islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,2788
EURO
37,1165
ALTIN
3.063,75
BIST
8.945,80
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Az Bulutlu
18°C
Cumartesi Çok Bulutlu
16°C
Pazar Hafif Yağmurlu
16°C

Bülent Şakar: Uyanmak için okumak şart!

Bülent Şakar: Uyanmak için okumak şart!
2 Mart 2021 13:14
A+
A-

Yayınevleri kültür ve sanat dünyamız için önemli kurumlardır. Teknolojinin zirve yaptığı bir dönemde yayıncı olmak hayati bir öneme sahiptir. Zira yazarları ve kitapları okurla buluşmasını sağlayan köprü yayınevleridir.  Yeni bir yayınevi olan Muhayyel Yayınları güzel kitapları okurseverlerle buluşturuyor. Bizde bu vesileyle Muhayyel Yayınları Editörü Bülent Şakar ile yayınevinin misyonu ve kitaplar hakkında konuştuk. Bülent Şakar, “Kitap okumayan toplumlar, üretemeyen tüketici toplumlardır” dedi.

Röportaj: Ziya Gündüz   

Muhayyel Yayınları ne zaman ne için kuruldu?

Muhayyel Yayınları 2018 Kasım ayında kuruldu. Yayın evimizin kuruluş amacı tamamen ticari bir kazanç üzerine kurulmadı. Aslında benim çocukluk hayalimin gerçeğe dönüşmesidir. İslami çizgide yayın yapan birçok yayın evi olmasına rağmen biz Muhayyeli şu açıdan kurmayı önemli gördük. İbn-i Haldun “İlim bir kuyu, tartışma ise onun kovasıdır,”der.Yaşadığımız coğrafyanın ilim kuyusu çoktan kuruldu. Bu yüzden tartışmayı unuttuk.Oysa bizim ilim ve kültür medeniyetimiz batıya karşı değil, batıya kendi kültürünün yeniden yorumlayarak;İbn Rüşd’ün “Muhallim-i Sani” olarak anılması, Aristo’nun eserlerini yeniden yorumlayarak batıya okutmayı sağlamıştır. Oysaİbn Rüşd’ten önce batı aklı Aristo’nun eserlerini okuyup anlamaktan ve idrak etmekten yoksundu. İlim bir toplumu terk edince,o toplum izzetini ve onurunu kaybeder. Zihnen ve bedenen köle bir toplum halini alır. Hikmetin terk ettiği toplumlar tüketici yığınlar olur. Üretici toplumların gönüllü tüketici köleleri olurlar.

Bugünkü hali ahvalimiz böyle değilmi? ilimle yoğrulmayan toplumlar tartışmanın ve istişarenin olmadığı retçi toplumlar halini alırlar. Retçi toplumlar ilim ve hikmetten yoksun oldukları için bir süre sonra dünya kültür ve harsını kendilerinin inşa ettiklerini zannederler. Oysa bizim kültür ve medeniyetimiz redde dayalı kültür değildir.İbn Rüşd redde dayalı Aristo’yu batılılara yeniden okutmadı. Öyle ki İbn Rüşd Aristo’yu yeniden şehrettiki batılılar bugünkü Avrupa medeniyeti dediğimiz medeniyetin doğuşuna en büyük katkıyı İbn Rüşd okuyarak sağlamışlardır. Biz retçi kültürle ilmin kuyusunu taşlarla doldurduk sarkaç kuyuda kaldı. Tartışmalarımız boş ilimden yoksun hamaset duygularının savaşçısı durumundayız.

Akletmek Müslümanlar tarafından terk edildi. Bu yüzden zelil bir hale düştüler. Akletmek sadece kendi kovamızdaki ilimle değil, başka milletlerin ilim ve kültürüyle ile harmanlayıp yeni söylemler yeni ilim ve hikmetler ortaya koyabiliriz. Muhayyel Yayınları bu ilimsizliğin hikmet yoksunluğunun topluma hâkim olduğu bir dönemde ilim ve hikmetin kalplerimizden ve akıl dünyamızı terk ettiği günden beri merhametsizlik kalplerimiz çepeçevre kuşattı ve hikmet ilimsizlik bizi bilgisizliğin kölesi haline getirdi. Fakat bizim bundan haberimiz yok yine İbni Haldun şöyle der: “Merhamet masum olduğu için her kalbe misafir olmaz.” İlim ve hikmetin ret ettiği kalp masum olmadığı için merhamet coğrafyası bir anda zülüm coğrafyasına dönüştü. Muhayyel Yayınları doğu ve batı ekseninde değil nerde insan varsa bilgi ve hikmete bir katkı sunuyorsa onu kendi insanımızla buluşturmayı hedefleyerek kuruluş bir yayın evidir.

Muhayyel Yayınlarının misyonu ve vizyonu hakkında bilgi verirmisiniz?

Karl Marxşöyle der: “Kapitalizm,gölgesini satamadığı ağacı keser.”Kapitalizm doğuşuyla birlikte bilgi metalaşınca dünya para kazanmak için ürettiği bilgi ile hikmetten yoksun olduğu için insanlığı yok edecek silah sanayinin gelişimine katkıda bulundu. Oysa kapitalizm insanı anlamadığından veya anlamlandıramadığından insanda var olan bilgi ve hikmetle bir değer konum verilmedi. Kapitalizm insanın değerini bilgi ile değil parayla kıymetlendirmeye çalıştıkça dünya zengin aç gözlü paralı cahillerle övünür hale geldi. Muhayyel Yayınları olarak insanın değeri para ile değilde bilgi ve hikmetle kıymetlendirerek yola çıkmıştır. Doğuda, batıda, kuzey ve güneyde insanlık adına bilgi ve hikmeti yaşatacak çığır açacak eserleri ülkemiz insanıyla buluşturmak için daha çok tercümeye dayalı ilim yayın evi olarak yola koyulduk.

Aristo’nun deyimi ile “Boşuna kendinizi kandırmayın, sürekli yaptığınız şey ne ise siz o’sunuz.” Bizde sürekli bilgi ve hikmetin insanlara ulaşımında yol ve köprü olarak deyip akademik çevreye yönelik daha önce yayınlanmamış olan eserleri bulup onlarla buluşturmayı misyon edinmiş bir yayıneviyiz. Muhayyelin amacı topluma öncülük eden gerçek entelektüellerin eserleri ile toplumda okuyan düşünen üretmek isteyen insanlarla buluşturmaktır.İbn Rüşd’ün deyimi ile yayın evimizin misyonunu ve vizyonunu anlatmaya çalışırsak daha anlaşılır olacağı inancındayım. “Yumurta dıştan bir güçle kırılırsa yaşam son bulur,içten bir güçle kırılırsa yaşam başlar;zira sahi dönüşümler hep içten gelir.” Bizim yayın evi olarak içten bir güç olan bilgi ve hikmet yumurtasını kırıp yeniden medeniyetimizi canlandırmaktı. Dıştan gelen dayatma bilgilerle taklitçi bir zihniyet yetiştirmeye katkı sunan bir yayınevi olmayacağız.

Şu ana kadar hangi kitapları çıkardınız?

2019 Ocak ayında dünyada alanında yazılmış tek kitap olan Karl Rosenkranz’in ‘Çirkin Estetiği’Almancadan Mustafa Özdemir hocanın çevirisi ile okuyucu ile buluşturduk. Daha sonra George Sarton’nun Fransızca eseri olan ‘Leonardo da Vinci’yi Yavuz Unat hocanın çevirisi ile yolumuza devam ettik. Ardından çıkardığımız eseri sıralarsak; İbni Cezeri, İbn el-Heysem ile doğudan ve batıdan bilgi ve teknolojide çığır açmış bilim adamlarından oluşan bilim tarihi külliyatını 10 kitap ile tamamlamayı düşünüyoruz. Yine Türkiye’de ilk kez yayınlanan sanatçı ve düşünür Nihat Yılmaz’ın şiirsel çevirisi ile Gyula Germanus’un “Hilal’in Solgun Işığında Doğu’nun Büyüsü” tarih kitabını okuyucu ile ilk kez buluşturduk. Jules Payot’un “İrade Eğitimi”ni, yine Türkiye’de ilk kez tercüme edilen Fenelon’un “Kızların Eğitimi”, George Sarton’un Fransızcadan çeviri eseri olan “Bilim Tarihi Araştırmalarında Yöntem” kitabı ile çevirilerimiz devam etti. Ardından İnan Kayacıoğlu’nun “Cumhuriyet Dönemi Türkiye’sinde Bilim”, Remzi Demir’in “Osmanlı Epistemisini Anlamak Çatışma Kuramı”, Talip Demir’in “Din ve Tıp” kitabıyla “Seküllerleşme Perspektifinden Bir Yaklaşım” ile yeni bir bakış açısı getirmiş olduk. Yine Remzi Demir’in “Türk Felsefesi’nin Doğuşu” ile Yunus Emre kitabını, İbn Hazm’ın “Peygamberlerde İsyan Ahlakı” kitabını Nurullah Gülsever’in çeviri ile çevirilerimiz devam etti. “Türkiye’de Mikro Biyolojinin Gelişimi” Emre Karacaoğlu’nun “Bakteriyolojihane-i Şahane” kitabı takip etti. İnan Kalayıcıoğuları’nın “İbrahim Müteferrika ve Yeni Bilimin Türkiye Girişi”, Emre Kundakçı’nın “Tercüme-i si Fasl fi’t-Takvim” kitaplarıyla Muhayyel Yayınları bünyesine yerini alan kitaplarımız. Ayrıca Muhayyel Yayınları’ndan çıkan Çirkin’in Estetiği İstanbul Üniversitesi’nde doçentlik tezinde kaynak olarak kullanılmaktadır.

Kitaplarınıza ilgi ne durumda?

Biz yeni bir yayınevi olmamıza rağmen ilk çıkardığımız eserden başlayarak kitaplarda okuyucun yoğun ilgisi ile karşılaştık. Muhayyel Yayınları, herhangi bir kuruluş vakıf dernek sivil toplum kuruluşu ve cemaat desteğiyle kurulmuş bir yayınevi değildir. Bu yüzden okuyucu kitaplarımızla reklamsız aracısız sadece dağıtım yoluyla haberdar olmaktadır. Her çıkan yeni kitap bir sonraki kitabın tanıtımını yapmaktadır. Yayın evimizin kitapları daha çok araştırmaya ve kaynakçaya dayalı olduğu için daha çok akademik çevrede ilgi alaka görmektedir.

Çeviri eserleri basarken nasıl bir yol izliyorsunuz?

İlk önce alan araştırması yapıyoruz. Sonra belirlediğimiz eserleri daha önce basılıp basılmadığınadikkat ederek eserlerimizi yayınlamış oluyoruz. Yayınladığımız eserleri okuyucu ne gibi bir fayda sağlamış olabileceğini göz önünde bulunduruyoruz. Eserin belirlenip telif ve çeviri,matbaa aşamasına kadar olan işlemler editör olarak bana aittir. Dizgi mizanpaj matbaa aşaması ve kitabın raflarda yerini alması sürecide Ramazan Dündarkaya’ya aittir.

Yayınevinin yeni projeleri hakkında bilgi verir misiniz?

Yayın evimizin yeni projelerinden bahsedersek okuyucuya şöyle bir bilgi verebiliriz. Nisan ayı ile birlikte Fransız Müsteşrik Henri Laoust’un eseri olan İbn Teymiyye kitabının ilk cildini yayınlamayı düşünüyoruz. 2. cildini ise mayıs ayı sonlarında okuyucu ile buluşturmayı düşünüyoruz. Bu yıl içerisinde yayınlamayı düşündüğümüz ve çeviride olan kitaplarımız ise History Of The Conflict Between Religion And Science ile birlikte sekiz kitabımız var. Bunların isimlerini okuyucularımız sitemizden bakarak takip edebilirler.

Bir yayıncı ve editör olarak Türkiye’de okuma konusu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir yayıncı ve editör, şair, yazar olarak çok zor bir soru sordunuz. Bu sanırım bizim Selçuklular’dan sonra en büyük sorunlarımızdan birisi… Osmanlı’da bir sorun olarak gözükse de Osmanlı’nın duraklama dönemiyle başlayıp; Cumhuriyetle zirve yapan kitap okumama alışkanlığımız devam etmiştir. Biz eğer Japonlar gibi kitap okumayı bir kültür haline getirmiş olsaydık, İmparatorluk kolay kolay dağılmazdı. Kitap okumayan toplumlar üretemeyen toplumlar oldukları için tüketici toplum haline gelirler. Edmund Burke’nin deyimiyle;“Düşünmeden okumak, hazmetmeden yemeye benzer.” Bizim okurlarımız bilgiye alma üzerine değil okuduğumuz eserin içinden çıkmış toplumu kültür, taklitçi batılaşmaya dayalı taklitçi toplumlar ahlaken namuslu olmayan toplumlar olup ortaya çıkarlar. Denis Diderot;“Ömrünün 4/3’ü okumakla geçiren muhakkak namuslu olur.” der.

Konfüçyüs;“Ne kadar meşgul olduğunu düşünürsen düşün okumak için zaman ayırmıyorsan cahilliğe teslim olursun.” Bizde okumak boş zamanı değerlendirmektir. Oysaki okumak boş zamanı ortadan kaldırıp, düşünmek için zaman ayırmaktır. Okumak,yaşadığımız toplumun dini olan ilk emrinin ‘oku’ olmasına rağmen, biz okumayı zamandan arta kalan günde otuz dakikayı geçmeyen beyin yorgunluğuyla okuduğumuzu sandığımız eylemdir. Bu yüzden Goethe’ye kulak vermek gerekirse; “Hangi okuyucuyu mu isterim, en bağımsızını; beni, kendini ve dünyayı unutup yalnız kitabın içinde yaşayanı.” Okumayı biz kıymetli bulmuyoruz. Kıymetli bilmememizi Cemil Meriç güzel bir şekilde özetlemiş;“Kıymet bilmeyen milletlerde kıymet yetişmez ve kıymet yetişmeyen milletlerin kıymeti olmaz.” Düşünüyorum da biz Gazali’den sonra yani Selçukluların yıkımıyla kitap okumada düşünür yetiştirmede her alanda geriye doğru bir kısırlaşma yaşadık. Bugünkü üniversiteleri Selçuklu medreseleriyle modernize ederek eğitim hayatında yeni bir şey ortaya koyamadık. Okumak uysal ve itaatkâr olmak için değil, haksızlığa bilinçli bir eylem haline başkaldırmak için okunur.YineÜstad Cemil Meriç, “Bir kitap önce tadılmak için okunur, sonra eleştirmek için.”Maalesef okullar kitap okumayan öğretmenler tarafından eğitim verilmektedir. Biz hala kitap okumanın anayasal bir suç olduğu ülkede yaşıyoruz.Ülkemizin dışındaki toplumlarda öğretmenlik tüm bölümler arasında en yüksek puana sahipken bizim ülkemizde eğitim fakülteleri öğrenci tercihlerinin kazanamasam bari bir eğitim fakültesine yerleşeyim mantığına sahip.Öğretmenlik duygusu yoksunluğundan habersiz insanların tercih ettiği bölümlerdir.“Okumak iki ruh arasında aşikâre bir mülakattır.” diyen Cemil Meriç ile bu soruya cevap vermiş olalım.

Okuma bilincini yaygınlaştırmak için ne yapmak gerekiyor?

Bu aslında yayıncıların probleminden çok eğitim kurumlarının problemidir. Hatta daha ileriye gidersek milletçe büyük bir problem olan teknolojinin gelişimi ile ellerine akıllı telefon ve tabletlerin verildiği; daha ilkokul yaşlarındayken çocuk masalları, öyküleri yerine Youtube kanallarından açmış olduğumuz çizgi filmler ile çocukların beyinlerini anlamsız batı kültürü ile yetiştirmiş ebeveynlerin de problemidir. Bugün ülkemizde bulunun vatandaşlarımızın evinde en az 6-7 raftan oluşan bir kütüphane var mıdır acaba? Biz gözlerimizi hayatta belki bir defa bile kullanmayacağımız porselen tabak ve bardakların süslediği vitrinlerle yetişmiş çocuk nesiliz. Böyle bir nesilden nasıl kitap okumayı en büyük eyleme dönüştürecek eğitimcilerimiz olmasını bekleriz. Milli Eğitim Bakanlığı ödev için kitap okumak değilde düşünmek,makale ve şiir yazabilmek için okumayı bir eylem haline getirmeyi başarabilirse biz o zaman tüketici kölelikten üretici efendiliğe geçmiş oluruz.

İlerleyen dönemde yayın evinizde kültür söyleşileri olacakmı?

1994 ile başlayan 2000’lerde son bulma noktasına gelen kültür söyleşileri okuyucu ile yayıncıyı bilgi edinmeyi daha çok yakınlaştıran, aralarında sadece ticari bir alışverişten daha öte kültür-sanat konusunda yardımlaşma usulü bir çalışma vardı.Bu aynı zamanda okuma seviyemizi ve niçin kitap okumak gerektiği konusunda daha bilinçli okuyucuların oluşmasına sebep oluyordu. İlerleyen dönemlerde bunu tekrar canlandırmayı düşünüyoruz. Fakat bu sadece bizim canlandırabileceğimiz bir eylem değil. Kültür Bakanlığı bu konuda yayıncılar ile ortak çalışma yapmalı, yayıncıların uluslararası alanda düşünür ve sanatçıları okuyucu ile yeniden buluşturma için elini taşın altına koymalıdır.

Genel anlamda kitap dağıtımı ne durumda?

Muhayyel Yayınları olarak, kitaplarımızı Türkiye’nin en büyük dağıtımcıları olan Ana Basın ve Alfa Yayın dağıtımla okuyucuya ulaştırmaya çalışıyoruz. Ayrıca kendimize ait kitapfilozof.com sitemizden kendi yayınlarımız ve başka yayınlarıda okuyucuya ulaştırma konusunda gayretle çabalarımız sürüyor.

Son olarak konumuzla ilgili neler söylemek istersiniz?

Burada söyleyecek çok şey var. Ama söylenenlere muhatap olacak yetkili ve sorumlu bulmak nerede ise mümkün değil. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Bab-ı Ali vardı. Osmanlı’dan miras olarak kalan her geçen gün yok edilerek kültür ve sanat semti olan Bab-ı Ali turist için hediyelik eşya ve oteller diyarına teslim ettik. Oysa neden bizimde Avrupa’daki gibi kültür ve sanat caddelerimiz yok. İşte buradan yola çıkarak ne kadar kitapsever bir toplum olduğumuzun resmini görebiliriz. Bab-ı Ali bir dönem kitap,gazete,dergi ve mecmuanın başkenti iken şimdi turistik hediyelik eşya ve oteller diyarı oldu.Dolayısıyla buradan yola çıkarak her geçen gün can çekişen yayıncı kuruluşlar, birde yüksek kira bedeli ile adeta bulunmuş oldukları Bab-ı Ali’den dükkânsahiplerince kovulmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı olayı görmemezlikten gelerek, gelecek nesiller için kitap ve dergi yayınlayacak yayın evi bulamayacaktır.

Bülent Şakar kimdir?

1977 yılında Muş’ta doğdum.İlkokul ve lise eğitimi doğduğum ilde tamamladım. Endüstri Meslek Lisesi son sınıfta Bursa’ya geldim. Felsefe bölüm mezunuyum. Psikolojik yüksek lisans tamladım. Halen İstanbul Üniversitesi’nde sosyoloji bölümü öğrencisiyim. Yayıncı ve editör olmakla birlikte yayınlanmış iki şiir kitabım var. Gezmeyi, doğayla iç içe yaşamayı ve kitap okumayı sever biri olarak hayatıma devam etmekteyim.

ETİKETLER: Ziya Gündüz
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.