Çağdaş kavramını bugün yaşayan insana sıfat olarak düşündüğümüzde de müslüman, bugünü yaşayan kişi olarak betimlenir. Bu betimlemenin bizatihi kendisinin akla düşürdüğü sorular ve bu sorulara verilen cevapları çağrıştırır. Günümüzü belirleyen ve nefes aldığımızda bu nefesin ruhunu veren kültürün neliği meselesi tam bir soru olarak önümüzde durmaktadır. Çağdaş kavramının felsefi karşılığı bir tarafa, kültürel kodları üzere oluşturulmuş bir yaşamın varlığı ve bu yaşamı içselleştirmiş bütün insanlığın sahip olduğu karakteri dikkate sunmadan müslüman kavramının içeriğini ve formunu yeniden tartışmanın bir karşılığı oluşmayacaktır.
Çağdaş kavramı, batılı biri için kimliğini işaret ettiği bedihidir. Batılı bir insan kendini çağdaş kabul ederken, kendi çağının dışında kalan çağlarda üretilmiş kültür ve inanç formlarından da bağımsız olduğunu belirginleştirmektedir. Aynı çağdaş kavramı, batı dışı toplumlar açısından düşünüldüğünde ortaya çıkan olgusal durum ise; maruz kalınan bir kültürü ve hibrit bir karakteri işaret eder. İnançlarından vazgeçmeyen Müslümanların çağdaş inançlara da hayatında yer vererek, arada olmaklığın bütün dezavantajlarına sahip olmalarını sağlamaktadır.
Çağdaş kavramı aynı zamanda bugünü yaşayan her insan için ‘biçilmiş bir kaftan’ın -uysa da uymasa da- yaşamanın konforuna sahip olabilmek adına uyulması zorunlu şartları ihtiva etmektedir. İnsanlık bir kültüre maruz bırakılarak eskiden sahip olduğu kültür kodlarını ve inanç formlarını terk etmeye ikna edilmektedir. Bu iknada ise sahip oldukları bütün iktidar formlarını fonksiyonel bir şekilde kullanıma dâhil ederek hareket ettikleri ise tartışılmaz bir gerçekliktir.
Batı dışı toplumlarda ise çağdaşlık, geçmişi ile bir hesaplaşmayı ve yok saymayı içermektedir. Bu hesaplaşma o toplumlarda yaşayan insanları travmatik bir psikoza sürüklemektedir. Geleneksel kültürün kodlarının dışında kalan yaşam tarzına uyum sağlamak her zaman kolayca gerçekleşmemektedir. Şiddet ve çatışmanın uyumun yerini almasının nedenlerinin en büyüklerinden biride bu durumun kendisidir. Müslüman coğrafyada meydana gelen şiddetin kaynağının bizatihi çağdaşlaşma arayışı olduğunu göz ardı ettirmek adına özgürlük, hak, hukuk, eşitlik ve insan hakları kavramlarını kullanmaktan imtina edilmemektedir. Güçlü bir propaganda eşliğinde batı dışı toplumların çağdaşlaştırılması, yeni bir kimlik üretimine neden olmaktadır. Bu kimlik tam bir arafta olma halini yansıtmaktadır. Batı dışı toplumlarda oluşan iktidar ile halk arasındaki kültürel açmazlar, o ülkenin psikolojik haritasını oluşturmakta ve bu psikolojik harita üzerinden toplumsal mühendislik faaliyeti yapılmasını mümkün kılmaktadır.
Çağdaş insan açısından, Hint uygarlığı, Çin uygarlığı, Hinduizm, Taoizm gibi temel inanç kümeleri ile İslam uygarlığı ve İslam inancı gibi olgular, bugüne taşınırken bir müdahaleden kaçınılmamaktadır. Bu müdahale, kadim kültür ve inançların yeniden tasarımlanmasına neden olmakta ve bugün o kültüre ait insanlar bu yeni tasarım üzerinden o kültür ve inançlar ile bağ kurarak yeni bir durumun meydana gelmesine neden olunmaktadır. Bu da bazen forma yönelik bir müdahale, bazen de ruhuna yönelik bir müdahale kaçınılmaz olmaktadır. İşte bu müdahaleler sonucunda batı düşüncesinin izdüşümüne uyumlu hale getirilen bu kültür ve inanç formlarının kendilerine ait özü zedelenmekte ve kimliğin oluşumunu tehlikeli hale dönüştürmektedir.
Müslümanlar ise bu çağdaşlığı birkaç katmanda yaşamaya devam ediyorlar. Bir kısım Müslümanlar, inançlarını muhafaza ederken ibadetlerini yerine getirmeye devam ediyorlar, ama reel gerçekliği dikkate alarak, inançları ile çelişmesine bakılmaksızın bu realiteyi kabulleniyorlar ve hayatlarını bu realiteye göre biçimlendirmekten kaçınmıyorlar. Bir kısım çağdaş Müslümanlar ise büyük bir tepkisellik ortaya koyarak, farkında olmadan çağdaş monist/tekçi yaklaşımı ödünç alarak şiddeti araçsal kılarak insanların Müslümanlık ile sahih ve sahici bir ilişki kurmasının önüne geçmekte ve çağdaş kültüre propaganda yapacağı bir zemin vermektedirler. Bu zemini ise çağdaş kültürün iktidar güçleri tepeleme kullanıma dâhil ederek Müslümanları yeni çağdaş zemine göre biçim kazanmalarına aracılık etmektedirler.
Çağdaşlığı benimsemiş Müslümanlar ise müslüman olmanın bütün kural ve ilkelerini ‘geri’ olarak tavsif ederek, Müslümanlığın yetersizliğini ilan ederek çağdaş olmanın bütün hükümlerine ittiba ederek imanlarını yeniden tazeliyorlar. Ama bu iman çağdaş kültür ve realitesine yönelik olmaktadır. Bazı çağdaş Müslümanlar ise çağdaş kültürün kodları üzerinden İslam ile bir bağ kurma arayışını önceleyerek çağdaşlığın İslam’ı biçimlendirmesine zemin oluşturmaya devam ediyorlar. Başka çağdaş Müslümanlar ise, müslüman olmanın haysiyeti ile çağdaş kültürü yeniden ele alarak onu asli hüviyeti içinde tanıyarak kendi kimliğini çağdaş kültürden bağımsız bir zeminde kurma arayışlarını sürdürmektedirler.
Çağdaş müslüman denildiğinde bu anlam katmanlarından hangisinin işaret edildiği anlaşılmadan kavramın içeriği konusunda bir belirsizlik oluşacaktır. Bu belirsizliği idrak etmek ise başlangıç adımı açısından temel bir fonksiyona sahip olacaktır. Bir şeyi dile getirirken bilerek getirmek ve iddialarının neye tekabül ettiğini bilerek, anlayarak dillendirmek çağdaş felsefe ve çağdaş yaşam arasındaki korelâsyonu ve derin bağı görmeyi sağlar. Bu idrak kendi inanç ve iman umdelerin ile kuracağın bağın da sahici ve sahih oluşu kadar bunu bilerek gerçekleştirmeyi sağlamasına zemin oluşturan en önemli hassasiyeti sağlar.
Müslümanlar kendi çağdaşlıkları ile hesaplaşmadıkları sürece kendi kimliklerinin farkındalığına sahip olamayacaklardır. Bu farkındalık ise başlangıç adımı için olmazsa olmaz şartlardandır. Müslüman için çağdaşlık ile Müslümanlık eşgüdüm bir şey olmamalıdır. Bu çağda yaşamak ile çağdaş olmak arasındaki derin anlam farkını görmek ise elzem olmaktadır. Salt bu çağda yaşamak olarak değerlendirilse bile çağdaşlık, içinde hayat bulduğu kültürden bağımsız olması düşünülemez ve beklenemez!
Abdulaziz Tantik
Eyvallah üstadım 🤲