Mekke’de, Hz Peygamberin ashabıyla ilişkisi yeniden masaya yatırılmalıdır. Hz Peygamberin ashabı ile olan ilişkisine yakından bakıldığında bürokratik bir hiyerarşi olmadığını görürsünüz. İnen vahyiler uyarınca Hz Peygamber ashabıyla belli bir ortamda bir araya geliyor, ortamda oluşan ruh (Vahyi ruh) onları kuşatıyor ve fıtrî ve çok doğal bir yakınlaşımla gelişiyordu. Tepkileri, soruları vahyi daha çok özümsemek içindi.
Elbette peygamberi sorguya çeker gibi sorularda gelmiyor değildi. Bu davranış biçiminin önceki ümmetlerde de olduğu, bunun doğru olmadığı şeklinde vahyin uyarısını da görüyoruz.
Batı tipi etkilenen günümüz müslümanlarının bir kısmında olduğu gibi, müslümanları kategorize ederek, bir politbüro işleyişi göremezsiniz. Mümin olmak vasfı, birlikte iş yapmak için yeterli bir vasıftı. Elbette ki Hz Peygamber istihdamda belli nitelikleri gözetiyordu.
Ancak günümüzde bazı müslümanların anladığı gibi katı bir bürokratik şekillenme çerçevesinde değil, doğal ve fıtrî çerçevede bu gerçekleşiyordu.Yani rabbanilik hakimdi. Müminler Mekke’de bir araya geldiklerinde kalpleri birbirine ısındıran yürekleri birbirine kaynıyor samimiyet ve heyecanları katbekat artıyordu.
Allah için birbirlerini seviyor, birbirlerini kırmamak için azami hassasiyet gösteriyorlardı. Ne oldu ise resulullah’ın vefatından sonra oldu. Ama günümüzde oluşan birçok yapay yapılarda ise bir araya gelme ve oturup kalkma sonrası, kalpler birbirine daha da ısınması bir yana, daha ziyade birbirinden uzaklaşmaya ve soğumaya neden olmaktadır.
İşte bunun temel nedeni vahyin üzerlerindeki tehsir gücünü kaybettirilmesidir. İşte bu bir tercih meselesi olarak iradenin bükülmesiydi. Vahyin sorumluluğunu unutturan dünyevi çıkarların daha öne çıkmasıydı.
Bugün terkedilen vahyin kendisi olduğu için, onu öğreten, onu yaşama taşınması gerektiğini söyleyen peygamber de terkedilmiş, onun yaşam sünneti olan Kur’an buyrukları olduğu halde; sakala, cübbeye, güzel Kur’an okumaya hapsedilmiştir.
İşte karşımıza çıkan, Allah ile peygamber arasını bir şekilde ayıran Kur”an’siz müslümanlar, peygambersiz müslümanlar…
Bunların temel ortak yönü sistemle sorunlarının olmayışıdır. Kendince gerekçeler üretirler sisteme bir şekilde entegre olurlar.
Bu iki tip müslümanın kendilerinden duyduğumuz temel bir ortak söyleminde sözümüzü güçlendirecek şekilde örnek verecek olursak söyledikleri şudur; evet faiz haramdır ama…
İşte bu haram dedikten sora ama cümlesi kendinden önceki kabulü de bir yönü ile red etmenin örtülü adı oluyor. Birçok insanın durumu, bu tespitimiz hoşlarına gitmesede gerçek maalesef budur.
Allah imanın şartı olarak müslümanların faizden vaz gecmesi gerektiğini, aksi halde Allah ve elçisi ile savaş hâlinde olacaklarını, faizden vaz geçilmediği takdirde ebedi cehennemde olunacağı açıkça vahyin tehditkar hüküm nitelikli haberi olduğu halde; sizin kuracağınız ama, fakat cümleleri sizi kurtaramayacaktır.
Bu ara güzergah dan sonra tekrar konumuza dönersek,
Müslümanlar arasında sadece mahkeme salonu gibi oluşturulan ortamlarda, asık suratlar ve birbirlerine hesap sormaya hazırlanan ve defterini dürmeye hazırlanan bir çalkantılı anafor oluşuyor.
Sıkıntılı ruhlar bu anormal duruma bir kılıf da kolayca bulabiliyorlar. Davet yolunda güya meşakkatler…
Halbuki yapılan çabalar, hikmetsiz, fıtratları zorlayan yapay zorlama ve kendi kendine yük yüklemeden başka bir şey değildir.
Bütün bunlar, Peygamberin nebevi mücadele ruhuna uygun değildir. İlahi rahmet de bu yüzden gelmemektedir.
Peygamber etrafındaki dostlarıyla ashab/arkadaş oluyordu “Ashab “olmak, aslında tabir yerindeyse bugünkü karşılığı, kelimenin tam anlamıyla “ciddi bir dostluk bağı” kurmaktır. Hz Peygamber etrafındakilerle birbirleri üzerinde psikolojik baskı uygulayacak, bürokratik bir oligarşi kurmuş da değildi.
Etrafında bulunan herkes, kadın, erkek çocuk, yetişkin, köle efendi, fakir, zengin kim olursa olsun hepsi “kendilerini” gerçekleştirecekleri, özgür bir ortamda olduklarını hissediyordu.
Şahsiyetlerini kurmaları ve geliştirmeleri noktalasında, onları köstekleyen veya engelleyen değil, bizzat yardımcı olan ve önünü açan bir şahsiyet olarak, tebarüz ediyordu.
Şimdi ise müslümanların önderleri, insanları kendi çevrelerinde pervane gibi dönmelerini, kendi yargılarının bütün tabilerince benimsemesini istiyorlar.
Zihinsel gelişmeyi, vahyin öğretmenliğinde öğreten bir peygamberden sonra geldiğimiz acı durum ortada…
Selam ve dua ile
Yunus EKŞİ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi