Mirat Haber’de, seçtiğimiz haberlere İslam açısından yorum getirmeye çalışıyoruz, işte size yorum getirilmesi gereken bir haber: Halk şeriati ister mi?
Haberi okuyalım:
“ Fatih Erbakan’ın Amerika’da yaşayan kız kardeşi, babasından kalan miras payının kendisine eksik verildiği gerekçesiyle Fatih Erbakan hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Erbakan’ın ‘şeriat’ istediği iddiaları konuşulurken, kardeşi Zeynep Erbakan ile yaşadığı miras anlaşmazlığı yeniden gündeme geldi.
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan‘a ait olduğu öne sürülen “Şeriatı halk istiyor. Halkımıza soralım bakalım istiyorlar mı şeriatın gelmesini?” ifadelerine ilişkin Yeniden Refah Partisi’nden yalanlama geldi. Açıklamada “Görsel ve yazılı medyada Genel Başkanımız Dr. Fatih Erbakan’a aitmiş gibi gösterilmeye çalışılan ifadelerin Genel Başkanımızla ilgisi bulunmamaktadır. Yalan haberlerle ilgili hukuki süreç başlatılacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur” ifadelerine yer verildi.”
GENEL DURUM VE PARTİLER
Ülkemizde, Osmanlının yetiştirdiği batıya tapar son nesli eliyle kurulmuş olup sistem olarak bütün şiddetiyle devam eden İslam karşıtı baskıcı, dışlayıcı ve ötekileştirici laik bir düzen var.
Partiler yürürlükteki Laik yasalara göre kuruluyor. Şeklen de, ruhen de, Şerîate karşı olmak durumunda. Garip başlayan İslam, ilk dönem garipliğine düşürüldüğü için İslam Şerîati’nden kaçılır oldu.
Büyük çoğunluğu karanlıkta olan İlahiyatçılar ve siyasilerin, Şerîat denildiğinde Laiklik İlahı’ndan ödleri kopuyor ve kaçıyorlar.
Ama ne gam. Kaçanlar, onu tanımadıkları için ona yüreğiyle iman edemeyen modern münafıklar/bilinçsiz Müslümanlardır.
ŞERÎAT NEDİR?
Şerîat İslamdır; İslam’ın toplumsal hayatı yönlendiren yasalarının bütünüdür; İslam’ın hukuk düzenidir. Bu tanımları içinde Şerîat İslam’ın bütünü veya bir bölümüdür.
Böyle iken bu millet şerîati iste(ye)mez. Bunun başlıca üç sebebi var:
1.) ŞERÎAT BİLİNMİYOR
Şerîatin ana kaynağı Allah’ın kitabı Kur’ândır. Milletimizin bir kısmı Kur’ânı anlamadan okuyor; Kur’ân yasaları bilinmiyor. Bu durumu, tanığı olduğumuz olaylarla örneklendirelim.
a.) İmam hatip kökenli olup yüksek yargı üyesi olan hukukçularımızın, Kuranın, “geride eşi ve çocuklarını bırakarak ölen kişinin ana babasına mîrastan altıda birer pay çıkardığını” bilmediğini gördük.
b.) Bir arada bulunan otuz kadar ilçe müftüsünün Kur’ânın koyduğu, ”kocası ölen kadının evlenebilmesi için dört ay on gün iddet beklemesi kuralının” cahili olduğuna tanık olduk.
c.) Arafat’ta yaptığımız ve Hz. Peygamberimizin Veda hutbesindeki Faizle ile ilgili buyruklarını, ilgili Kur’ân âyetleriyle birlikte açıkladığımız konuşmamızı dinleyen iş adamımız, konuşmamızı beğendiğini dile getirdikten sonra şöyle demiştir: Hocam! Faiz konusuna girerek keşke siyaset yapmasaydınız.
Verilen örneklerde görüleceği üzere böylesi bir karanlık cehalet döneminde yaşıyoruz.
2.) ŞERÎAT YAŞANMIYOR
Eğitimde, hukukta ekonomide… Toplumsal hayat ve sanatta İslam yaşanmadığı gibi, İslam ile çelişen ve çatışan bir hayat dayatılmıştır. Azınlıklara verilen ve ahval-i şahsiyye denilen evlilik boşanma ve miras gibi haklar bile zalimce gasp edilmiştir. İnsanımız Batıdan tercüme edilen kanunlarla oluşturulmuş yaşama mahkum edilmiştir. Halkımız İslam’ı sosyal, ekonomik ve hukuki hayatta görememiş ve yaşayamamıştır. Nelerden mahrum edildiğini de bilmiyor.
3.) ŞERÎAT YERİLİYOR ve MÜMİNLERİ MAĞDUR EDİLİYOR
Şerîat bir asırdır yerilip aşağılanıyor.
Evet, bir asırdan beridir İslam, yönetimin her kademesinde ve eğitimin her merhalesinde Şerîat adı altında yerilmekte ve jakoben laik zalimler tarafından aşağılanmaktadır. Üstelik Şerîat’e fiilen talip olunması Anayasal suç haline getirilmiştir.
Bu satırların yazarı olarak defalarca Ağır Ceza ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinde laikliği ihlalden yani şerîati talep etmiş olmaktan yargılandım.
İSLAM’I BİLDİREN VE ONA ÇAĞIRAN DA YOK
Milletimiz İslam’ı bilmiyor, bilmediği ve imkân verilmediği için de yaşayamıyor. Üstelik yeriliyor ve mağdur ediliyor. Bize özgür laikliğin neleri hedef aldığından ve neleri kaybettirdiğinden habersiz.
İşlam Şerîati’nin örneğin eğitimde, hukukta , ekonomide ve sanatta nasıl bir devrim yapabileceği hakkında bildirimde bulunan da yok. Diyanet’in, ilahiyatların ve tarikatlerin böyle bir meselesi hiç olmadı.
ŞERÎAT ADINA GÖRÜLENLER
Milletimizin önüne çıkanlar ve çıkarılanlar ya tarihselci ilahiyatçı ve tarikat insanı görünümlü cübbeli sarıklı şekilci şarlatanlar veya tarihin derinliklerinde kalmış Kur’ân ve Şünnet’le çelişkili içtihatlar ve bunları din diye savunan medrese bakiyeleri. Ya da tek tip hutbelerle laiklik çizgisinde iğdiş edilerek anlatılan Diyanet İslam’ı.
Bir de İslam karşıtı Kamalist Solun cehaleti ve yaygarası var. Onların önemli bir kısmı İnadi Kâfir ise de bir kısmı da bilmediği şerîate karşı. Onlar aslında Şerîat’e değil de İslâm Şerîati diye nitelenen olumsuzluklara karşıdır.
Bir diğer anlatımla onlar; “İlim ve tekniğe karşı tutucu ve karanlık fikirlere, babadan oğula geçen fert ve zümre istibdadına, kadına hak ve hürriyet tanımayan katı dogmalara, sömürücü kişi ve düzenlere karşı sabrı ve kanaati öneren öğütlere, yakan yıkan fikri prangaya vuran ve hürriyeti kısıtlayan cihad ülküsüne, insan doğasıyla çatışan ilkel ceza yasalarına, sıkıcı ve bunaltıcı dinî merasimlere, yaşama arzularını körelten felçli emirler ve yasaklara…” karşıdır. Bunlar zaten şeriat değildir, değildir de bunu da bilmezler.
ŞERİATİ İSTEYEN BULAMAZSINIZ
Hulasa yüz yıldır yapılan tahribat, yüreklere salınan korkular ve maaşlara bağlanan mideler-kafalar sebebiyle artık Diyanet müftüleri, ilahiyat akademisyenleri, tarikat şeyhleri ve müritleri ve dahi siyasiler arasında bile Şerîati isteyecekleri pek bulamazsınız. Biz de var olduğumuza göre genel kuralı bozmayacak istisnalar elbette ki vardır.
Ana hakikat şudur: Şerîat bunların isteyemeyeceği kadar yücedir, ona talip olamazlar…
GAZİNİN AÇTIĞI YOLDA DEĞİL CENNET’E GİDEN YOLDA
Fakir milletimizin yüksek maaşlı 1071 sanatçısının seslendirdiği marş eşliğinde “Gazi’nin açtığı bu kutlu yolda” yürümek varken Şeriat de ne oluyor denebilir -ki bu elfaz-ı küfürdendir- Biz Rabbimizi dinler ve Onun şerîati ile rızası ve Cennetlerine yürürüz:
“Sonra ey yükümlü insan, seni de bütün peygamberlerin bir sancak gibi elden ele taşıdıkları bu dinde yeni bir hayat ve hukuk düzeni, bir şeriat ile görevlendirdik. Ve hepinizi, kıyamete kadar insanlığı aydınlatacak bu yasalara itaat etmekle yükümlü kıldık. O halde, sen ona tabi ol, ilâhî hükümleri reddeden cahillerin arzu ve heveslerine uyma.”
Çünkü onlar, Allah’ın vereceği cezaya karşı sana en ufak bir fayda sağlayamazlar. Öyleyse, sakın onların dostluk vaatlerine güvenme. Onlarla siyasi ittifaklara girme. Unutma ki, zalimler ancak birbirlerinin dostları ve koruyucularıdır. Allah’a isyandan sakınan o muttakilerin dostu ise, yalnızca Allah’tır. (Casiye 45/18,19)
ALİ RIZA DEMİRCAN