Cami görevlilerini, bir takım cemaat ve dernek üyelerinin inisiyatifine terk etmek sakıncalı hususları beraberinde getirecektir. Onların dirayetli bir şekilde, sadece ezan okuma, namaz kıldırma gibi görevlilerle sınırlı olmayan vazifelerini onurlu ve şerefli bir şekilde devam ettirmeleri gerekmektedir.
Derneklerin Faziletli Vazifesi
Günümüzde, Müslümanlar, gerek ülke içerisinde gerekse dışında çok sayıda cami ve mescit inşasında bulunmaktadırlar. Bu mabetlerin imarı öncesinde kurulan “cami yaptırma ve yaşatma dernekleri”, bu faziletli, inşaatın tamama ermesi noktasında, önemli/faydalı bir vazife görmektedirler.
Ancak son yıllarda, cami inşaatlarının nüfusla orantılı olarak rakamsal olarak artması sonucunda çok sayıda dernek kurulmuş ve bu küçük birlikler imarın sonunda da mabedin ihtiyaçları için varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bir kısım (sayıları az da olsa) derneklerin, asıl amaç ve hedeflerinden ziyade bir çıkar ve menfaat çarkına dönmesi ile ilgili kaygılar/söylemler bulunmaktadır. Bu da Müslüman kimliğiyle örtüşür bir durum değildir. Dolayısıyla bu derneklerin kuruluşundan esas amacının tamamlanmasına kadar geçen süreçler içerisinde (gelir ve giderlerinin) dikkatli bir şekilde kontrol ve denetimlerinin yapılmasında büyük faydalar bulunmaktadır.
“Allah’ın Evleri”ni Mülkleri Zannedenler
Diğer bir husus da cami derneklerinin, inşaat aşamasından sonra da varlıklarını sürdürmesi, mabetin gereksinimlerinin karşılanması açısından yararlı bir durumdur. Ancak bu derneklerden bir kısmı ve üyelerinin, “Allah’ın Evleri”nin gerçek sahipleriymiş gibi tutum ve davranışta bulunmaları, Müslüman toplum düzeni için sakıncalar barındırmaktadır. Bir kısım cami dernek üyelerinin, imam-hatip ve müezzinler üzerinde “zorbaca”/ kaba ve tahkir edici davranışları, bu mabetlerin görevlilerinin vazifelerinin ulviyetiyle bağdaşır gözükmemektedir.
Yine bu dernek üyelerinin bir kısmın, camiye gelen cemaatin ibadetlerine ve mabet içindeki her türlü davranışlarına müdahale etmeleri, sosyal dayanışma ve ilişkileri zedeleyerek bu kutsal mekânlardan uzaklaşmalara sebebiyet vermektedir.
Genellikle bu tavır içerisinde bulunan –azınlıkta kalan- bu kimseler, Allah’ın olan cami ve mescitleri, kendi özel mülkiyetleri gibi görme zaafında ve gafletinde bulunmaktadırlar. Bir kısmı ki, ömürleri, cami ve cemaat dışında geçen bu “zavallı” konumunda bulunan kimseler, emeklilik veya yaşlılığın getirdiği yalnızlığı, mescitlerde cemaat ve imam/müezzinler üzerinde “nizamat” vererek giderme hadsizliğinde bulunmakla gidermeye çalışmaktadırlar.
Hz. Peygamber’in Camilerdeki “Halifeleri”: İmam-hatip ve Müezzinler
İmam, hatip ve müezzinleri, bir takım gayri ahlâkî yöntemler ve söylemlerle küçük düşürme, tahkir, alaya alma, tehdit ve şikâyet enstrümanlarıyla örslemektedirler. Bu şerefli din görevlileri, yerlerinin değiştirilmesi ve şikâyete muhatap olmamak için, seslerini yükseltemeyerek cevaplarını iç dünyalarına saklamaktadırlar. İslâm’ın ilkeleri yerine, sayıları az da olsa, kendisini “cami zabıtası” gören bu kimseleri uyarmak ve böyle bir yetkiye sahip olmadıklarını hatırlatmak gerekmektedir.
Cami görevlilerini, bir takım cemaat ve dernek üyelerinin inisiyatifine terk etmek sakıncalı hususları beraberinde getirecektir. Onların dirayetli bir şekilde, sadece ezan okuma, namaz kıldırma gibi görevlilerle sınırlı olmayan vazifelerini onurlu ve şerefli bir şekilde devam ettirmeleri gerekmektedir.
Camilerin yeniden, sosyal hayatın önemli bir merkezi olduğunun hatırlandığı ve uygulamalarının yapıldığı günümüzde, daha canlı ve dinamik bir mabet ve hizmetler için herkesin konum ve pozisyonu tekrar belirlenmeli ve gerekli uyarı ve hatırlatmalar yapılmalıdır. Zira bununla ilgili olarak yönetmelik ve kanunların yeniden ele alınıp aksaklık ve suiistimallerin önüne geçirilmesi zorunlu bir hal almıştır.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi