“Büyük deprem var mı sizce?” diye bir soru yöneltti bir Müslüman kardeşim geçenlerde.
Ben de sualine:
“Yaşadığımız deprem de küçük değildi ve evet, daha büyüğü de gelebilir.” tedbir almalıyız.” diye cevap verdim.
Hanım kardeşimiz de bu cevabım karşısında: “Bence Allah’ın dediği olur.” diye icabet etti. Cevabın kardeşimiz açısından düzeltilmesi gereken yönü olduğu kanaati ile şu cevabı verdim:
“Bu güne dek Allah’ın demedigi bir şey mi oldu da siz öyle dediniz kardeş?
La galibe illallah
Küllü tevekkülin alellah
Biz bundan başka bir şey bilmeyiz. Allah bazen melekleri, bazen elçileri, bazen arşı, arzı, canlıyı cansızı tanıyan alim ve uleması ile kula rehber olur.
Kula düşen Allah’ın beğendiği Kur-an’i ölçüler ve Nebevi disiplinler ile tevekkül etmek. Tüm tedbir basamaklarını imkan nispetince seferber ettikten sonra tevekkül makamında Rahman’a yüzünü dönmek. Sonrasında gelecek bir imtihana karşı sebeplerimiz tükense de, dünya gözüyle bir başarı elde edilemese de Ahiret’te can, mal, vatan, evlat, eş, arkadaş ve dini mubini muttakice yaşamak, emanetleri maddi, manevi muhafaza etmek konusunda elinden geleni yapacak bir duruşla Rabbine kavuşmak gerek.
Biz Efendimiz as’ dan bunu öğrendik.
“Bence Allah’ın dediği olacak.” cümlesinde “bence” kelimesi de olmamalı…
Neden biliyor musun güzel kardeşim?
Allah’ın mutlak gücünü ifade ederken:
“Allah’ın dediği olur.” “Allah en güçlüdür.” gibi kelimeler kullanılır iken, “bence, bizce” şeklinde ifade edilmez.
Allah’ca olan vardır ve Allah’ca olan mutlaktır, ihtimal kabul etmez.
O da ancak:
“Allah’ın dediği olur.” şeklinde ifade etmemiz daha uygundur.
“Bence” ifadesi, “Jeolog Mustafa’nın, Doktor Süleyman’ın, Ayşe Hoca’nın vb. dediği olacak.” diyebiliriz. Beşerin gücü gücü, kudreti, ehliyeti seferber edilse de elbette ki gelecekten bir ihtimal, olasılık barındırır ve sonucunda hangi seçenek olursa olsun “Allah’ın dediği olur.”
Yine deprem sürecinde çevremde ve halk arasında tedbir ve tevekküle depremzede kardeşlerimi sevk etmeye gayret ettiğimizde şu cevabı o kadar çok aldım ki:
“Sen aslında dindar birisin, bu işleri bilirsin. Olacak bir şeyi engelleyemeyiz. Neden bu kadar kaygı içerisindesin?”
Ben de onlara şu cevabı hayret ile verdim: “İşte tam da bu… Bundan sebep kaygım ve endişem.
Dindarlığımız bize tedbirin ve tevekkülün, vahyi ve nebevi işaret levhalarını takip etmemizi emrediyor.
Bizler çocuklarımız başarılı mevkilere gelsin diye hayli meblalar verip okullara gönderiyor, dershanelerden destek alıyoruz. Eşlerimiz ile birlikte daha rahat bir yaşam için kazançlı, onurlu meslekler sahibi olmaya çalışıyoruz. Evlerimizin nezih hallere gelmesi için durmadan uğraşıp gayret ediyoruz. Madem her şey olacağına varacak neden bu bedelleri ödüyoruz?
Velhasıl olacağın önüne geçilmez deyip binadan, kolondan, güvenli toprak zeminden çalan müteahhitler ile uğraşıyor iken ve acımızı sarmak bu kadar zor iken, kendimiz neden tedbirsiz ve tevekkülsüz adımlarla tehlikeye davetiye çıkarıyoruz.
Bu sebeptendir ki tehlike haberini almasına rağmen hâlâ tedbirden, tevekkülden yana imkanını seferber etmeyen kişileri de anlayamıyoruz.
Kıymetli babamın arkadaşı Adana’da ilk depremden sonra binaya çıkmıyor, AFAD tarafından çadırlarda kalımı sağlanan apartmanın en yakınındaki parka yerleşiyor. Fakat 18 yaşındaki delikanlı oğlu: “Deprem oldu ve bir daha böylesi olmaz. Artçılar hep küçük gelir. Ben eve gidip uyuyacağım. Uykum geldi.” diyerek, babasının tüm ricasına ve çevredekilerin çağrısına rağmen babasını dinlemiyor. Binaya çıkıyor. Binaya çıktıktan sonra Adana’da ikinci deprem oluyor. Binadan eşya almak için ve uyumak için giden delikanlı oğlumuzla beraber 5 kişiye bina mezar oluyor.
Saatlerce evladını enkaz altından çıkarmak için uğraşan babanın feryadı içimizi dağladı. Çocuk yatağından bile kalkamamış .
Kulak vereceğiz Kur’an’a, peygambere, kendine verilen ilmi ve bilimi insanlık yararında kullanmayı hayatı boyunca ispat etmiş ehliyet sahibi alim, ulemaya.
Tüm bunlardan sonra yüzünü masum ve mahsun olarak Rahman’a dönerek:”Senden başkası yok; biz, bizden istediğini yapmaya çalıştık. Rabbim, sen bize yardım et.” demenin iç huzurunu yaşamaya, ölümse ölüm yaşamsa yaşamdır artık sonuç.
Fakat sonucu ne olursa olsun rıza-i ilahi makamında var olmaya çalışmak üzere olmak iki cihan mutluluğu olacak kullara.
Allah yardımcımız olsun.
Selam ve dua ile kalınız.
Hatice Şebnem Diktürk
SAYGİ DEGER HOCAM İNSANLAR COGU ŞOKTA VE HEP DUNYA TELASLARİNA KAPİLİP HERSEYİN GERCEKTENDE HERSEYİN EMANET VE GELİP GECİCİ OLDUGUNU DAHADA İYİ GORUP BİLMİSLERDİR DE HOCAM TAM TESLİMİYET Lİ OLMAK GEREKİR YASANAN BO ŞOK İNSANLARİMİZİN BİR GECİM ENDİSE YUZUNDEN DUNYAYA KENDİLERİNİ KAPTİRDİKLARİ İCİN SOK YASAYİP NE DİYECEKLERİNİ BİLEMEMİSLER VE HERSEYLERİ GUTMİS YAA CANLARİ YANİNCA. TESLİM OLMUSLAR RABBİMİZE CUNKU GERCEGİ GORDULER RABBİM VERİR İNSANA HERSEYİ RABBİMDE. GERİ ALİR HERSEY EMANETTİR BİZLERİN TASİDİGİMİZ BEDENLER BİLE EMANETTİR COK GUZEL BİR YAZİYA DEGİNMİSSİNİZ HOCAM ALLAH SİZDEN RAZİ OLSUN İNSAALLAH