Hayata Kur’an ve Sünnet penceresinden değil de Kapitalizm, sosyalizm ya da başka bir ideoloji penceresinden bakarak yön verip şekillendirmeye çalıştığımız için, hayatımız içinden çıkılmaz bir hal aldı.
Çok bilinmeyenli bir denklem var ortada…
Maddi ve manevi problemlerimiz peş peşe geliyor ve bizler, büyük handikaplar içinde yaşamak zorunda kalıyoruz.
İslam’ın bize emrettiğinin tam tersine, sevgi ve merhametten uzak bir toplum meydana getirdik. Bırakın artık birbirimizi sevmeyi, eşler birbirini sevmez oldu, kardeşler birbirinin düşmanı haline geldi. Aileler başta olmak üzere toplumda sevgi kalmadı, saygı kalmadı ve de bütün bunlara bağlı olarak huzur kalmadı… Artık eşler ve kardeşler, huzursuzluğun kaynağı olarak birbirlerini görüyorlar. Bu da bizlere gösteriyor ki, yenilerin empati, eskilerin ise diğerkamlık dediği özelliğimizi ve güzelliğimizi popüler kültürün etkisiyle kaybediverdik.
Bir tarafta önümüzde Kur’an ve sünnet merkezli gerçek hayat varken bizler, popüler kültürün bize empoze ettiği simülasyon hayatın peşine düştük. Sevgiden uzak, merhametten uzak, diğerkâmlıktan uzak bir hayat…
Pekiyi ne oldu da biz bu hallere geldik?
Bir kısım okuyucumuz belki bu söylediğimi kabul etmeyebilir ötekileştirme hastalığı biz de, 28 Şubat sürecinin bir sonucu olarak toplumumuza yerleşti. Bu süreç içinde toplumun bilinçaltına öyle mesajlar yerleştirildi ki, daha sonrasında yapılacakların bir zemini hazırlanmış oldu ve Siyonist düşüncenin planları adım adım hayata geçti.
Mesela Ali Kalkancı, Fadime şahin olayında bir taraftan din ve dini değerler insanların gözünde küçük gösterilirken, diğer taraftan zina toplum nazarında meşrulaştırılıyor ve böylelikle aile yapımızın temeline dinamit ve bomba koyma çalışmaları başlatılmış oluyordu.
Daha sonra hepinizin de hatırlayacağı gibi zina, suç olmaktan çıkarıldı ve meşru zemine oturtuldu.
Böylece de çok bilinmeyenli denkleme birkaç bilinmeyen daha eklendi…
Çok acele etmeye gerek yoktu. Topluma, “Bak şu hacıya hocaya… Zinayı onlar bile yapıyorsa, bize ne kalmış” algısı yerleşti mi gerisi kolaydı, hem de çok kolay… Çünkü onlar, öyle argümanlar hazırlamışlardı ki, toplumumuzu tarumar edecek kadar malzeme ve plan vardı ellerinde.
Peki neydi bu ellerinde ki plan ve malzeme? Bu planlardan bir iki örnek vermeye çalışalım.
İslam’a karşı yapılan bütün saldırıların asırlardır planlı ve programlı bir şekilde yürütüldüğünün delili Fransız Luis Masignon’un (1883-1962) şu sözleridir: “Onları her şeylerini tahrip ettik. Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi ve intihar için uygun bir hale geldiler.”
Laik eğitim sistemi sayesinde bu da başarıya ulaştı. Siz farkında mısınız bilmiyorum ama şu anda Oruç ibadeti için “Allah’ın benim aç ve susuz kalmama ihtiyacı mı var?” Ya da “Benim kalbim temiz, namaz kılmaya ihtiyacım yok” türünden söylem içinde olan yani olaylara bu kadar yüzeysel bakan insanlarla her gün karşılaşmaktayız. Buna “Akşamdan akşama birkaç kadeh içki içmek günah değildir” fetvası verenler de var maalesef.
Yüce rabbimizin Rad suresi 11. Ayette “Bir toplum kendini değiştirmedikçe, Allah o toplumu değiştirmez” buyurduğu günleri yaşıyoruz. O zaman gelin bu değişimi müspet manada tekrar gerçekleştirelim ve yönümüzü ve gönlümüzü İslam’a dönelim. Hayatımızı, Kur’an ve Sünnet çizgisinde şekillendirmek yerine; sapkın ideolojilerin peşinde koşarak çok bilinmeyenli denklem haline getirip sonra da oturup bu denklemi çözmeye çalışmak, hem dünyamızı hem de ahretimizi berbat etmekten öteye geçemeyecektir.
Unutmayalım ki İslam, siyasi, sosyal ve kültürel alanda biz Müslümanları medeniyet çizgisine ulaştıracak ve bize yol gösterecek muhteşem argümanlar sunmaktadır.
Bizlere düşen en önemli görev ise “Din ve devlet işlerini birbirinden ayırma” hastalığından vazgeçerek; Peygamberimiz (sav)’in Veda Hutbesinde “Sizlere iki emanet bırakıyorum, bunlara sımsıkı sarılırsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bunlar Allah’ın kitabı Kur’anı Kerim ve benim sünneti seniyemdir” hadisi şerifini hayatımızın merkezine alıp, 21. Yüzyılın sahabeleri olabilme adına adımlar atabilmeyi başarabilmeliyiz.
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…
Şaban DOĞAN