Bugün sabah namazının farzını kılarken ilk rekâtında zamm-ı sure olarak Buruc suresini okudum. Okurken manasını düşündüm, dikkatle baktım, aman Allahım o da ne! 14 asır önce inmiş bir kitabın Buruc suresi, günümüzü anlatıyor, Ortadoğu ve İslam coğrafyasının başına gelenleri, özellikle Arakan’ı ve tüm dünyadaki Arakan’ları anlatıyor, dedim. Aklıma ve tefekkür âlemime düşenleri okurlarımla paylaşmak için bilgisayarımın başına geçtim. Yazmaya başladım.
Buruc suresinin günümüzü anlatması, hatta yarınlarımıza da ışık tutması da gayet doğaldır. Çünkü Kur’an, geçmiş ve geleceği, ezel ve ebedi şimdiki zaman gibi gören ve bilen Allah’ın kitabıdır.[1]
Allah onu bütün asırlara ilaç ve şifa, rahmet ve hidayet olsun diye göndermiştir.[2] İnsanlık ve özellikle İslam alemi bundan şifa bulamıyorsa, suç ilacın değil, onu almayan ve düzgün kullanmayan hastanındır.
Zamanın ve asırların geçmesi, Kur’an’ı yaşlandıramaz. O daima genç ve tazedir.[3] (Çünkü o eskimeyen ve yaşlanmayan, geçmişi ve geleceği bilen bir Zat’tan gelmiştir. Allah onu bütün asırların ihtiyacını karşılayacak ayarda ve dozda hazırlayıp göndermiştir. Bu yüzden Kur’an,) her asırda yeni nazil oluyor gibi tazeliğini ve gençliğini korumaktadır. İnsanların eserleri, (anayasaları ve yasaları böyle değildir.) İnsanların kanunları, beşer gibi yaşlanır ve değişir.[4]
Kur’an’ın yeni nazil oluyormuş gibi tazeliğini ve gençliğini gösteren delillerden biri de Kur’an’ın seksen beşinci suresi olan Buruc suresi ve onun ayetleridir. Kur’an’ın kısa surelerinden biri olmasına rağmen, nerdeyse temas etmediği konu yoktur. Sanki Kur’an, Buruc suresinde toplanmış ve özetlenmiştir ve sanki Kur’an, günümüzdeki olaylar üzerine nazil olmakta, onlara ışık tutmakta, kimi hangi kategoriye sokacağımızı bize göstermektedir.
Buruc suresi, inanan ve zulme maruz kalanlara teselli ve müjdeyi, inanmayan zalimlere de tehdit ve azap haberlerini içermektedir.
Buruc suresi, iman yolunda canı kurban edenlerin,[5] inandığı Allah uğrunda yardan ve serden geçenlerin hikayesidir.
Buruc Suresinde Ashab-ı Uhdud’dan bahsedilir. Ashab-ı Uhdud, hendek veya çukur halkıanlamına gelmektedir.
Kimdir bu hendek ashabı? Ne yapmışlardır? Kur’an bunlardan niçin bahsetmektedir?
Şimdi bu soruların cevabını bulmaya çalışalım.
Ashab-ı uhdud hakkında tefsirlerde farklı rivayetler vardır. Bunlar arasında en meşhuru, Yemen/Necranhükümranlığını ele geçiren Zu Nuvasile alakalı olandır. Zü Nüvas, dönemin zalim ve diktatörlerinden biridir, bu zalim ve despot adam aynı zamanda bir Yahudi’dir.
Ebrehe, Kâbe’ye yönelik başarısız saldırısında Hıristiyanlık taassubu ve dürtüsüyle hareket ederken, Zü Nuvas da daha öncesinde Necran’da Hz. İsa’ya (a.s) inanmış olan müminlere yönelik vahşi bir katliam gerçekleştirmiştir.
Zü Nüvas, iktidarı ele geçirip dördüncü asırda Yemen’e hâkim olunca, uzanluğu 20, genişliği 12 metre olan hendekler kazdırmış, onların içinde ateş yaktırmış, sonra da Necran ahalisine seslenmiş: “Ya Yahudiliği kabul edersiniz, ya da bu ateşte yanmayı göze alırsınız. Başka seçeneğiniz yoktur!” diyerek kendisine muhalif olan herkese acımasız olacağını ilan etmiştir.
Necran ahalisinden bu zorbalığa “hayır”deyip direnç gösterenerkekleri ve kucaklarında çocuklarıyla beraber kadınları Zü Nüvas, ateşle dolu o hendeklere attırmış, diri diri yaktırmıştır.
“Çeşitli rivayetlerin bildirdiğine göre, binlerce mümin bu hendeklere atılmış, fakat Allah Teâlâ müminlerin ruhunu, ateşe düşmeden önce kabzetmek suretiyle onları, ateşin azabından kurtarmıştır.”
Bu şekilde öldürülenlerin sayısı bir rivayete göre 20.000, bir rivayete göre de 70.000 kadar olduğu söylenir.
Halk ateş dolu hendeklerde yanarak can verirken, onlara o hendekleri kazan zalimler ve o zalimlerin destekçileri de hendeklerin çevresinde oturmuş büyük bir keyifle onları seyretmişlerdir.
Şimdi değişen bir şey var mı? Filistin, Irak, Suriye, Arakan ve benzer adlardaki hendeklerde veya değişik işkence alemlerinde zalimler insanlara türlü türlü eziyet ediyor, diri diri yakıp öldürüyor. Dünyanın geri kalan kısmı da, -pek azı hariç- bu yangını seyrediyor.
Halbuki dünyada zalim olmayan güçler bir araya gelebilselerdi, dünyada zalimlere meydan kalır mıydı? Sadece İslam aleminde ittifak ve ittihad, (birlik ve beraberlik) olsaydı bir Müslümanın burnu kanar mıydı, bir Müslümanın kılına kimse dokunabilir miydi?
Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah, geçmiş devirlerin hendek kazıcılarına ve o hendeklerde diri diri insanları yakanlara nasıl muamele ettiğini bütün insanlığa duyurmak ve göstermek için bir sure indirmiştir. Onun adına Bürûc suresi demiş, bu surede günümüzün olduğu gibi, dünün ve yarının katliamcı ve hendekçilerinin akıbetlerini bildirmiş, yaptıklarının yanlarına kalmayacağını haber vermiş, katliamcı zalim diktatörlerin ödünü koparmış, zulme maruz kalan masum ve mağdurları da cennetle tebşir eylemiştir. Bize düşen de işte böyle Buruc suresinin mesajını günümüze taşımak olmuştur.
Şimdi gelin, Bürûc Suresindeki ilgili ayetleri hep beraber okuyalım, o pencereden geçmişi, geleceği ve günümüzü seyredelim. Allah Tealâ buyuruyor:
وَالسَّمَاء ذَاتِ الْبُرُوجِ
وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ
وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ
قُتِلَ أَصْحَابُ الْأُخْدُودِ
النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ
إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ
وَهُمْ عَلَى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌ
وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَن يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ
إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ
إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ
“Burçlarla, yıldızlarla süslü göğe, geleceği va’d olunan kıyamet gününe, Şahid ile meşhuda, olayları görene ve görülen olaylara yemin ederim ki:
Allah’a iman edenlere hendek kazanlar, hendekleri ateşle doldurup inananları diri diri bu hendeklere atıp öldürenler, sonra da o hendeğin çevresinde oturup yanan insanları seyredenler, bu zulmü kınamayıp sessiz kalanlar gebermişler ve lanetlenmişlerdir.
Bu lanetliklerin, müminlerden intikam almalarının sebebi, başka bir şey değil, sadece Allah’a inanıyor olmaları ve o iman ile gitmek istemeleriydi. O Allah ki Azizdir, kimse onun yücelik ve kuvvetine karşı gelemez, Hamid’dir, bütün övgülere layık olan O’dur.
Mümin erkeklerle, mümin kadınları öldürüp de yaptıklarına tevbe etmeyenlere cehennem azabı ve pek yakıcı bir azap vardır. Allah her şeye şahittir.
İman edip güzel işler ve güzel ibadetler yapanlara gelince, onlar için altından nehirler akan cennetler vardır. İşte bu çok büyük bir kurtuluştur. Bununla beraber Rabbinin zalimleri tutması ve yakalaması çok şiddetlidir.[6]
BUGÜN DÜNYADA VE İSLAM COĞRAFYASINDA OLANLAR
Bu ayetlerde anlatılan insan figürlerinin hepsi, bugün dünyada ve İslam coğrafyasında görülmektedir.
Bugün maalesef bu coğrafyada inancını ve düşüncesini dayatan Zü Nüvaslar var.
Dayatmalara itaat etmeyen ve zalime boyun eğmeyen toplumların, hendeğini kazanlar var.
Camilerde ve evlerde bulunan insanları türlü türlü ateşli silahlarla, kimyasal gazlarla diri diri yakanlar var.
Kimyasal silahlarla insanları ve çocukları bağırta bağırta katleden zalimler, fasıklar, kâfirler, müfsitler, münafıklar var.
Bütün bu olup bitenleri televizyonlarının başında oturup gülerek seyreden, katliama katliam demeyen, zalimlerin zulmüne engel olmayan insanlar var.
Bu ateşi söndürmek, masumları ve mazlumları zalimlerin elinden kurtarmak isteyen ama gücü yetmeyen halis, muhlis müminler var.
İnançlarından dolayı şehid olmayı göze alan azimet erbabı var.
Zilletle yaşamaktansa, izzetle ölmeyi tercih eden kahramanlar var.
Bu dünyaya geliş gayemizin Allah’a ibadet ve Allah’ın dinine hizmet olduğuna kesinkes inananlar ve inançları doğrultusunda yaşamak isteyenler ve bu uğurda koşanlar, koşuşturanlar var.
Ayetlerin sonu ne güzel bitiyor: “Allah her şeye şahittir.”Allah her şeyi görmektedir. Zalimleri de, zalimlerin destekçilerini de.
“Rabbinin zalimleri yakalaması ise çok şiddetlidir.”
Böyle bir konuda şu ayetleri de arz etmeden bitirmeyelim. Allah buyuruyor: “Ben mühlet veriyorum, (ama ihmal etmeyeceğim. Sabrediyorum, ama asla unutmayacağım.) Benim tuzağım metindir, kuvvetlidir. (Tuzağıma düşürdüğümü bir daha bırakmayacağım.)”[7]
“Zalimlerin yaptığından Allah’ın habersiz olduğunu sanma. Şüphesiz Allah, onları (ve onların hesabını, cezasını) gözlerin apışıp kalacağı, şaşırıp kamaşacağı dehşetli bir güne (mahşer gününe) bırakmaktadır.”[8]
Ey mazlumlar! Üzülmeyin, fani dünyanız ağlasa da ahiretiniz gülecek.
Ey zalimler! Böbürlenmeyin, pek yakında Allah cezanızı verecek!
—————–
[1] Bkz. Nursî, Said, Sözler, 397
[2] Bkz. Yunus, 10/47
[3] Bkz. Nursî, Mektubat, 181
[4] Bkz. Nursî, Sözler, 407
[5] Es-Sâbûnî, Muhammed Ali, Safve, 3/514
[6] Bkz. Bürûc, 85/1-12
[7] Bkz. Kalem, 68/45 tefsirî terceme ile.
[8] Bkz. İbrahim, 14/42
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…