“Allah’ın yapılmasına ve içinde isminin anılmasına izin verdiği evlerde, akşam sabah Allah’ı tenzih ederek anarlar” El Nur; (24:36)
Camilerin yücelik anlayışını anlatan kutsal ayetten önce “Allah göklerin ve yerin nurudur” ayeti gelir. Camilerin ilahiliği ile semavi nur arasındaki mecazi bağ, mimari etkilerden ziyade psikolojiktir. Ancak bu makale, söz konusu ayetleri “Cami Mimarisi” üzerindeki görsel etkileri ve tasarım ve sanatına yön verme biçimi açısından ele almaktadır. Kimliğini on dördüncü yüzyılın sonları boyunca şekillendiren cami tipolojisindeki idealleştirme arayışı; görselliklerde benzersizi yaratmaya yönlendirmiştir. Yükseltmek sözcüğü, cami tipolojilerinde yükseklik olarak ele alınmıştır. Bu birçok caminin görselliğini açıklar.
Tasarımlar, İslam medeniyetleri sürdükçe siyasi koşulların, ekonomik durumun ve sosyal ihtiyaçların birer meyvesi olmuşlardır.
Ayetlerin yorumlanarak mimariyi etkileme ve açıklama çabası her daim söz konusudur. Örneğin, Profesör Hamad Olayan; Suudi Arabistan’da İslami İşler, Davet ve Rehberlik Bakanlığı’nda eski bir danışman, ayetleri kendi bakış açısıyla yorumlamıştır. Camilerin belirli bir alanda bir dönüm noktası görevi görmesi için yüksek bir zemine inşa edilmesi gerektiğini söylemiştir. Ancak bu yorum, erken dönemde inşa edilmiş camilerin yapılarına zıt düşmektedir.
İslam ülkelerinde, camiler kentlerin yükseklerine inşa edilmesine dair de birçok örnek mevcuttur. Kahire’de Sultan Hassan Camii ve İbn Tulun Camii, Özbek başkenti Taşkent’te Hazreti El İmam Camii ve Delhi’nin Jama Mescidi Camii bu yapılaşmanın örneklerindendir. Bu modeller, camilerin normatif zihinsel imajını karşılamak için yüksek bölgelerde cami inşa etme eğilimini ortaya koymaktadır. Bu eğilim, camilerin çevredeki binalardan daha üstün olması için tepelere ve yaylalara yerleştirilmesinden dolayı, tüm Müslüman ülkelerde coğrafi olarak etkili olmuştur. Bu durum, Osmanlı Halifeliği’nin beş asırdır öngördüğü cami inşa stratejilerine uyan Türk camilerinde oldukça semboliktir.
Mısır’daki Osmanlı valisi; Muhammed Ali Paşa, camisini Kahire’nin her noktasından görülebilecek şekilde Mokkatam tepesinde bulunan Selahaddin Kalesi’nin üzerine inşa etmeyi tercih etmiştir. Bu yükseklik, yaşlılar için zorluk oluştursa da cami tipolojisinde sembolik bir özellik olmuştur.
Yükselme eğilimi camilerin dış surlarıyla sınırlı kalmamış, iç bileşenlerini içine alacak şekilde genişletilmiştir. Minareler, camilerin komşu binaları arasında daha belirgin olmalarını sağlamanın simgesi olmuştur. Bu strateji, ekonomik kaynakları kısıtlı ve sanatsal becerileri sınırlı olan Müslüman ülkelerde bile bugüne kadar benimsenmiştir. Ayrıca camilerin iç mekanları, dar çevresi nedeniyle yükseltileri bozmaktadır. Ayrıca camilerin mescitlerini yükseltmek için kubbeler yapılmıştır. Bazı merkezi camilerin kubbelerine kemer takılmış ve bu tipoloji hızla yayılmıştır. Özbekistan’da Buhara, Semerkand ve Kiva’daki gibi çok çeşitli şanlı yüksek tavanlı camiler vardır. Birçok örneğin taban alanları 60 cm2’yi geçmezken yükseklikleri 12 m’ye kadar çıkabilir. Bu nedenle, yükselme eğilimi tüm bu Müslüman kültürlü ülkelerde yadsınamaz bir egemenlik halini almıştır.
Sonunda, yücelik duygusu, yücelme ve yakarışların maneviyatı, çeşitli idraklerle, somut bir cami tipolojisinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ortaya çıkan bu sembolik yükseklik, kutsal ayetlerin farklı yorumları sayesinde cami örneklerinde ve üsluplarında ana pay olarak ortaya çıkmıştır. Bundan böyle, yücelik kavramına ilişkin yeni çıkarımlar ile cami mimarisi gelişimi için yenilikçi yaklaşımlar üretilmesini dört gözle bekliyoruz.
Yazar: Dr. Mashary A. Al Naim, 2018
Kaynak: https://alfozanaward.org/in-mosques-which-allah-has-ordered-to-be-raised/