Benim ülkem, şimdi Batılı ülkelere ilaç ve malzeme yardımında bulunuyor. Üstelik kendi uçaklarımızla kapılarına kadar götürüyoruz. Bir Yunanlı gazeteci bile, “Türkiye’yi övmeye mecbur kaldım” diyor, ama bizim içimizdeki hainler ülkelerine karşı kendi ürettikleri olumsuzlukları dışarı taşıma derdindeler.
Bakın; birebir yaşanmış iki olayı nakledeceğim:
Bir Batılı ile bizdeki onurlu tavrı anlatması bakımından önemli bir örnektir: Bir iş adamımız, fabrikası için mal siparişi vermek üzere Fransa’daki iş sahibinden randevu alır ve gider. Beklentisi birilerinin gelip kendisini karşılayacağı yönündedir, ancak bu olmaz. Uçaktan iner kendisini karşılamaya gelen kimsecikler yoktur, bir ticari taksi ile elindeki adrese gider. İşyeri sahibinin odasına çıkar, sekreterine randevusu olduğunu ve görüşmeye geldiğini söyler. Sekreter içeri haber verir ve olumlu cevap alınca kapıyı açar. Adam yerinden kıpırdamaz bile; ‘Buyurun oturun’ dahi demez. Bizimki, adeta sirkte ayının pençesinden suratına yediği darbenin şaşkınlık içerisinde, kenardaki bir koltuğa ilişir. Geliş sebebini ve alacağı malın cinsini söyler. Adam, malın elinde bulunduğunu ve fiyatını bildirir. ‘Hoş geldiniz’, ifadesi olmadığı gibi ‘ne içersiniz?’ diye bir soruyla da muhatap olmaz. Görüşme çok kısa sürer ve adam, muhatabına, ‘çıkabilirsiniz’ der ve gönderir.
Bizimki gördüğü muamelenin şaşkınlığı içerisinde dışarı çıkar ve yine bir ticari araçla hava alanına döner. Ancak ticari bağlantı bu yolla kurulmuştur ve zamanla alış-verişleri gelişir. Bu defa adam, bir telefon görüşmelerinde Türkiye’ye tatile geleceğini söyler. Programında Göreme’de vardır. Bizimki onun gibi davranmayacaktır elbette:
“Siz önce Kayseri’ye geliniz, buradan Ürgüp’e gidersiniz, çünkü başka ulaşım imkânı da yoktur.’
Adam geleceği günü bildirir. Bizimki, Fransa’dan Kayseri’ye gelecek uçağın iniş saatini öğrenir. O saatte, gider adamı karşılar. Adam eşiyle gelmiştir. İkisini arabasına alır, işyerine getirir. Kendi masasına oturmasında da ısrar eder. Kahvelerini söyler, yemeklerini getirtip ikram eder. Sonra, Erciyes’in eteğindeki villasına götürür, herhangi bir otele bırakmaz, o gece evinde misafiri olmasını ister. Ertesi günü, şoförüne kendi arabasını verir ve bunlar istedikleri yerleri gezebilecekleri şekilde ‘Kapadokya bölgesine’ götürmesini tembihler. Kalacakları oteli de belirler, üstelik otelin ücretini öder. Ertesi günü de, buradan Antalya’ya gitmek üzere uçağa bindirip uğurlar. Adam, vedalaşacağı sırada, kendisinin muhatabına ülkesine geldiğinde yaptıklarının ve burada gördüklerinin ezikliği içinde bir cümle ile veda eder:
“Beni utandırdınız, bizler adamlığı galiba sizlerden öğreneceğiz!”
Bu olay, iki farklı milletin kültüründeki sosyal şahsiyet halini almış, daha doğrusu karaktere dönüşmüş halinin resmidir. Kendi egosuna tapan insanların köleleştirdiği zihniyetin çapıcı bir örneğidir. Adam, yaşadıklarıyla bunu idrak edebilmiştir. Bizi farklı yapan ise, anlattıklarımızla sergilediğimiz genlerimiz ve inancımızdaki bütünleşmedir!
MUHİN İLYAS SUBAŞI