Çok zaman önce kaleme aldığım makalelerimden birinin başlığı şöyle idi: “Televizyonların programları program mı, problem mi?”
Bu günlerde bir televizyon programında yayınlanan rezillik de gösterdi ki televizyonların programlarının çoğu program değil, problemdir. O zaman da böyle demiştim, şimdi de böyle diyorum.
Böyle dememe sebep olan olayın özeti şu: Kadın her türlü haltı yapıyor, kocasından boşanmadan kendisinden 28 yaş büyük komşusuyla sevgili hayatı yaşıyor, bu arada bir çocuk doğuruyor. Çocuğun babasının, kocası değil de sevgilisi olduğuna dair test sonucu açıklandığında da kocasının ve sevgilisinin yanında, milyonların gözü önünde, utanmadan “oh elhamdülillah, çok şükür” diyerek sevinç çığlıkları atıyor. Bu öyle bir çürümüşlük ve kokuşmuşluk ki, bu alçaklığı telin için kelime bulamıyorum.
Ne hazindir ki, bu hayasızlığın sergilenmesinden dolayı da ne televizyona ne programı yapana ve ne de yaptıkları zina rezaletini ilan edenlere ses getiren ciddi bir tepki gösterilmiyor ve bir müeyyide uygulanmıyor.
Sözün bittiği yer, derler ya, işte o yer tam burası. Evet, burası sözün bittiği yer olsa da ben birkaç söz söyleyeceğim. Bu ne pervasızlık, bu ne terbiyesizlik, bu ne yüzsüzlük yahu? Televizyonlar mı bozuldu toplum bu hale geldi, toplum mu bozuldu, televizyonlar böyle programlar yapar oldu? Bilemiyorum. Yoksa her ikisi birden bozuldu da tencere yuvarlandı kapağını mı buldu? Hangi açıdan bakarsanız bakın, durum vahim ve korkunç.
Bu hal, küfürdür, küfrandır, bir milletin değerleriyle dalga geçmektir. Namussuzca yaşamayı alenileştirerek normalleştirme, aile ve toplumu tamamen çürütme operasyonunun bir tezahürüdür. İyiliği emretme, kötülükten sakındırma görevinin ihmale uğramasının acı bir sonucudur. Ülkenizde, sosyal hayatta bu kokuşmuşluklar normal hale gelmiş ve yaşanıyorsa, ne yaparsanız yapın bu tahribatın vebalinden ne bu dünyada ne de ahirette kurtulamazsınız. Hiçbir tamir ve umran, bu tahribatın ayıbını ve kusurunu örtemez.
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk çıksın. Böyle yapanlar, kurtuluşa ermişlerin ta kendileridirler.”[1][1] Buyuruyor. Peygamberimiz ise (sav):“ “Yemin ederim! Ya siz iyiliği emreder kötülükten sakındırırsınız veya Allah Teâlâ, sizin kötülerinizi size musallat eder. Sonra sizin hayırlılarınız dua ederler, fakat duaları kabul edilmez.”[2][2] Bu anlamın farklı bir versiyonu da şöyle:
قال والذي نفسي بيده لتأمرن بالمعروف ولتنهون عن المنكر اوليوشكن الله يبعث عليكم عقابأ منه ثم تدعونه فلا يستجاب لكم
“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden sakındırırsınız, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz de duanız kabul edilmez.”[3][3]
Öyle ise aklı başında, imanı ve vicdanı olan herkesin birinci görevi, iyiliği emretme, kötülüklerden sakındırma olacak, bu milletin çocuklarına din terbiyesi, kâmil iman, Allah korkusu, Allah sevgisi, dürüstlük, edep, haya, sevgi, saygı, şefkat, merhamet, tevazu, hakka, hukuka saygı, adalet, isar, (bir nimete kendinden çok başkasını layık görme) ihsan (Allah’ın gördüğünü bilerek ibadet etme ve yaşama), ihlas ve infak, kısaca güzel ahlak hasletlerini kazandırmak olmalıdır.
Bu hizmetleri yapma, iyiliği emretme, kötülükten sakındırma imkânı ve fırsatı elinde olanlar bu imkânı ve fırsatı iyi değerlendirmezlerse Allah katında hesapları çok ağır ve çetin olacaktır. Belki de Allah korusun sınavı kaybetmişler olarak yüzleri kara bir şekilde ahirete gitmiş olacaklardır. Allah bu akıbetten hepimizi korusun.
Ben, bugün bunları söylemiyorum, hayatım boyunca bunları söyledim. 30’u aşkın kitabım, sayısını bilmediğim makalelerim, konferanslarım, hutbelerim, vaazlarım, derslerim ortada. Hemen hemen hepsinde bu münkerlere, müstehcenliğe, zinaya yaklaştıran sebeplere karşı çıktım, dikkat çektim, eleştirdim. Bu müstehcenliğin, bu ahlaksızlığın, bu hayasızlığın ve bu edep yoksunu programların kazandıracağı bir şey yok, kaybettirdiği ve kaybettireceği çok şey var, dedim. Hem de laikliğe tavizsiz bağlı kimselerin muktedir olduğu günlerde bunları söyledim.
Üç kuruş para kazanacağım diye, televizyonlarında türlü türlü ahlaksızlıkları sergileyenlere, müstehcenliği ve her türlü iğrençlikleri içinde bulunduran dizileri, filmleri ve reklamları yayınlayanlara Allah hidayet, kâmil iman, insaf ve vicdan nasip eylesin. Onlara bu imkânları tanıyanlara, denetlemeyenlere de Allah, feraset ve basiret versin. Onların bu tahribatını görmeyi, kalem ve kelamlarıyla karşı çıkmayı, doğruları göstermeyi de Allah alimlerimize lutfetsin. Elinden ve dilinden hiçbir şey gelmeyen kimselere de Allah, kalpten buğz etmeyi, nefretle karşılamayı nasip eylesin.
Önce bu iğrenç olaylardan, sonra da bu iğrenç olayların davet ettiği belalardan korunmamız ve kurtulmamız için etkili ve yetkililere tekliflerimi arz ediyorum:
1-İnsanlığın, özellikle de bu vatanın çocuklarının bu ahlaksızlıklardan korunmaları kurtarılmaları isteniyorsa Kur’an’ın ahkâmı ve Hz. Peygamberin (sav) ahlâkı eğitimde önemli yer tutmalıdır.
2-Din ilimleriyle fen ilimleri beraber verilmelidir.
3-Rasulullah’ın ahlakı ve sünneti öğrenilmeli, öğretilmeli, bilinmeli ve yaşanmalıdır.
4-Eğlencelerde ve düğünlerde haram ve günah unsurlar bulundurulmamalıdır.
6-Sokağa, sahneye ve ekrana çıkan kadın-erkek herkese edep ve haya hâkim olmalı, hiç kimse, özellikle de kadınlar müstehcen kılık ve kıyafetlerle gözler önüne çıkmamalı. Meşru alanlarda okumaları ve çalışmaları sağlanmalı. Ses, fizik ve müzikleriyle namahremler içinde bulunmalarının helal olmadığı bilinmeli ve bildirilmelidir.
7-Camilerde sadece iyiliği emirle yetinilmemeli, kötülükten sakındırma da yapılmalıdır. Tesettürün farz, tesettürsüzlüğün haram olduğu vaaz ve hutbelerde yer almalı. Hatta Diyanet İşleri Başkanlığı “Tesettürün hikmeti ve farz oluşu, müstehcenliğin zararları” konulu özel hutbeler hazırlatmalı ve bütün camilerde okutmalıdır.
8-RTÜK’un başkanı ve üyeleri İslâmî ve ahlakî değerleri dikkate alarak faaliyette bulunmalı ve bu heyet, bu hassasiyeti ön planda tutan kimselerden oluşturulmalıdır.
Çok şey yapmak değil marifet olan, asıl marifet, yapılan şeylerin Allah’ın rızasına ve Peygamberimizin ahlakına uygun olmalarıdır.
Dr. Vehbi KARAKAŞ
[4][1] Al-i İmran, 3/104; 3/110; bkz.A’raf, 7/199, 7/165; Maide, 5/78-70; Tevbe, 9/71
[5][2] Tirmizî, Fiten, 12 (2169)
[6][3] Tirmizi, Fiten, 9
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…