“Kur’an’ın yorumlanmasının hazin sonuçları” başlıklı yazı dizimizde ayetlerin yorumlanmasının nasıl bir tahrif olduğunu örnekleri ile ortaya koymuştuk. Böylesi bir tahrifin geçtiğimiz günlerde bir tefsir profesörü tarafından canlı yayında gerçekleştirilmesi konuyla ilgili yazdıklarımızın uygulaması niteliğindeydi.
30 Ocak 2018 tarihli Öteki Gündem programına katılan bir tefsir profesörü, dersine gayet iyi çalışmış olan program yapımcısı tarafından kendisine yöneltilen bir soruyu ne olursa olsun cevaplamak zorunda olduğunu düşündüğü için ayetlerin nasıl tahrif edildiğine bizzat örneklik ederek tarihe geçti. Hatta bu tahrifi bile bile yaptığını da ispatladı. Zaten yapılanın tahrif olduğunu söyleyebilmemizin sebebi, bilinçli bir biçimde yapılıyor olmasıdır.
Program yapımcısı kardeşimiz hocaya Kur’an’da köleliğin neden domuz eti yasağı gibi keskin bir şekilde yasaklanmadığını soruyor. Hoca vereceği cevabın kendi yorumu, yani tahrif olacağının farkında olacak ki sözlerine “Kur’an’ın bir söyledikleri, bir de satır aralarından söylemek istedikleri vardır” şeklinde Allah’a ve Kitabına iftira ile başlıyor. Bu söyleme göre Allah bir takım şeyleri söylemek istediği halde söyleyememiştir ancak bu hoca Allah’ın söyleyemediğini şimdi bize söyleyecektir.[1]
İslam öncesi Mekke toplumunun köle ve cariye elde etmek için savaş yaptığı gibi tamamen hayali bir uydurmayla cevabını sürdüren zat şunları söylüyor: “Köleliğin en önemli kaynağı savaşlarda esir alınmasıdır. Köleliğin engellenmesi ile ilgili Kur’an’da tam dokuz ayrı prensip vardır ama sadece şu ayet bile köleliğin ortadan kalkması için yeterlidir” mealinde sözler sarf ederek bahsettiği ayeti okuyor. Ayet Enfal Suresinin 67. ayeti. Ancak ayetin tamamı hocanın yaptığı yorumu çürüteceği için ayeti yarısına kadar okuyup bırakıyor: “Hiçbir nebinin esir alma hakkı yoktur…”
Siz Kur’an’ı tek başınıza çalıştığınız ve Allah’ın gösterdiği metotla okumadığınız zaman kafanızda önceden belirlediğiniz bir sonucu Kur’an’a söyletmeye kalkarsınız. Ancak Kur’an öyle bir kitaptır ki doğuştan tefsir profesörü olsanız bile ayetin tamamını okuyamazsınız. Okursanız foyanız meydana çıkacaktır çünkü. Rabbimiz bu tavrı sergileyenleri Âl-i İmrân Suresi’nin 7. ayetinde “kalplerinde kayma olanlar” diye anmaktadır.
Gerçi dikkatli biri için ayetin hocanın okuduğu bölümünün de sarf edilen iddiaya delil olamayacağı kolayca görülür. Çünkü ekrandaki şahıs, ayetin bu kadarını okuyarak sanki sadece nebimize böyle bir emir verilmiş algısı oluşturmaktadır. Oysa ayette hiçbir nebiye esir alma hakkı verilmediği bildirilmektedir.
Ayrıca ayetin tamamı okunduğunda kolayca görülür ki bu ayetin savaşta esir alınmasını engellediğini söyleyebilmek imkansızdır. Ayet şöyledir:
Savaş alanında düşmanı etkisiz hale getirinceye kadar hiçbir nebinin esir alma hakkı yoktur. Siz, dünya malını (hemen elde edeceğinizi) istiyorsunuz. Allah ise Ahireti (sonrasını) istiyor. Üstün olan ve doğru kararlar veren Allah’tır.(Enfal 8/67)
Ayette savaşta esir almak değil, esir almakta acele etmek yasaklanmakta, esir almanın önemli bir şartı ortaya konmaktadır. Savaş insanlık tarihi kadar eski bir olaydır ve esir almak savaşın olmazsa olmaz bir gerçeğidir.
Programın bundan sonraki bölümünde yanlışında ısrar eden hoca kendisini kurtaracağını düşündüğü bir ayet daha okuyor. O da Muhammed Suresi 4. ayet:
Ayetleri görmezlikten gelenlerle (kafirlerle) savaşta karşılaşınca boyun köklerini vurun. Onları etkisiz hale getirince sıkı güvenlik çemberine alın. Sonra karşılıksız ya da fidye alarak serbest bırakın ki savaşın ağırlığı kalmasın. Allah’ın tercihi farklı olsaydı onların hakkından kendisi gelirdi. Böyle olması, birinizi diğerinizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin yaptıklarını karşılıksız bırakmaz.
Hocamız yukarıdakinin ardından bu ayeti de okuyarak “bakın karşılıklı ya da karşılıksız serbest bırakın diyor, demek ki esir almak yoktur” gibisinden saçmalamanın belini kırınca program yöneticisi dahil izleyen herkes nasıl bir komedinin yaşandığını anlamaya çalışıyor. Hâlâ iyimser olanlar muhtemelen, hocanın şuh bir kahkahayla esprisini açıklama yoluna gitmesini bekliyorlar. Öyle ya; eğer sergilenen kötü de olsa bir komedi sahnesi değilse, bir kitabın hem savaşta esir almayı yasakladığını iddia edip hem de alınan esirlerin serbest bırakılmasının şartlarından bahsediyor olması nasıl açıklanabilir?
Tahrif işte böyle bir şeydir: Bir ayeti sırf “ben bu konuyu bilmiyorum” dememek için kendi keyfinize göre kullanırsınız ama aynı ayet sizi ele verir. Onu kurtarayım diye başka bir ayet bulursunuz bu sefer konuyu hiç bilmeyen ama ortalama bir muhakemeye sahip kişileri bile tatmin edemezsiniz. Programda konuşan tefsirci, ayetlerin yerlerini ezbere bilecek kadar iyi bir hafız. Dolayısıyla yarısını okuduğu ayetin devamını bilmediğini veya unuttuğunu hiç kimse söyleyemez ki zaten Kur’an da elinde. Yani bu acı sahneyi bir anlık dalgınlık olarak adlandırmak saflık olur.
Gerçekte Kur’an’ın muazzam bir esir hukuku vardır. Esirleri köleleştirmek hele de kadın esirleri cariye haline getirip cinselliklerinden yararlanmak, mezheplerin aksine, Kur’an’a göre asla mümkün değildir. Kaldı ki Kur’an’daki esir hukukunu anlatabilmek, kölelik ve cariyeliğin Kur’an’dan onay almayacağını gösterebilmek için tek bir ayetin bir bölümünü alıp Kur’an’ı tahrif etmeye de ihtiyaç yoktur. Kur’an’ı ekipler oluşturarak Allah’ın gösterdiği metotla okumak ve konuyla ilgili tüm ayetleri ele alıp meseleyi anlamak, ardından muhataba uygun şekilde ulaştırmak yeterlidir. Zira Allah’ın söylemek isteyip de söyleyemediği hiçbir şey yoktur. Kur’an üzerinde nasıl çalışılacağını bilmeyen hocalar vardır.
Merak edenler için Kur’an’da esir hukuku konusunun detayı aşağıdaki linkten öğrenilebilir. Bu hocamız da buradan faydalanıp bir dahaki programda herhangi bir kaynak göstermeden anlatabilir. Bunun için hiç kimseden teşekkür beklenmediği gibi herhangi bir telif ücreti de talep edilmemektedir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi