Borç Kişiyi Batırır da Devleti Batırmaz mı?

Yunanistan ve Türkiye’nin borç miktarlarını kıyasladığımızda Ülkemizin toplam iç ve dış borç miktarının Yunanistan dan aşağı kalır tarafı  yoktur.

Düz mantıkla sorguladığımız zaman Türkiye, komşumuz Yunanistan ’ın yaşadığı ekonomik krize benzer bir kriz yaşar mı acaba? Diye bir soru aklımızın bir köşesinde cevaplanmak üzere durmaktadır ve sürekli de duracaktır.

Kişi başına düşen milli gelirin 20 bin doların üzerinde olmasına rağmen nasıl oldu da Yunanistan İMF ye olan 1.7 Milyar Euro taksidi temerrüde düşürdü. Yine aynı şekilde Avrupa Merkez Bankasına olan 4 Milyar Euro borcunu da ödeyemedi. Demek ki kişi başına düşen milli gelirin yüksek olması, Devletin mevcut borçlarını ödemede bir katkısının olacağı anlamına gelmez. Halbuki Yunan Devleti, o paraları halkının zenginliği için, diğer bir ifadeyle kişi başı milli geliri artırmak için borçlanmıştı.

Tarihte Avrupa medeniyetinin manevi babası; Günümüzde de şımarık evladı konumunda ki Yunanistan bu özelliği sayesinde AB’nin zengin ülkeleri duruma müdahil olup Yunanistan Devleti’ni ekonomik krizden kurtardılar. Aksi halde Yunan halkı Devletlerinin düştüğü ekonomik kriz nedeniyle bağlı oldukları kapitalist sistem üyeliğinden ayrılıp devrimsel köklü rejim değişikliklerine neden olabilirlerdi. AB’nin zengin ülkeleri, küresel kapitalist emperyal rejimin sahipleri fazla beklemeden Yunanistan’da ki duruma müdahil oldular. Üç yıl içerisinde 86 Milyar Euro verecek olan AB bu paranın 35 Milyarlık kısmını Yunanistan’ın kalkınmasına harcayacak. Bu operasyonun diğer gizlenen adını kabaca ifade edecek olursak; Yunanistan’ın borcu sıfırlandı demektir.

Dünyada ki mevcut kapitalist bloğun bir üyesi olan Türkiye iç dış borç stokunun Yunanistan dan daha fazla olmasına rağmen aynı şekilde benzer bir krizi geçmişte olduğu gibi yakın zamanda neden yaşamadı? Acaba bundan sonra yaşar mı?

Bir milyar dolar borç bulmakta güçlük çeken Türkiye onaltı yıllık Ak Parti hükümeti döneminde IMF’ye olan borcunu herhangi bir krize düşmeden nasıl ödeyebildi? Yakın geçmişte, Devletin küresel kapitalist para babalarına borçlanma aracı olan devlet tahvili hazine bonosu gibi yöntemlerle Hazinenin borçlanmasını geçmişte yüksek faizlerle yaparken, Akparti iktidar döneminde bu güne kadar düşük faizle nasıl çevirebilir hale geldi? Mevcut borçlanmaları otuz yıl gibi ileri tarihlere nasıl öteleyebildi? Bu ve benzeri soruların cevabını bugün doların duruduralamayan yükselişinde ve son onaltı yıldır Devleti yöneten Hükümetin uyguladığı ve takip ettiği idari ve mali politikalarda aramak lazımdır.

Şayet Türkiye Yunanistan benzeri bir ekonomik kriz yaşarsa AB’nin zengin ülkeleri Yunanistan’a yaptıkları ekonomik müdahalenin benzerini Türkiye’ye yaparlar mı?

Yunanistan’ın borcunun milli gelire oranının % 177 gibi yüksek olmasına karşılık Türkiye’nin borcunun milli gelire oranının % 48 lerde olmasını baz alarak ülkemizin benzer bir ekonomik kriz yaşamayacağını iddia edenler bulunmaktadır. Bu iddianın ne kadar geçerli olduğunu izah etmek açısından şöyle bir örnek verebiliriz. Örneğin sizin mevcut mal varlığınızın güncel toplam değeri 100 birim olduğunu varsayarsak borcunuzun da toplam reel değeri 50 birim demektir. Yani mevcut iktisadi gücünüz normal şartlarda seyreden bir piyasa da mal varlığınızı paraya dönüştürdüğünüzde borcunuzu ödeyebileceğiniz gibi artan kısmını da kendiniz için ekonomik bir güvence olarak değerlendirebilirsiniz. Ancak gerçek hayatta bazen hesaplar defter üzerinde yapılan matematiksel işlemlere benzemez. Tam tersine felaketle sonuçlanabilir. Ekonomik zorluk içerisine düştüğünüz çevrenizde duyulduğu zaman elinde nakit parası olan kişilerce 100 birimlik mal varlığınızı 25 birim nakit karşılığında satmak zorunda kalırsınız. Bu para da sizin 50 birimlik borcunuzu kapatamaz. Bu durumda sizin bu borçtan kurtulmanız ancak alacaklının kalan kısmından vazgeçmesi veya sizin hamiliğinizi yapan bir üst ekonomik güç tarafından kalan borcun üstelenilmesi ile mümkün olacaktır. Devletimizin borçları ile ilgili olarak karşılaşacağımız sorunları benzer şekilde formalize edebiliriz. Yani borcumuzun milli gelirimize oranının düşük olması borçlarımızın ötelenmesinde ve yeni borçlanmamızda avantaj olabilir ama borçtan kurtulma politikamız olmadığı takdirde ve borç alışkanlığımızın süreklilik arz etmesi durumunda tam bir felaketle sonuçlanması da her zaman risk olarak karşımızda durmaktadır. Mevcut kapitalist küresel emperyal düzeninin borç vermede ki amacının milletleri köleleştirmek olduğu bir Dünya’da; Yunanistan da olduğu gibi hamilik yapacak ve borçtan kurtaracak güçlü müttefik devletler olmadığına göre ülke olarak çok dikkatli olmak zorunda olduğumuzun altını önemle çizmemiz gerektiğini belirtmek isterim.

Evet, bugün için Ülke olarak Yunanistan’ın düştüğü ekonomik krize düşme emaresi kısa vadede gözükmemektedir. Devletimizin IMF ye kredi borcu bulunmamaktadır. Otuz yıllık sürelere kadar varan borçlanma kabiliyetimizin şu an için mevcut olması rahat nefes alabilmemizi sağlamaktadır. Son on yıllık borçlanma verilerine baktığımızda Devletin doğrudan ihtiyaç duyduğu borçlanmaların azaldığını ancak; kefillikten kaynaklanan özel sektör borçlarının ise yüksek oranlarda arttığını gözlemliyoruz. Uluslar arası hukukta kefilliğin de doğrudan borçlanmadan farksız olduğu gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda Yunanistan’a benzer bir ekonomik krizin Türkiye’nin yaşamayacağını kimse iddia edemez.

Son onaltı yıldır Türkiye ekonomisini çökörtecek halkın genelini etkileyecek ekonomik bir kriz çıkmamışsa bu durum emperyal kapitalist düzenin oyuncularının Ülkemizi çok sevdiklerinden veya merhametlerinden dolayı asla değildir. Bu kriz çıkmamışsa R.Tayyip Erdoğan’ın milletten aldığı yüksek oranda ki desteğini Devlet yönetiminde gerektiğinde uluslararası kurum ve kuralları karşısına alma pahasına özgürce attığı ekonomik adımlarından dolayıdır. Zaman zaman kendisinden de duyduğumuz “şirket yönetimi” gibi benzer anlayışla devleti yönetmesi ülkemizi karşılaşabileceği yüksek ekonomik krizlerden koruyabilmiştir. Bugün Dünya ekonomisini ellerinde tutan emperyal kapitalist sistemin oyuncuları kendi menfaatleri söz konusu olduğun da kendi koydukları kuralları bile hiçe saydıkları bir ortamda R.Tayyip Erdoğan da duruma göre ülkemizin menfaatleri doğrultusunda hiç çekinmeden risk üstlenerek tavır alabilmiştir. Bu risktir ki komşumuz İran’la ekonomik ambargoyu baypas edici formüllerle alışılmış ticari teamüllerin ötesinde, Kuzey Irak’taki yapıyı da kullanmak suretiyle uyguladıkları yöntemlerle ciddi boyutlarda Devletimize likidite sağlanmıştır. Bu kaynaklar sayesinde IMF ye olan borcumuz ödenmiştir. Hazine borçlanma döngüsünü rahat bir şekilde sürdürmüştür. Genel kabul görmüş iktisadi kurallara ve elde ki verilere göre ülkemizin nasıl olurda ekonomik kriz yaşamadığını sorgulayanlara hitaben R.Tayyip Erdoğan “At binenin kılıç kuşananın” atasözüyle karşılık vermiştir.

Son onaltı yıllık süreçte IMF borcundan kurtulan Türkiye acaba Devlet tahvili Hazine Bonosu gibi araçlarla yapılan iç ve dış borçlanmalardan kurtulamaz mıydı? Son elli-altmış yıldır Hazine Bonosu, Devlet Tahvili gibi araçlarla Türkiye’ye borç veren Dünyayı yöneten küresel emperyal kapitalist sistemin para babaları bu yolla bizden aldığı faizleri toplasak acaba kaç lira ödemişizdir? Bu yönde bir çalışma yapılsa devasa bir rakam karşımıza çıkacaktır. Özelleştirme politikalarının hızlı bir şekilde yapıldığı tek partili bu dönemde R.Tayyip Erdoğan’ın özel maharetiyle de oluşturulan bu kaynakları da kullanmak suretiyle borçlanma alışkanlığımıza son verilemez miydi acaba? Çok iyi hatırlıyorum rahmetli Necmeddin Erbakan Başbakan olduğu ilk aylarda bizzat kulaklarımla duyduğum bir açıklamasını hiç unutamıyorum: Hazineye ve Merkez Bankasına borçlanmayı durdurmaları için talimat vermeme rağmen ertesi gün ilgili kurumların aynı şekilde borçlanmaya devam ettiğini söylemişti. Hatta aynı açıklamasında dikkatimi çeken diğer bir hususunda Merkez Bankası bilançosunda ki altın stokumuzun ve döviz varlıklarımızın nerde olduğunu sorduğunda yurt dışında ki AB bankalarında olduğu cevabını aldığını da söylemişti.

Bu verileri zihnimde yan yana getirdiğimde Yunanistan benzeri bir borç ödeyememe pozisyonuna düştüğümüz an nasıl bir riskle karşı karşıya kalırız? Osmanlıya son darbe borçlar yüzünden vurulmadı mı? Borç verenler acaba Türkiye’ye ne gibi yaptırımlar koymak ister veya isteklerde bulunur?

Hazinenin aylık borçlanma hareketlerini incelediğimizde borcu borçla ödemekten başka bir tablo çıkmıyor karşımıza. Olur ya bir gün Türkiye’ye borç veren mihraklar Hazinenin bono ve tahvil ihracına olumlu cevap vermediklerini farz edelim. Günü gelmiş borç ödemelerimizi nasıl ödeyeceğiz o zaman? Milli gelirin borcumuza oranının düşük olması bizi ödememiz gereken borçtan kurtaracak mıdır? Devlet imkanları günü gelmiş borcu öz kaynaklarla ödeyebilme maharetini gösterebilecek mi? Yunanistan gibi temerrüde düşerse nasıl çözeceğiz sorunlarımızı?

Devletin varlığına kasteden tehlikenin bir numarasında borçlanma politikasının yer alması gerekmektedir. Mutlaka bu ülkenin borçtan kurtulma politikası olması ve bu politikanın Milli Güvenlik Kitabına girmesi gerekmektedir. Kısa, orta ve uzun vadeli borçlardan kurtulma politikalarımızın olması şarttır.

Oluşturulacak yeni iktisadi kaynaklar; günü gelen borçlarımızı tekrar borçlanarak borç ödemekten kurtarmak için kullanılmalıdır.

Henüz daha tam çaresizliğe düşmeden borç veren mihraklarla masaya oturmak suretiyle günü gelen borçlarımızı tekrar faizle borçlanarak ödemekten vazgeçip ödeyebildiğimiz miktarı ödeyip kalan kısmı dondurup faizsiz bir şekilde ödeme kabiliyetine kavuştuğumuz vakte kadar uzatma yoluna gitmeliyiz.

Devletin borçtan kurtulması konusu siyasal partilerin baş maddesi olarak yer almalıdır. Partiler ve siyasi liderler bu konuda Ülkemizin borçtan nasıl kurtulacağının formüllerini, maharetlerini ve tekliflerini ortaya koymalıdırlar. Yoksa maazallah yarın çok geç kalmış oluruz.

Mali Müşavir & Bağımsız Denetçi

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

7 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

8 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

11 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

12 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

13 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

13 saat ago