Yazar Yusuf YavuzYılmaz’ın kaleme aldığı “Biten İslamcılık mı, Yoksa Ahlak mı?” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz…
Son dönemlerde yaşananlar üzerinden İslamcılık tümüyle reddedilmeye çalışılmaktadır. Realitedeki olumsuz uygulamalar bakarak, İslamcılığı tümden reddetme şeklinde ortaya çıkan bu açıklama biçimine tümüyle karşıyım. Ben kendimi Müslüman ve İslamcı olarak görüyor ve öyle tanımlıyorum. İslam’ın son ve mükemmel din olduğuna inanıyorum. Bu dini temel alarak bir alternatif sistem arayışlarını hedefleyen İslamcılığı benimsiyor ve savunuyorum. Bazı dindarların yaptıkları hataları bahane ederek İslam’dan vazgeçmediğim gibi, İslamcıların hatalarından yola çıkarak İslamcılığı terk etmiyorum. İslamcıların modern dünyaya yaptıkları itirazları önemsiyorum ve doğru buluyorum. İslam ve İslamcılık hayatıma anlam katan değerler sistemidir. Bir değerler sisteminin çiğneyenlerin varlığı değerleri ortadan kaldırmaz. Dahası hırsızlık ne kadar yaygın olursa olsun bunun hırsızlığın haram olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğine inanıyorum.
İnsanlar kendi yaşadıkları olumsuz siyasi tecrübeleri, yolsuzlukları adaletsizlikleri öne sürerek İslamcılığı mahkum ediyor; bazı eski tüfek İslamcılar da “yanıldık, İslam’ın siyasal bir projesi yokmuş” diyerek yetersizlikleri ne kılıf arıyorlar. Sonra da önemli olan ahlaktır, din insanı bağlar gibi akla, mantığa aykırı hükümlere gidiyorlar. Ahlakı tümüyle dinden uzaklaştırarak tanımlama eğilimi açık bir deizmdir.
Dinin özünün ahlak olduğuna dair hiçbir tereddüt yoktur. Din yokken ahlak mümkün ise eğer, neden insanlar bu kadar zorluğa katlanıyor. Böylece dindar olmakla ahlak arasındaki bağ koparılıyor. Madem dinsiz ahlak mümkündü, o zaman “vahyin ahlaki anlamda anlamı nedir, vahiysiz her ahlak anlayışı eksik değil mi” soruları gündeme gelir. Bu noktada Hz. Peygamberin “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” sözü çok önemlidir. Yani Hz. Peygamberin ahlakı ahlakın en mükemmel şeklidir. Onu örnek almayan insanların ahlaki davranışlarında olumlu yönler bulunmasına karşılık, eksik bir ahlak anlayışını işaret eder.
Bir de “eskiden yanılmıştık” diyerek aydınlandığını, gerçeği yeni fark ettiğini öne süren insanlar var. Onlara hangi görüşlerinde yanıldıklarını ve İslamcılığı neden terk ettiklerini sorma hakkımız var. Adalet isterken mi, sömürgeciliğe karşı çıkarken mi, hak ve hukuk talep ederken mi, Filistin Davasına sahip çıkarken mi, 28 Şubat uygulamalarına karşı çıkarken mi, önce ahlak ve maneviyat derken mi… Hayır asla yanılmamıştınız. Yanıldığınız nokta, İslam’ı kariyeriniz, siyasal geleceğiniz, ekonomik kazancınız için basamak yapmaktaki araçsallaştırmanızdır; harama bulaşmanızdır, yolsuzluk denizinde yüzmenizdir. Bu yüzden İslam’ı yaraladınız, Müslümanlara olan güveni ortadan kaldırdınız, bedeli ödemek yerine, bundan İslam’ı sorumlu tutarak kurtulmaya çalışıyorsunuz.
Kuşkusuz İslamcılık felsefe ve yöntem bakımından eleştirilecek ve eleştirilmelidir de. Çünkü İslamcılık dinin kendisi değil, dini değerler üzerinden üretilen bir anlayıştır. Elbette insan ürünüdür ve hataya açıktır. Ancak bu tutum, İslamcılığı bir bütün olarak reddetmeyi gerektirmez. Ayrıca bir müslümanın hem İslam’ı benimseyip, hem de bu değerler üzerinden yeni bir dünya inşa etmeye çalışmaya karşı çıkması açık bir tutarsızlıktır. Bu yüzden her müslüman aynı zamanda İslamcıdır.
Kendi hatları veya içinde bulunduğu parti, cemaat, grup yüzünden İslamcılığı terk edip mücadele etmekten uzaklaşanların hala bir imkanı var. Samimi bir şekilde bulaştığınız pisliklerden, siyasette bir kariyer elde etmek için yaptıklarınızdan, dini değerleri daha çok kazanç için araçsallaştırmanızdan arınmak için dua edin. Yaptığınız yolsuzluklardan, adam kayırmalardan, bürokratik bir makam elde etmek için çevirdiğiniz dolaplardan, dinin kutsal değerlerini politik kariyerinize basamak yapmaktan tövbe edin. Yoksa ahretinizi yakma tehlikesiyle yüz yüzesiniz.
Politik geleceğini İslamcılıktan ayrıldığını iddia edip, karşı saflarda kendine bir yer edinmek için kullananlara gelince, onların durumları ahlaki açıdan çok daha sorunludur. O mahalledeki değerlerinin İslamcılıktan nasıl ayrıldıklarını ve nasıl dönüşüm yaşadıklarını anlatmalarına bağlı olduğunu biliyorlar. Bu bilinç onları bu anlatının sürekli gündemde kalması davranışına itiyor. İtirafçılık psikolojisi, kendilerini kabul ettirmenin ve bu kabulde sürekliliği sağlamanın aracına dönüşüyor. İslamcılıktan uzaklaşıp seküler bir aydınlanma yaşandığı iddiası, aslında dinin ve onun üzerine inşa edilen İslamcılığın tarihin geri dönemlerine ait bir yaklaşım olduğuna işaret ediyor. Bu insanlar Auguste Comte’un felsefesini yeniden üretiyorlar.
Bundan dolayı, İslamcılığı eleştirip yeni bir ufuk gösterenlerin hep yanında oldum. Ancak İslamcılıktan ayrılıp, bunu seküler ideolojilere lojistik destek sağlayanların hiç arasın olmadım. Bundan sonra olmaya da niyetim yok. Unutmayın! Milyonlarca insanın umudunu tükettiniz, hayalleriyle oynadınız, mahcup ettiniz. Bari bir kez olsun samimi olun. Kendinizi eleştirin ve asla sucu Aziz İslam’a yüklemeyin. Kendi zaaflarınızı öne çıkarıp özeleştiri yapacağınıza İslamcılığı ağzınıza dahi alıp kirletmeyin.
İslami değerlere bağlı adalet toplumu hedefimizden zerre sapma yok. Bunun ne zaman gerçekleşeceği ile ilgilenmiyoruz. Biz Müslümancı bir yaşam sürmenin arayışı ile yükümlü olduğumuzu biliyoruz.
İslamcılık tartışmalarında birbirinin yorumlarını eleştiren farklı fikirlere rastlanmaktadır. Şöyle cümleler moda: Onların temsil ettiği İslamcılık sorunlu. Soru: Hangi İslamcılık sorunsuzdur? İslamcılık kim tarafından ve hangi amaçla savunulursa savunulsun sorunludur. Sorunsuz olan İslam’dır. Herkes kendi İslami yorumunu öne çıkararak ona boyun eğilmesi gerektiğini savunuyor. Farklı düşüncelere evet, bir tek İslami anlayışın hakim kılınmasına hayır. Tek bir İslami yorumun bütün farklı gruplara hakim kılınması anlayışı Muaviyeizmdir. (İmam Şafi devasa eseri Muvatta’nın resmi fetva kitabı olması yönündeki halifenin teklifini niçin reddettiği üzerinde düşünmenin vaktidir.)Muaviye’nin açtığı, itaati adaletin önüne, gücü özgür iradenin önüne olumsuz çığır mutlaka ortadan kaldırılmalıdır. Bir İslami anlayışın ya da mezhebin devlete hâkim olup, devletin gücünü arkasına alarak diğerlerini yok etmeye çalışmasının acılarını çok çektik. Farklı İslami anlayışların birbirlerini tüketmeye çalıştığına çok tanıklık ettik. Bu, Müslümanların enerjilerini boş yere tüketen olumsuzluk mutlaka aşılmalıdır.
Sonuç olarak yaşanan olumsuz tecrübeler, yeni gelişme ve anlayışların ışığında değerlendirilecek, ancak asla adalet düzeni oluşturma çabasından vazgeçilmeyecektir. Bu arayış her müslümanın birincil görevidir.
İslamcılığın bittiğini iddia edenler, biten İslamcılık değil, ahlakınızdır.