Biz çok değiştik galiba… Hem de çoook…
Eskiden insanlar küçükleri sever büyükleri sayar, hürmet ederlerdi birbirlerine…
“Komşu komşunun külüne muhtaçtır” denilir, yan komşudan, üst komşudan ve hatta uzak komşudan haberdar olunurdu…
Hastalar ziyaret edilir, çocukların başı okşanır bir şeker ile de olsa sevindirilir, insani değerler önemsenirdi…
Sokakta herkes birbirine selam verir ve alır, İnsanların yüzlerinde, selamı duyunca bir tebessüm oluşuverirdi…
Ayıp nedir bilinirdi! Genç kızlar utangaç olurdu. Hayâ duyarlardı bazı şeylerden. Mesela mini etek giymezler, gece elbisesi giyer gibi dekolte elbiseler ile sokaklara çıkmazlar, evlilik gibi kutsal bir birlikteliği sağlamak adına hayatlarına yön vermeye çalışırlardı…
Genç delikanlılarımızda sokaklarda küfürlü konuşmaz, eğer evlenmeyi düşündüğü bir kız varsa da ciddi davranır ve yârine kavuşmanın yollarını arardı.
Sizin anlayacağınız birilerinin çağdaş yaşam diye bizlere yutturmaya çalıştığı seküler hayat, insanlarımızı bugünkü kadar etkisi altına almamıştı.
Aynı çatı altında Anne ve baba ile yaşanır ama hiç şikâyet edilmezdi. Anne ve baba evin bereketi olarak görülür, onların evlatları için yaptığı hayır dua önemsenirdi. Şimdilerde olduğu gibi babaların bedduası alınmaz, anaların gözyaşlarına kıymet ve değer verilirdi.
Ramazan geldiğinde de oruç tutamayacak olanlar, oruç tutanlara saygı gösterir, günümüzde olduğu gibi “Bana ne kardeşim benim için mi tutuyorsun orucu? Ben tutmuyorum, Allah’ın bildiğini kuldan mı saklayacağım?” demezlerdi.
Kocaman yürekli insanların dünyasıydı o dünya… Küçük yürekli insanlar varsa da azınlıktaydı. O günleri özlüyorum emin olun!
Sofralar mütevazıydı ama gönüller zengindi. Şimdi sofralarımız zenginleşti ama gönüllerimiz daraldı… Hem de ne daralma! Artık kimse bereketiyle gelen misafiri sevmiyor. Anne baba duasını önemsemiyor. Bencil bir hayatın içinde ömrünü çürüten günümüz insanı, kendisiyle birlikte manevi duygularını da çürüttüğünün farkına bile varamıyor.
Gelelim günümüze…
Her şey değişti sevgili dostlar!
Dışarıda ya da herhangi bir yerde küçük bir çocuğu sevemezsiniz artık… Çünkü adınız her an pedofili ya da sübyancı olarak lanse ediliverir. Bundan sonrasını tahayyül edip anlatmak bile istemiyorum.
Büyüklere saygı ise hak getire… Büyüklere saygının adı da yalakalık oldu, el pençe divan durmak oldu falan…
Artık gençlerimiz eskisi gibi utangaç değil. Kızlı erkekli geziyorlar ve cinsellik hat safhada. Gençlerimiz evlenmek için değil eğlenmek için geziyorlar birbirleriyle. Artık metroda bile dudak dudağa öpüşen gençler sıradanlaştı maalesef. Hiç kimse, yadırganması gereken bu olayı yadırgamıyor bile. İyi de bu gençler bizim evlatlarımız değil mi? Bunları biz yetiştirmedik mi?
Pekiyi ne oldu bize? O güzel yürekli insanlar nereye gitti? O kocaman yürekli insanların evlatları değil mi bu gençler? Biz toplum olarak nasıl bu hale geldik?
Cevaplar belli aslında. “Çözümü zor mu?” diye sorarsanız, çok zor olmamakla birlikte süreç isteyen bir planlama gerektiriyor.
Emperyalizmin uzun yıllar üzerimize planlı ve programlı bir şekilde kültür emperyalizmi ile gelmesi, bütün rezillikleri çağdaşlık adı altında bu millete dayatması, bizim de bu dayatmalara çanak tutmamız, ahlaki açıdan bizleri maalesef yıprattı.
Birçok koldan gelindi üzerimize ama bunları iki temelde toplayabiliriz. Bizleri manevi duygularımızdan uzaklaştırmak ve maneviyatımızı yok etmek için eğitim sistemiyle gelindi üzerimize… Jakoben laik sistemin eğitim müfredatı nesillerimizi adım adım öyle bir hale getirdi ki gençlerimizi tanıyamaz olduk vesselam. Ve tüm bunlar, özgürlükler ve demokrasi kılıfı altında yapılarak da masum kılıflar uyduruldu.
İkincisi ise borca dayalı para sistemiyle, bankacılık adı altında halkımızı krediler ile esaret altına aldılar. Tüketici ya da ihtiyaç kredileri ile sınırsız tüketime yönlendirildi Müslümanlar. Ev ve araba kredileri ile de büyük borçlar altına sokuldu yurdum insanı. Hal böyle olunca da herkes kendi derdine düştü. Bu düşüş maddi düşüşle birlikte manevi düşüşü de beraberinde getirdi. Kapitalist sistem bizleri sömürmek için her argümanını devreye soktu ve hem maddi açıdan hem de manevi açıdan bizleri kıpırdayamaz hale getirdi.
Sonuç olarak bizlerin bu kumpastan kurtulabilmemiz için tek bir şeye ihtiyacımızın olduğu artık gün gibi aşikar. Manevi değerlerimize dönerek, hayatımızı Kur’an ve Sünnet merkezinde şekillendirmemiz gerekiyor. Çok lafa gerek yok artık. Az laf çok iş yapmamıza gerek var.
Kültüründen uzaklaşan toplumların eninde sonunda yıkılacağı muhakkak… Zaten maneviyattan uzak taklide dayalı bir hayat yaşıyorsa toplum, yıkılmış sayılmaz mı?
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…
Şaban DOĞAN
“Herkesin önünde, ardında, birbiri ardınca gelip giden melekler var, onu, Allah’ın emriyle koruyup gözetirler. Şüphe yok ki bir topluluk, ahlâkını değiştirmedikçe Allah o topluluğu değiştirmez. Allah, bir topluluğun kötülüğünü dilerse o kötülüğü geriye atmaya imkân yoktur ve onlara, ondan başka bir yardımcı da bulunamaz.” (Rad 11)