islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
35,2200
EURO
36,8076
ALTIN
2.978,14
BIST
9.737,96
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
12°C
İstanbul
12°C
Hafif Yağmurlu
Salı Çok Bulutlu
14°C
Çarşamba Çok Bulutlu
12°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
10°C
Cuma Hafif Yağmurlu
9°C

BOSTONLU BAYAN EVANS

BOSTONLU BAYAN EVANS
16 Aralık 2024 09:03
A+
A-

(Yaşanmış bir olayın hikâyesidir.)

Yıllar önce, güzel bir öğleden sonraydı. Birçok adamın yapımında çalıştığı Titanik adındaki yeni bir gemi, Amerika’ya gitmek üzere İngiltere’den ilk yolculuğuna çıkmıştı. Gemideki her şey yeni, temiz ve kaliteliydi. Yolcuların bir kısmı zengin tabakadandı. Onlar, geminin üst katındaki geniş ve konforlu odalarda oturuyorlardı. Diğer kısmı ise geminin alt katındaki ikinci mevkide seyahat ediyorlardı. Titanik, iki gün boyunca yolculuğa normal bir şekilde devam etti. Yolcuların tümü, gemideki yolculuklarından memnun ve dolayısıyla mutluydu. Bütün gün hava güneşli olmasına rağmen şiddetli bir soğuk vardı. Geminin içinde ise hava gayet güzeldi ve soğuğun etkisi hissedilmiyordu. Ertesi gece, hava daha da soğumuştu. Yolcular birbirlerine, “Soğuk bir mevsimde bulunmadığımız halde, neden hava bu kadar soğudu?” diye soruyorlardı. Onların bu sorularına, çeşitli cevaplar veriliyordu. Su çok soğuduğu zaman sertleşerek buz haline gelir. Denizde oluşan bu tür buz parçaları çok büyüyünce -iceberg- denilen buz dağı olur. Buz dağlarının az bir kısmı, suyun üzerinde görülür. Fakat büyük kısmı ise suyun altında bulunur ve dışarıdan net bir şekilde görülmez.

Buz dağları, yılın soğuk günlerinde suyun içinde kocaman dağlar halinde bulunur. Sıcak mevsimler geldiği zaman, buz dağları parçalar halinde bölünerek suyun üstüne yayılır. Büyük buz dağlarının bölünerek böyle parçalar halinde etrafa yayılmalarına ice-fild yani buz tarlası denir. Titanik, böyle bir buz tarlasının içerisine girmiş bulunuyordu. Her gemide, geminin en üst yerinden etrafı gözetleyen bir gözcü bulunur. Bu gözcü, çevreyi ve diğer gemileri herkesten önce görür. Hava karanlıktı ve ışık yoktu. Buna rağmen Titanik’teki gözcü, yakınlarda bulunan bazı buz dağlarını fark edip görmüştü ve işin ciddiyetini tahmin ettiğinden dolayı, başka bir yetkiliye seslenerek haber vermişti. Fakat artık çok geçti. Titanik’e bir şeyler çarptı ve kısa bir süre sonra Titanik, buz dağlarının arasına sıkışarak hareket edemeyecek bir şekilde durmuştu. Buz dağlarından biri, Titanik’e iyice yaklaştıktan sonra, alt tarafı Titanik’in alt kısmına çarpmıştı. Gemide büyük bir delik açılmıştı ve gemi su almaya başlamıştı. Yolcuların derhal odalarını terk ederek geminin üst tarafına çıkmaları istenmişti. Yolcuların çoğu, kısa bir süre içerisinde odalarını terk etmişti. Fakat bazı yolcular, hâlâ işin farkında olmadıkları için “Ne oldu?” “Gemi niçin durdu?” gibi sorular sormuşlardı. Erkekler, gemide bulunan cankurtaran sandallarını gemiden denize indirerek, kadın ve çocukların onlara binmeleri için yardımcı oluyorlardı. Olayda yakınlarını kaybeden hayli kişiler vardı. Bazı çocuklar annelerini veya babalarını kaybetmişlerdi. Anne-babalar çocuklarından veya birbirlerinden ayrı düşmüşlerdi. Hava hem karanlık hem de çok soğuktu.

Çevrede, hiçbir ışık görünmüyordu. Geminin içi kısa süre içerisinde su ile dolunca geminin ışıkları da sönmüştü. Çok geçmeden büyük bir buz dağı, beyaz bir kaya gibi geminin bir tarafının üstüne çökmüştü. Geminin kenarının üstüne çıkan bir kadın, iki çocuğunu cankurtaran sandalına bindirmek için telaşlanıyor ve büyük bir korku yaşıyordu. Cankurtaran sandalı, gemiden henüz ayrılmıştı ve içi, ölümden kurtulmaya çalışan insanlarla doluydu. Kadın, iki çocuğunu cankurtaran sandalına bindirmişti fakat yer kalmadığı için kendisi binememişti. O, kaldığı yerden sandaldaki insanlara şöyle sesleniyordu: “Lütfen! Lütfen bana bir yer açın ve beni de sandala alın! Benim çocuklarım sandaldalar. Onlardan ayrılamam, onlarla beraber gitmem gerekir!” Cankurtaran sandalındakilerden bazıları kadına, “Sandalda yer yok. Daha fazla insan alırsak sandal batar ve ondaki insanların tümü boğulur” diye cevap vermişlerdi. Kadın yine, “Çocuklarımla beraber gitmem gerekir! Onlardan ayrılmamalıyım! Beni almanız gerekir!” diye bağırmıştı. Korku ve dehşet içerisinde olan çocukları, annelerinin bu çığlıklarını duyunca ağlamaya başlamışlardı ve “Anne! Anne!” diye bağırmaya başlamışlardı. Cankurtaran kayığında, Bayan Evans diye Bostonlu genç bir bayan vardı. Onun esas adını kimse bilmiyordu. Evans, onun soyadıydı ve kendisi bekârdı. Gemidekilerin, onun hakkındaki bilgileri ancak bu kadardı. O, memleketi olan Boston’a gidiyordu. Batmakta olan gemideki anne ile cankurtaran kayığındaki çocuklarının bu çığlık, feryat, figan ve ağlamalarını duyan Bayan Evans, kayığın kenarına doğru ilerledi ve kayığı yönetenlere, “Gemiye dönmem için bana müsaade edin! Bu çocukların annesi olan kadını benim yerime alın. Onun küçük çocukları var. Ben evli değilim ve benim çocuklarım yok!” demişti. Kenardaki adam Bayan Evans’a, “Bildiğin gibi gemi batacak.” demişti. Bayan Evans, “Evet, bunu biliyorum” diye cevap vermişti. Herkes telaş ve heyecan içerisinde bulunduğu için fazla konuşmaya yer vermemişler, cankurtaran kayığındakilerin yardımı ile Bayan Evans kayıktan gemiye geçirilmiş ve çocukların annesi de kayığa indirilmişti. Kayık, büyük bir hızla gemiden uzaklaştırılmıştı ve kısa bir süre sonra Titanik büyük bir gürültüyle batarak sulara gömülmüştü. Birkaç saat sonra Carpathia adında bir gemi, yardım için olay yerine gelmişti. Bazı insanlar, hâlâ suda yüzerek canlı kalmaya çalışırken cankurtaran kayıklarında olanlar da soğuktan tir tir titriyorlardı. Carpathia Gemisi ile yardıma gelenler, suda ve kayıklarda canlı olarak bulunan herkesi kurtarmıştı ama Bayan Evans kurtulanlar arasında yoktu. Hiç kimse, bir daha Bayan Evans’ı görememişti. Eğer bugün Boston’a gidip Bayan Evans’ı sorarsanız, onu hatırlayan pek kimse çıkmaz. Fakat o, Amerika’nın büyük bir kadınıydı. (F. M. Mainwaring, Looking at Life, Logman, London 1981, s. 4 vd; M. Yaşar Kandemir, Elma Suyu, Çelik Yayınevi, İstanbul 1993, s. 43 vd.; Nurettin Turgay, Arap Edebiyatında Kısa Hikayecilik, Tibyan Yayıncılık, İzmir 2015, s. 76 vd.).

NURETTİN TURGAY 

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.