harcamaları nasıl olmalıdır? Şüphesiz, bu hususta da İslâm, bizlere en optimal ölçüleri takdim etmektedir.

Müslüman Sade Bir Hayat Yaşamalıdır

Bir Müslüman, velev ki zengin olsun, toplumda sade bir hayatı tercih etmelidir. Aşırı arzu ve isteklerden, gereksiz yere harcamalar yapmaktan aşırı tüketime kaymaktan sakınmalı, dünya ve dünyalık şeylere karşı ihtiyatlı olmalıdır. Ayrıca hırs ve ihtirası terk etmelidir.

Bir Müslüman, “Şu dünya caziptir; göz alıcı ve gönül çekicidir” (Tirmizî, Fiten, 26) gerçeğini de bir ihtar olarak bilmeli ve bu doğrultuda zenginlik üzerinden dünyaya bel bağlama konusunda dikkatli ve rikkatli olmalıdır. İş dünyasında gayretli çalışmalı, iş ahlâkına dair kaideleri uygulamalı ve işinde en güvenilir bir şahsiyet olmalıdır.

Çünkü Peygamberimizin ifadeleriyle “Dürüst ve emin tâcir, nebîler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” (İbn Mâce, Ticârât: 1). “Kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler” (Bakara: 3) âyeti doğrultusunda mallarının bir kısmını hayra sarf etmelidirler. Böylece İslâm’ın zenginlik ve servet konusunda getirdiği ölçülere uymak şartıyla dünya nimetlerinden de ölçülü bir şekilde yararlanmanın caiz olduğunu bilen bir Müslüman, özel sosyal hayatında her halükârda mütevazılığı, cömertliği ve sadeliği tercih etmelidir.

İhtiyaçlarından fazlasını istememeli, harcamalarını ahiretini düşünerek yapmalı ve elde ettikleri ile razı olmalıdırlar. Müslümanlar böyle davranmakla, Kur’ân’ın şu emrine uymuş olurlar. “Allah’ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma.” (el-Kasas: 77)

Müslüman İsraftan Sakınmalıdır

İsraf, harcamakta ifrata kaçmak, yani aşırıya gitmektir. Bilinçli bir Müslüman, insanlık icabı tutumlu olunması gereken yerlerde kaynaklarını gelişi güzel sarf edemez. Aynı zamanda maddî ve manevî imkânlarını fayda sağlamayan alanlarda sarf edemez, gelirlerini her zaman iktisat ölçülerine göre kullanır. Toplumların veya devletlerin sahip oldukları kaynakları ve nimetleri, gereksiz yere ve aşırı bir biçimde tüketmeleri, sınırsız arzularını tatmin edebilmek için, servetlerini biriktirip aşırı lüks içinde yaşamaları, başkalarını kıskandıracak-tahrik edecek kadar gösterişli bir hayat yaşamaları, kaynaklarını yanlış veya fayda vermeyen yerlerde harcamaları veya gücünün üzerinde gereksiz olarak yaptıkları masraflar, hem sosyal adaleti tahrip eder, hem kaynakların israfına yol açar, hem de toplumlardaki yozlaşmayı ve çürümeyi hazırlar.

Dolayısıyla bilinçli Müslümanlar, Allah’ın kendilerine verdiği mal ve mülkten dolayı şımarıp israfa yönelmez. Yeme, içme ve harcama konusunda belirli bir denge içerisinde kalmasını bilir. (Helal olan şeyleri) Yiyiniz, içiniz ammâ israf etmeyiniz” (Araf: 31).

Fakir veya orta halli bir Müslüman toplumu, asli ve zaruri ihtiyaçlarını karşılamak yerine rahatlık/kolaylık sağlayıcı lüks maddeleri tüketmeleri israftır. Bu bağlamda ihtiyaçların önem derecesi, kişi ve ülkelere göre belirleneceğinden israf da buna göre değişken olabilmektedir. İsraf, bazen toplumsal bakış ve değerlendirmeye göre

Müslüman Gelirini Saçıp Savurmamalıdır

Müslüman, denge insanıdır. Dolayısıyla tüketime yönelik yaklaşımı da ölçülüdür. Ne cimri olur, ne de parasını saçıp savurur. Orta yol, en ideal tercihtir. Çünkü Kur’ân, bu şekilde bir ilke koymuştur:

“Yine o iyi kullar, harcama yaptıkları (tükettikleri) zaman ne saçıp savururlar ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisi arasında mâkul bir dengeye göre olur.” (Furkan: 67)

İslâm âlimleri, israftan biraz farklı olarak malı boş yere saçıp savurma eylemini “tebzir” olarak açıklamıştır. Kısacası hak etmeyen bir kişiye az da olsa mal vermek, infakta bulunulması gereken yerlere infakta bulunmak, yani malı gerektiği yerde ve şekilde harcamamak, “tebzir” kapsamında değerlendirilmektedir. Bu yönüyle haddi aşmak yani Allah’a isyan anlamına gelen uygunsuz sahalarda harcamada bulunmak bağlamında “tebzir”, israftan daha da büyük bir günahtır. Çünkü israf, mübah olan bir alanda aşırı harcamada bulunmak anlamına gelirken, “tebzir” haram alanlara ve dinen yasaklanmış şeylere yönelmektir.

Bir Müslüman, gelirini ilgisiz ve lüzumsuz tüketim malları için sarf etmeyeceği gibi ihtiyaç fazlası olan gelirini muhtaçlara sadaka olarak verir. Kur’ân’ın emri bu doğrultudadır:

“Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma! Çünkü savurganlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan da rabbine karşı çok nankördür.” (İsra: 26-27).

Müslüman Mal ve Servetiyle Şımarıp Azmamalıdır

Zengin Müslümanlar, helal da olsa mallarını/gelirlerini istedikleri gibi saçı savurmamaları gerektiği gibi, biriktirdikleri mal ve gelirlerinden fakirlerin de bir hakkı olduğunu bilmelidir. Malda fakirin hakkı, o malın sahibinin hakkında önce gelir. Çünkü Kur’ân, malın sahibi tarafından kullanılır hâle gelmesini fakirin hakkının verilmesine bağlamaktadır.

“Bir memleketi yok etmek istediğimiz zaman, o toplumun refaha gömülmüş seçkinlerine, zenginlikten şımarmış elebaşlarına son uyarılarımızı iletiriz veya o şımarmış elebaşlarını komuta makamına getiririz, eğer onlar günahkârca yaşamaya devam ederlerse o zaman üzerlerine azap ile ilgili hüküm gerçekleşir de, artık orayı yıkıp yerle bir ederiz.” (İsra: 16).

Yolsuzluğun hâkim olan ülkelerde haksız ve hesapsız nimet ve servetle şaşıran ve kamu ihaleleri gibi devlet imkânlarıyla şımaran, ülkenin ileri gelen zenginleri/siyasetçileri belki bazı fırsatlar ele edebilir. Lakin bu fırsatlar, onları daha da azdırır ve haksızlık yapmaya devam ederler. Böylece onlar C. Hakkın azap ve helâkına müstahak olur. ”Mütrefler” (teref’in yani şımarıklığın ve azgınlığın temsilcileri), zekât ve sadaka vermek yerine toplumu yönetmeye de kalkışmaları, toplumsal felaketin başlangıcı olmaktadır.

Bunun için İslâm, iktisadî güç ve kuvveti ile şımaran, devletin üst yönetimlerine kadar gelip de haksız kazançlar elde ettikleri yetmiyormuş gibi bir de yoksullarım korumak yerine aşırı savurganlıkta bulunanları lanetlemiştir. Lüks, israf ve refahtan kaynaklan azgınlık, savurganlık, tüketim çılgınlığı ve şımarıklık, kısacası teref, toplumların ahlâkî ve maddî çöküşünü hazırlayan bozulmalardır.

Yazarın diğer yazılarını aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

https://www.mirathaber.com/author/profdraliseyyar/

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

5 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

6 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

9 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

10 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

11 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

12 saat ago