Terör örgütü PKK gibi bölücüler de umutlarını Avrupa ve Batıya Bağlamış durumdalar. Tek umutları Türkiye’nin Suriye’deki terör yatağına operasyon yapmaması…
Türkiye’Nin Suriye’Nin kuzeyinde kabul edilemez bir pozisyona gelen PKK/YPG yapılanmasına yönelik operasyon yapma ihtimali, terör odaklarını korkutuyor. Hem terör odakları hem de bu odaklara sempati ile yaklaşan Barzani grubunda büyük bir telaş meydana geldi. Barzani yönetiminin medya organları, Türkiye’nin olası PKK/YPG terör odaklarına yönelik operasyonunu eleştirmeye ve tehdit eden yayınlar yapmaya başladılar. İşte o yayınlardan biri.
Eski bir PKK’lı teröristin yönetiminde olan ve parası bizzat Barzani tarafından verilen Peyamkurd isimli internet sitesinde bugün yayımlanan tehdit dolu bir yazı:
“Olası bir operasyonun Kobani’ye dokunması Batı’yı daha fazla öfkelendirir!
Türkiye’nin, Suriye’deki dış politikası basit bir formülle, “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde, uzun vadeli bir strateji çerçevesinde kararlılık ve sabırla hedeflerine ulaşmak” şeklinde özetlenebilir. Türkiye bu gaye ile, ABD ve Rusya ile Rojava’daki askeri operasyonlardan uzlaşmaları için baskı ve tehditleri kullanarak; müzakere, tahterevalli siyaseti, ve diyalog taktikleri geliştirdi.
“Erdoğan’ın sözleri durumu daha da ciddileştiriyor”
Türkiye Demokratik Suriye Güçlerini (DSG) terör olarak görüyor. Ve kendi stratejik yaklaşımı ile, Kürt güçlerine karşı meşru müdafaa hakkının olduğuna inanıyor. Ayrıca Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin ekonomik yükünü hesaplayarak Rojava’daki yerleşimleri için bir “güvenli bölge” oluşturulması konusunda kendini haklı görüyor. Türkiye’deki saldırılar, Türk ve Kürt topraklarının bombalanması, Türkiye’nin Suriye’deki güvenlik güçlerinin öldürülmesi, Ankara tarafından savaş nedenleri olarak görülebilir.
Toronto merkezli bir uluslararası istihbarat sitesi olan geopoliticalmonitor.com, yazarlarından Rene Tebel, “Suriye dördüncü Türk istilası ile mi karşılaşıyor?” başlıklı bir analiz yazısı ele aldı. Yazar, Olası savaş hamlesi, Kürt şehri Kobanê’yi esasen ilgilendiriyor. Kobani’nin ele geçirilmesi Batı’da, Tel Rıfat’ın ele geçirilmesinden daha fazla öfke ve hoşnutsuzluk yaratacaktır.
Bu, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 11 Ekim’deki kabine toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında söylediği sözler gelişmeleri daha da ciddileştiriyor. Azez yakınlarında Türk birliğine mensup iki kişinin, DSG kontrolündeki Tel Rıfat bölgesinden güdümlü füzeyle vurularak öldürülmesi Türkiye’ye saldırı seçeceği sunuyor. Erdoğan, gelişme sonrası yaptığı açıklamada, ”Suriye’de, ülkemize yönelik saldırıların kaynağı olma niteliğine sahip bazı bölgeler konusunda Türkiye’nin sabrının kalmadığını” söyledi.
Türkiye’nin “güvenli bölge” fikri
Türkiye, Suriye politikasında yaklaşık 1-2 milyon Suriyeli mültecinin yanı sıra İslamcı milislerin ve ailelerinin yaşadığı 32 kilometrelik (20 mil) derin bir tampon bölge oluşturmayı da amaçladı.
Bu planın asıl temel sebebi, Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerin demografik yapısının değiştirmesini ve Türkiye’nin güney sınırında, özerk bir Kürt bölgesinin oluşturulmasını engellemekti. Çünkü Türkiye, olası bir özerk Kürt bölgesinin kurulması sonucu, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde yaşayan Kürtlerinde ayaklanma olasılığının olduğu düşüncesi ile hareket ediyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2019’da bu hedefe yönelik bir adım attı. “Barış Pınarı Harekatı”nda ABD’yi kısaca Suriye’den çekilmeye ikna etti ve Tel Abyad (Girê Spî) ile Resulayn (Serêkanî) arasındaki 120 kilometrelik sınır bölgesine girdi. Kontrolü altına aldığı M4 karayolunun hemen yakınında operasyonlara başladı.
Türkiye’nin “Barış Pınarı Harekatı”nı sona erdiren 10 maddelik Soçi Anlaşmasına (2019) göre kalan sınır bölgeleri Rus kontrolü altında olacaktı. Anlaşmanın 5. maddesinde, Kürt güçlerin Rus kontrolündeki sınır bölgelerinde bile 30 kilometrelik (18.6 mil) derin bir “güvenli bölge”nin arkasına çekilmesi gerektiği, altıncı maddesinde ise Türkiye’nin PKK’nin Suriye kolu olarak gördüğü Kürt güçlerin silah ve teçhizatlarıyla birlikte Tel Rıfat ile Menbiç çevresindeki bölgeyi terk etmesi gerektiği belirtiliyordu. Ancak bu anlaşmalar fiili olarak uygunlanmadı. Sonuç olarak Türk güçleri, cihatçı paralı askerler ve YPG arasında düzenli çatışmalar yaşanmaya başladı.
ABD Başkanı Joe Biden’in 7 Ekim’de Suriye’deki ulusal acil durum yetkilerini genişleteceğini açıklaması Türkiye tarafında önemli bir hayal kırıklığı yarattı. Ayrıca Türkiye’nin, Rojava’ya askeri saldırı düzenleme ısrarı ve bunu sürdürmesi IŞİD’in yenilgiye uğratma operasyonlarını da baltalıyor. Bu durum da ABD’nin ulusal güvenliğine ve dış politikasına olağandışı ve olağanüstü tehditler oluşturmaya devam ediyor.
“Türkiye nereye kadar gidebilir?”
Bugünlerde önemli olan soru, olası Türk askeri harekâtının hangi coğrafi konum ve zamanlamaya göre daraltılabileceğidir?
Şu anki işaretler Tel Rıfat çevresindeki bölgeleri gösteriyor. Ayrıca, hali hazırda savaş hazırlıkları ve psikolojik savaşın başladığına dair raporlar da var: Örneğin SOHR, Cumartesi günü Menagh Havalimanı’na takviye olarak gelen Suriye 4. Tümen mensupları hakkında yazdı.Türk medyası ise YPG’nin hendek kazdığını gösteren, insansız hava araçlarıyla çekilmiş fotoğrafları yayınladı.
Geçtiğimiz Pazar günü Suriye Kurtuluş Cephesi, harekete geçmeye hazır olduklarını ifade eden bir tweet attı. Söz konusu örgüt, Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu (SMO) çatısı altında yaklaşık 20.000 savaşçıdan oluşuyor.
Bazı uzmanlar, Rusya’nın kabul etmesi koşuluyla Tel Rıfat’ta sınırlı bir askeri operasyonun mümkün olduğuna inanıyor. Bu durumda bölge Rus kontrolünde kalabilir ve Moskova Türkiye’ye vekiller tarafından yürütülen ve Türk ordusu tarafından desteklenen bir askeri operasyon için zaman aralığı verebilir.
Bir başka seçenek ise Rojava’nın dördüncü Türk işgaline zemin hazırlandığını gösteriyor. Böyle bir hareket de Rusya’nın rıza göstermesini gerektirecek ve bir toprak takasını gerektirebilir.
“Olası bir operasyonun Kobani’ye dokunması Batı’yı daha fazla öfkelendirir?
Uzmanlar bugünkü gelişmelere ilişkin geçmişteki iki örneğini aktarıyor: Türkiye, Cerablus, El Bab ve Azez karşılığında Aralık 2016’da Halep’in ele geçirilmesinden vazgeçti. Ayrıca 2018’in başlarında Afrin’deki çıkarlar, Doğu Guta’da Suriye rejim güçlerininki ile dengeli hale getirildi.
Farklı uzmanlar ise, Rusya’nın prensipte Suriye’deki sınırlı bir Türk harekâtına yeşil ışık yakmaya hazır olmasına rağmen, iki başkent arasında böyle bir operasyonun yeri konusundaki görüşmelerin sonuçsuz kaldığını ve Kremlin’in bu konuda isteksiz olduğunu belirtiyorlar.
Böylece başka bir konu devreye giriyor: Türkiye, Rojava’da kontrol altına iki bölgeyi birbirine bağlamaya çalışabilir. Bu yaklaşım da yeni değil tabi. Türk medyası çok uzun süredir bu konuyu dillendiriyor. Bu hamle, Kürt şehri Kobanê’yi esasen ilgilendiriyor. Kobani’nin ele geçirilmesi Batı’da Tel Rıfat’ın ele geçirilmesinden daha fazla öfke ve hoşnutsuzluk yaratacaktır.
Rusya’nın rızasıyla gerçekleşen tüm hamleler belirli bir tarihe bağlı değil ve her an gerçekleşebilecek potansiyeldedir. Erdoğan, Rusya ve ABD ile Rojava’yı da içeren büyük bir çözüm arıyor. Türkiye, ABD ile sürtüşmek ve tahterevalli politikasını sürdürmek istemiyor ya da Suriye’ye karşı planladığı eylemlerin kendisine dönmesini istemiyorsa, Kürtler konusunda bir daha düşünmelidir.