Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) verisine göre 2019 yılı ilk çeyreğinde dünyada borçlar 246 trilyon dolara ulaşmış.Bu rakam dünya hasılasının yaklaşık 3 katı.
Amerika’da devletin borcu 22 trilyon doları aşarken vatandaşının borcu ortalama gelirinin yüzde 105’ine ulaşmış.Sadece öğrenci kredileri 1.6 trilyon dolar seviyesinde.
Bu rakamlara baktığımız zaman faizli borç sisteminin dünya ekonomisini nasıl bir duruma soktuğunu görebiliriz.
Yine IIF verisine göre ülkemizde borçların milli gelire oranı ise yüzde 151.
Bu problemi borç yeniden yapılandırmaları ile çözmek mümkün değil.Borcunuz gelirinizden fazla ise bunu ödemek için yemeseniz içmeseniz bile tekrar borç almak zorundasınız demektir.
Durum böyle iken hala palyatif bazı çözümler üretmeye çalışmak başımıza gelecek olanı ötelemek dışında bir şey üretmez.Bu 10-0 mağlup olan bir futbol takımının maçı 1 dakika uzatması için hakeme yalvarması gibi bir şey.
400 milyar TL olduğu resmi verilerden görünen reel sektörün sorunlu borcu var.Bu probleme küresel büyüklüğü 100 milyar doları aşan ”Özel Borç Fonları” çözüm olur demek maçı daha çok gol yiyeceğini bilerek uzatmaya çalışmaktan başka bir şey değil.Bu çözüm önerisinin sonunda vade bitiminde şirketlerimiz çöp parasına bu fonların eline geçer.
Defalarca yazdık defalarca anlattık ve böyle yapmaya devam edeceğiz.Faizli borçlar yeni faizli borçlar alarak ödenemez.
Bu şirketleri bağımsız denetim ve değerleme şirketlerine SPK gözetiminde inceletip kurtarılmaya değecek ve değmeyecek (zombi) olanlarını ayırt etmekle işe başlanmalı.Kurtarılmaya değmeyecek yani kurtarılsa bile kısa sürede aynı duruma düşecek şirketler ayıklanmalı.Bu ayıklama sonucu işsiz kalacak olan insanlara sosyal devlet olarak işsizlik fonundan destek verilmeli.
Kurtarılmaya değecek şirketlerin borçları bunlara ortak olmak yolu ile ödenmeli.Bunun en iyi yolu kurulacak olan fonlardır.Bu çözüm 2008 krizinde dünyada uygulandı.Batmayacak kadar değerli şirketlere devletler borçlarını ödeyerek ortak oldu.
Bu şirketlerin borçlarını ödeyerek ortak olan fonlar gerek BES fonlarına gerek işsizlik fonuna gerekse vatandaşın enflasyona mağlup olmamak umudu bankada tutuğu birikimleri için pırıl pırıl bir çekim merkezi olur.Dünya Altın Örgütüne göre ülkemizde yastık altında tutulan 5.5 ton altın var.Bunun dışında yine yastık altında döviz olarak tutulan birikimler var.Ayrıca yurt dışına kaçırılmış olan birikimler var.
Bu yöntemde amaç iş adamlarını kurtarmak değil firmaları dolayısı ile ülke ekonomisini ayağa kaldırırken vatandaşa birikimlerini değerlendirmek için alternatif sunabilmek.
Bankada parasını enflasyona yenilmemek için tutan vatandaş esas bu tutumun enflasyon yarattığını bilmiyor.Basit bir örnek verelim; yüzde 20 faiz ile paranızı bankaya mevduata yatırdığınız zaman banka bu parayı en az yüzde 25 ile şirketlere kredi olarak veriyor.Yüzde 25 ile kredi kullanan bir şirket malına en az yüzde 30 zam yapıyor.Siz paranızı bir yılın sonunda 120 lira olarak aldığınız zaman bir sene önce 100 lira olan bir ürün 130 lira olmuş oluyor.Yani siz yüzde 20 para kazandım sanıyorsunuz ama aslında paranız yüzde 10 reel olarak azalmış oluyor.
Oysa siz bu 100 liranız ile bir şirkete ortak olmuş olsanız dönem sonunda şirket borç faizi vermemiş olacak ürünlerine zam yapmamış olacak ve karını sizinle paylaşacak.Böylece faizli sistemin çarkları arasında kimse ezilmemiş olacak.
Bu kurulacak olan fonların iyi işleyen bir ikincil pazarı olması çok önemli.Böylece parası olan ve bu fona yatırım yapmak isteyenler ile paraya ihtiyacı olanlar bu ikincil pazarda buluşacaklar.
Ancak olmazsa olmaz olan birinci aşamada kurtarılmaya değecek şirket seçiminde adil olunması.daha önce ifade ettiğim gibi amaç kişileri değil şirketleri kurtarmak.İkinci aşamada bankalara olan borçlar bankaların sorunlu kredilerini varlık yönetim şirketlerine sattığı şekilde büyük indirimlerle ödenmeli.Ülkenin en büyük traktör şirketinin iflas sonrası borçları için 1 milyar 450 milyon liralık arazi,bina ve ekipmanlarının 223 milyon liraya varlık yönetim şirketine satıldığını hatırlayalım.En son aşamada ise söz konusu şirketlerin tam liyakat ile ve şeffaflık ile idare edilmesi temin edilmeli.Sık sık şirketler denetimden geçirilmeli ve denetim sonuçları şeffaf bir şekilde halka açıklanmalı.Bu şirketlerde görev alanların çok dikkatli ve dürüst olmaları kanuni yaptırımlar yolu ile temin edilmeli.
Katma değer üreten, iyi yönetilen ve faiz yükü altında ezilmeyen şirketlerin kısa süre içerisinde ne karlı duruma geçeceğini ve yeni istihdam yaratacağını bilmek için anlı şanlı ekonomist olmaya gerek yok.
Bu katma değer üretmek deyimini bir örnekle açmak istiyorum.Araştırma bana ait değil,rakamlar tam doğru olmayabilir ancak bize bu deyimin ne anlama geldiğini anlamak için çarpıcı.5 dolarlık bir demir at nalına dönüşürse 12 dolar,iğne yapılırsa 3500 dolar, saat yayı sistemine dönüşürse 300.000 dolar oluyor.İşte katma değer üretmek buna deniyor.
Gelelim yine kötü planlama ve hesapsız büyüme neticesinde sıkıntıya düşmüş olan inşaat sektörünün yaramaz çocuklarına.İnşaat sektörünün sadece ülkemizde değil tüm dünyada ekonomiye yapabileceği katkı yadsınamaz bir gerçek.Yapılan her yeni inşaat 200’den fazla alt sektöre katkıda bulunuyor ve istihdam içinde çok önemli bir sektör.Ancak 800 bin ile 1 milyon arasında satılmayan konutun devlet tarafından kurulacak fona cari fiyatlarla devredilmesi fikri gerçekten ilginç bir fikir.
Siz hesapsız,kitapsız,plansız,programsız bir ticari faaliyet göstereceksiniz sonrada elde kalanları 80 milyonun verdiği ve vereceği vergiler ile kurulacak fona devretmek isteyeceksiniz hem de cari fiyatlardan.
Evet bence de bir gayrimenkul fonu kurulmalı ve satılamayan konutların bir kısmı bu fon tarafından satın alınmalı.Ancak bu işlem yine sorunlu kredileri olan şirketlerin çözümü gibi olmalı.Bağımsız denetim ve değerleme şirketleri tarafından SPK gözetiminde yapılacak titiz bir çalışma ile devralınmaya değer konutla belirlenmeli.Bu konutlar cari fiyatlarla falan değil büyük indirimlerle kurulacak olan fon tarafından satın alınmalı.
Bu fon Gayrimenkul Sertifikası ihraç edebilir.Bu sertifikalar yine iyi çalışan bir ikincil piyasada işlem görebilir.Böylece taksitle ev almak isteyen vatandaş faizsiz bir şekilde bu sertifikalardan yeterince alırsa ev sahibi olabilir.Yeterince alamasa bile aldığı sertifikaların zaman içindeki değer artışı ile parasını değerlendirme imkanına sahip olabilir.
Ayrıca bu Gayrimenkul Fonu görünürde değil gerçek SUKUK (kira sertifikası) ihraç ederek vatandaşın bu menkullerin kira gelirlerine ortak olmasını temin edebilir.Yine bu fon dünyada özellikle Ortadoğu’da gayrimenkul yatırımı yapmak isteyen fonlara pay satabilir.
Ayrıca inşaat sektörünün gelecek yatırımları kontrol altına alınmalı.Sadece İstanbul’da kayıtlı 60 bin müteahhit firma var.Bu rakam Avrupa kıtasının tamamında 25 bin,ülkemiz ile aynı nüfusa sahip Almanya’da 3 bin.En çarpıcısı ise Türkiye genelinde 330 bin müteahhit firma var.Yani Avrupa’nın 13 katı.Plansız,programsız,hesapsız,kitapsız ticaret dediğim işte tam bu.
11. Kalkınma Planında tüm bu bahsettiğim çözümlerin ayak izleri var.Eğer İstanbul’un Faizsiz Finans Merkezi olmasını gerçekten istiyorsak işte şimdi tam zamanı.
Gerçekleri kalbimiz ile kavrayalım,gözlerimiz ile görelim,kulaklarımız ile duyalım.Aksi takdirde ülkemizde en zengin yüzde yirminin toplam gelirden aldığı yüzde 47.4 payın karşısında en yoksul yüzde 20 ‘nin yüzde 6.3 aldığı ve gelir dağılımı eşitsizliğinde Avrupa’da ikinci olduğumuz gerçeği değişmeyecek.
Ömer Mahmut KUZANLI
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi