“Sakın zalimlere meyletmeyin, yoksa ateş sizi de yakar.”
Çok değil, yaşı elli ve üzeri olanların dedeleri, şimdi emperyalist sömürgecilerinin cirit attıkları İslam coğrafyalarının her yerinde gezer dolaşır, topraklarını vatan, insanlarını kardeş bilirdi. Toprağına basar, suyunu içer, ekmeğini aşını yer, sevincini kederini paylaşırdı. Çok değil, bizimle birlikte üç nesil, bizi saymazsak iki nesil önce.
Çok değil, yüz yıl önce… Yani bizle birlikte üç nesil… Ne oldu da üçüncü nesilde bu hale geldik, bu zillete duçar olduk? Ümmetten vazgeçtik, millici yerlici ırkçı olduk? Ne ara başımıza Müslümanlara kan kusturan, İslam coğrafyalarını işgal eden emperyalistlerin işbirlikçisi idareciler geçti? Hesap soracakları zalimlere, hesap veren, Allah’ını Peygamberini, dinini unutmuş adamlar, ne ara Müslüman halklara tahakküm eder oldu.
Ne ara Müslüman halkları yönetenler, insan katillerinin, Müslüman katillerinin safına geçti de, kendi insanına arkasını döndü? Ne ara yeryüzünün kan emici, işgalci, sömürgeci zalimleriyle iş tutar oldular? Dünyada var olan elli küsur İslam Devletinin (!) devlet ricalinin gözünü, emperyalistler, zalimler, soykırımcı işgalciler, ne ara bu kadar korkuttular? Ya da bu rical ne ara makam mevkii, saltanat sevdalısı oldu?
Peki ya “Ümmet-i Muhammed” nerede? Birer kahraman olarak, cepheden cepheye cihad için koşan, yüz binlercesi şehit, yüz binlercesi gazi olanların torunlarına ne oldu? Hepsi mi millici yerlici, Türkçü Kürtçü oldu? Hepsi mi ulusalcı oldu? Ulusal sınırları, ulusal çıkarları, ulusal birliği savunur, ümmeti değil, vatandaşlığı mı kutsar oldu?
Dört aya girdi, Gazze gözümüzün önünde katlediliyor, soykırıma uğruyor. Ümmetin evlatları, vahşi cellâtlar tarafından şehit ediliyor. İffetli bacılarımızın, masum yavrularımızın nasıl katledildiği canlı yayınlarda bize izlettiriyorlar. Ümmet olarak derin bir sessizlik içindeyiz.
Gazze kan denizinde yüzüyor. Aç susuz, ekmeksiz yemeksiz, ilaçsız doktorsuz, soğukta ateşsiz karanlıkta ışıksız. Kardeşlerimiz tarifsiz acıları yaşken, işgalci katil siyonistin bütün ihtiyaçlarını “Kudüs kırmızıçizgimizdir” diyenler karşılıyor. İşgalci siyonistin petrolünü, suyunu, elektriğini, yiyeceğini, lojistik desteğini eksiksiz sağlarlarken, Müslüman milletin gözünün içine baka baka, utanmadan, “Kudüs kırmızıçizgimizdir” diyorlar.
Dicle Fırat’ın, Büyük Nil’in suyu güldür güldür akarken, Gazze susuzluktan ölüyor. Petrol boruları işgalci siyoniste yakıt taşırken, Gazze’de ambulanslarda, hastanelerde damla yakıt yok. İslam Ülkelerinde milyonlarca asker varken, Gazze’de kâfirlere karşı savaşan bir tek asker yok. Ultra lüks saraylarda, meclislerde, malikânelerde, Allah’ın lûtfu çeşit çeşit nimetler israf edilirken, Gazze’de yeni doğmuş yavrumuzun içecek bir damla sütü, annesinin yiyecek bir lokma ekmeği yok.
İslam Ülkelerinin devlet ricali, celladına aşık idam mahkumları gibi. İşgalci siyonistin ve onun hamisi ABD –AB’nin açıkça “sıra size de gelecek” tehdidine rağmen hiç sesleri çıkmıyor, adeta sıralarını bekliyor. Dahası, bu katliamları yapan, soykırımı icra edenlerden medet umuyor, adalet istiyorlar. Hepsi “uluslararası topluma” savaşı durdurma çağrısı yapıyor. Lakin kendilerinin şahadet parmağı bile oynamıyor. Genelde bütün insanlığı, özelde ise Müslümanların onurunu savunmak, zalimlere “Dur” demek, Afrika’da bir ülkeye nasip oluyor. İslam Ülkelerinin devlet ricali, davaya esastan müdahil bile olmuyor.
İslam Ülkelerinin devlet ricali, inançlarının dinlerinin emrettiği yönde, emperyalistlere “Dur” diyecekleri yerde, kan emici katilleri, dostları olarak görüp stratejik ortak diyorlar. Zillet ve meskeneti üzerlerine elbise gibi giyiyorlar.
Şimdi düşünmemiz gerekmez mi? “Biz bu zillete ne ara düştük?”
YAKUP DÖĞER
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
MİRATHABER.COM – YOUTUBE