Şimdilerde Cuma günleri tam sayfa yazılar yazdığım Milat gazetesinde 2019 Aralık başında bir söyleşim çıktı. Bu söyleşide yer alan, İlahiyat fakültelerinde “İslâm’ın insan hayatını yönlendirici kurallarının” okutulmadığı şeklindeki beyanım, ‘İslâm okutulmuyor’ şeklinde yayınlandı. Gerçi bu da yanlış sayılmazdı. Bu şekilde yayınlanınca bir ilahiyat fakültemizin dekanından saygı sınırlarını aşan ve üstelik bilinç yoksunluğu sergileyen bir mail aldım. Mailini ‘Camiamıza gölge düşürüldüğü’ beyanıyla bitiriyordu.
Gerçeklerle Yüzleşmek
Cevabi yazımda, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nü 1973’ de derece ile bitirmiş bir kişi olarak, enstitülerin/ilahiyat fakültelerinin, benim dönemimde olduğu gibi yaşadığımız dönemde de, İslâm’ın Allah’ın indirdiği bir hayat düzeni olarak okutulmadığını ; hayattan kopuk bir tür tarih fakülteleri gibi çalıştıklarını hatırlattım. Sayıları 100’ü ve akademisyen hocaları binleri aşan ilahiyat fakültelerimizin İslâm zaviyesinden bakarak ülkemizin hangi eğitim, hukuk, iktisad ve sağlık problemine eğilip çözüm üretebildiklerini sordum ve ilave ettim; ‘Camiamız’mı var ki gölge etmiş olalım.
İlahiyat fakültelerini içine alan İmam Hatip neslinin hayırlı hizmetler yaptığı kaydını koyalım ama gerçeklerle de yüzleşelim.
Bir Çok Tıp İlim Adamını Tanıdık
Covid 19 salgını sonrasında pek çok tıp ilim adamını tanıdık. Onlarcasını dinledik. Allah’a iman koşuluyla, Onun yarattığı canlı ve cansız olarak nitelediğimiz varlıklar üzerinde çalışan bütün ilim/bilim adamlarımıza derin saygımız olduğunu ifade ederek belirtelim; ilim adamlarımızın gereğince tanımadıkları, ilacını ve aşısını bilmedikleri ve bir kısmının kendi kendisini yarattığına inandıkları korona virüs karşısındaki acizliklerini gördük. Birbirlerini tekrarlarcasına ‘Evde kal, ellerini yıka ve fiziksel mesafeyi koru’ demenin ötesinde bir şey yapamadıklarına da tanık olduk.
Ekranlara Çıkmamız Gereken Zamandı
Aslında onlar aşağıda sıraladığımız asıl bilinmesi gereken ‘niçin/neden’ içeren sorulara cevap verecek konumda da değildirler:
{ Yeryüzünde yaşayan inanların inançları ve yaşamları ile tabiat olayları arasında olumlu veya olumsuz bir ilişki var mıdır?
Koronavirüs, ilahi iradeye bağlı ve onun yönlendirdiği bir canlı bir yaratık mıdır, yoksa rastlantısal olarak vücut bulmuş, mutasyona uğramış, ayırım yapmaksızın saldırabilen terörist bir canlı mıdır?
Kısa sürede insanlığı dize getiren bu virüsü nasıl değerlendireceğiz? Âd, Semüd, Lut kavimlerine ve tarih sahnesinden çekilerek yok edilmiş medeniyetlere vurulan türden bir azap kamçısı mı, yoksa uyarı niteliğinde bir şefkat darbesi mi?
Bu salgın doğrudan Rabbimizden mi geldi, yoksa emperyalist zalimler aracılıyla mı yayıldı?
Bu virüs nasıl oluştu ve neden Çin’den çıktı?
Bu virüs salgını sebebiyle dinimizin de emri olan koruyucu ve tedavi edici önlemler yanı sıra dua, tövbe ve yardımlaşma türü görevlerimiz var mıdır?
Bu tür salgınların gelebilecek bilemeyeceğimiz benzerlerine karşı alınabilecek önlemler var mıdır?
Ölüm tesadüf müdür yoksa ecel-i müsemma olan kaderle midir?
Daha açık ve özel bir anlatımla, bu salgın,Yaratanı ve Onun bütün kutsal kitapları özetleyen Kur’ânî yasalarını dışlayan, tabiat kanunları ile çatışan, nesilleri ve kültürleri ifsat eden, üstelik bazıları iyice zalimleşen insanoğluna ilahi adaletin zuhuru mudur? }
Bu Sorulara Cevap Verebilirdik
Bütün bunlar, soyut akılla, gözlemler ve laboratuvar çalışmalarıyla cevapları verilemeyecek sorulardır. Ama bizler Kur’ân ve Sünnet’ten alacağımız vahyî bilgilerle kalpleri ısıtan açıklamalar yapabilirdik.
Bilgilendirip bilinçlendiren, ruha sükûnet veren, sabır aşılayan ve dert büyük ama dertten büyük olup imdadını gönderecek , öfkesinden rızasına ve azabından affına yönelebileceğimiz Rahman ve Rahim olan Rabbimiz olduğu müjdesini veren izahlar getirebilirdik.
Mirat haberimizde çıkan makaleler bile yapabileceklerimizi örneklendirmektedir.
İyi de Biz Neredeyiz?
Ülkemizin /milletimizin bize muhtaç olduğu bu dönemde anlı şanlı müftülerimiz, vaizlerimiz, akademik kariyerlerine hayran ilahiyat akademisyenlerimiz nerede? Aynı şeyleri söylemelerini dinlemekten gına gelen bilim adamlarımız ekranlara gelirken, medya bizi niçin hatırlamıyor. Mikrofonlar niçin bize uzatılmıyor?
Bütün suçlu elbette biz değiliz ama İslâm’ı bir hayatı nizamı olarak öğrenip öğretmediğimiz ve ülkemizin hiçbir meselesiyle ilgilenmediğimiz için biz de sorumluyuz. Yaşanılan hayatın uzağında ve tarihin günümüze geçit vermeyen dar sokaklarında dolaşırken Ülkemizde kök salan materyalizm ve deizmin yaygınlaşmasından biz de sorumluyuz.
Genel medya yanı sıra sözüm ona İslâmî olarak nitelenen medya da cehaletleri sebebiyle İslâm’ı çözüm kaynağı, bizi de bu kaynağın sözcüsü olarak göremedikleri için İslâm’ı da bizleri de hatırlamıyorlar. Peki bu durum ıstırap verici değil mi? Kendimizi sorgulamamızı gerektirmiyor mu?
İslâm karşıtları sorgulamadan, Diyanet ve İlahiyat camiası olarak Rabbimizin uyarısı doğrultusunda kendimizi “ Biz neyiz, ne işe yararız ?“ diyerek sorgulamamızın zamanı gelmedi mi?
“ İman edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen Kur’an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadid 57/16)
Ali Rıza DEMİRCAN
Sizin de söylediğiniz gibi, İslam’ı bir hayat nizamı olarak anlamamız ve anlatmamız gerekiyor hocam! İlahiyat fakülteleri ve imam hatip okullarımız, bu konuda atılım yapması gerekmektedir.
Özellikle ilahiyat fakültesi hocalarımızın, pandemi konusunda ekranlara çıkıp, elle tutulur mahiyette fikirler öne sürmesi gerekir ki, şu anda insanımızın maneviyata, her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
Doğru hocam? Bu ilahiyat hocalarımız neredeler?