islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4916
EURO
36,2572
ALTIN
2.963,26
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Cemaatler ve Otoriterleşme

Cemaatler ve Otoriterleşme
14 Şubat 2018 09:10
A+
A-

İki yüzyıllık “modernleşme” maceramızı bizler için yorumlayan ve resmeden Şerif Mardin; selefleri Fârâbî, İbn Haldun, Katip Çelebi, Ahmed Cevdet Paşa, Namık Kemal, Cemil Meriç, Hilmi Ziya Ülken, Mümtaz Turhan, Tarık Zafer Tunaya, Erol Güngör, Sabri Ülgener ve Halil İnalçık gibi yaşadığımız zamanların hikemî tarihçilik ve içtimaiyatın (sosyolojinin) önde gelen isimlerinden biriydi.

Mayınlı Tarlanın Mevzuları

Üzerinde çalıştığı konu ve problemler, Ş. Mardin’in düşünce ve tefekkür (akademik) yolculuğunda zorluklarla karşılaşmasına sebep oldu. Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üyeliği teklifinin üç kez reddedilmesi, Bediüzzaman Said Nursi’yi çalışmasının bedeli/diyeti olmuştur.

Din, ideoloji, Jön Türkler, Türk modernleşmesi, din ve siyaset ilişkisi, toplum ve siyaset münasebeti, Yeni Osmanlı Hareketi mevzuları, Şerif Mardin’in ilgi alanlarının temel meseleleri olarak ülkemizin entelektüel ve akademik bünyesini oldukça beslemiştir. Bununla birlikte zikri geçen konuların ele alınıp tartışılması, çok farklı düşünce kompartımanların mensuplarının şimşeklerini de üzerine çekmiştir.

Payitahttan Mısır Saraylarına

Şerif Mardin’in kökleri, İstanbul’daki Osmanlı Saray eşrafından (dedesi) Ahmed Cevdet Paşa’ya, diğer taraftan Mısır’daki Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yönetim şeflerinden Mehmet Şerif Paşa’ya dayanır. Araştırmacı Müfid Yüksel’in yayınladığı taziye ilanı bunun açık bir göstergesiydi: “Eski Mardin müftüsü Ulemay-ı Benamdan Şirinzade Merhum Şeyh Ömer Efendi’nin ahfadından, eski Musul Naibi ve Nakibu’l-Eşrafı, İhya Şarihi, Fatih Camii Haziresinde medfun, allame merhum Şeyh Yusuf Sıdkı El-Mardini’nin torunu.”

Ataları Bakan ve Elçi Olan Entelektüel

Abdülhamit’in nazırı Halil Şerif Paşa’nın kızı Şerife Leylanın dört çocuğundan birisi olan Büyükelçi Şemsettin Mardin ile Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Reya’nın evliliğinin meyvesi olarak Şerif Mardin (1927) dünyaya gelir.

(II. Abdülhamit’in veziri) Halil Şerif Paşa, Ahmet Cevdet Paşa (Nazır), Adliye Nazırı (Adalet Bakanı) Necmettin Molla, (Profesörlerin profesörü) Ebul’ula Mardin, Betül Mardin, (Washington eski Büyükelçisi Münir Ertegün’ün oğlu ve meşhur Atlantic Records’un sahibi Ahmet Ertegün’ün iş ortağı) Arif Mardin’in yakını olmak, Şerif Mardin için “kapıları” açıyordu.

Seçkinlerin Okullarının Müdavimi

Önce Viyana’da bir okul eğitime başlayan Şerif Mardin, “seçkinlerin okulu” Mektebi Sultani Galatasaray’a geçiş yapar. Ancak tahsilini Amerika’da tamamlar. Üniversite eğitimi ve yüksek lisansını yine “seçkinlerin” ve gelecek vadedenlerin eğitim kurumunda bitiren Mardin, ülkesine dönerek Ankara’da Mülkiye’ye dâhil olur. Artık Şerif Mardin, “mahalle”sinin sınırları içerisine ilhak olmuştur.

“Mahalle” Arkadaşları

Tek Parti dönemi zulmünün zorunlu bir sonucu olarak siyaset arenasına giren Demokrat Parti’nin politikaları, Ş. Mardin tarafından “baskıcı” olarak görülerek, onun üniversiteden istifasına sebep olur. Altmış darbesine yaslanan yıllarda, Hürriyet Partisi’ndeki politik denemeleri, tıpkı 1994’deki “mahalle” arkadaşlarıyla (Cem Boyner, Asaf Savaş Akat, Kemal Derviş, Mehmet Altan, Cengiz Çandar, Hüseyin Ergun) giriştiği girişimleri gibi başarısızlıkla sonuçlanır. Ancak Şerif Mardin, niyetleri farklı olan bu hareketin Türkiye şartları için “fiyasko” olduğunu söyleyecek kadar da özeleştiriye açıktır.

“Mahallenin Veba”lısı

Doksan yıllık hayatı boyunca “Cumhuriyetin kazanımlarına” bir tehdit unsuru olarak görülen tüm konular, baskılarına maruz kalan Şerif Mardin’in “mahalle”sinden kovulmasına neden olur. Merkezden muhalif çevreye savrulmalar, Şerif Mardin’in yeni mevzulara yelken açmasıyla neticelenir.

Gazeteci Ruşen Çakır’la yaptığı söyleşideki sözler, Şerif Mardin’in karşılaştığı cepheleri ortaya koyması açısından ilginçtir:

“Çeşitli halkalar var. Bunun en küçüğü Siyasal Bilgiler halkasıdır. Bunlar, benim orda olduğum 1960’lı yıllarda bilge insanlardı. Bilge olmayanlar, birbirleriyle kavga eden Marksistlerdi. O bilge kişiler tuhaf şeyler yaptığımı düşünüyorlardı ama iğne batırmadılar bana. Bir nevi himaye edildim. Turan Güneş, Turhan Feyzioğlu ve isimlerini unuttuğumuz kişiler vardı. İkinci halka, hakiki Kemalistler. Onlar için ben her zaman tehlikeli ve aynı zamanda yanlış bir şeydim. Onlara göre Aydınlanma fikirleri yerine, birtakım köhnemiş söylemlere başvuruyordum. Üçüncü halkaysa, “tabii İslamcılar” dediğim grup. İslam’ı bir nevi adap, fikir, ideoloji olarak kullanan ve doğru bulan insanlar. Bunların içinde kaç kişiye “gerçek imanlı” diyebiliriz bilmiyorum. Bir kere “gerçek imanlı”yı tespit etmek mümkün değil. Etraflarında o kadar çok gerçek imanlı olmayan kimseler var ki, onlar da kayboluyor. Bu “tabii İslamcılar” benim için “Ha, bizim tarafımızı savunan, bizi ciddiye alan biri ortaya çıktı” dediler.”

Karşı “Mahalle” Üzerinden Niyet Okumalar/Kehanetler

Cemil Meriç gibi, tüm mahallelerin/çevrelerin eleştirilerine muhatap olarak seksenli yaşların kemâlatına ulaşacağı düşünülürken, o, kovulduğu “mahalle”nin yaptıklarından ziyade kendisini okuyup inceleyen ve takip eden karşı muhafazakâr “mahalle”nin gelecekteki var oluşuyla ilgili “niyet okumalar”da bulunur.

İslâmcı muhafazakâr çevre, ona göre, laik ve seküler kesim için tehdit unsuru olarak görülür. İktidar ve gücü ele geçiren muhafazakâr kesim, “yutkunduğu” ve gizli ajandasıyla, “mahalle baskısı” yapmaktadır. Ne gariptir ki, son yolculuğunun ritüelinde, ruhunu terk eden bedeni taşıyanların çoğunluğu, “baskıcı mahalle”nin çocuklarının elleriyle ebedî istirahatgahına götürülür. Şerif Mardin, muhafazakârlar üzerinden niyet okumalar yaparak onları bir anlamda kendi “mahallesi”nden hareketlebaskılama ihtiyacı duyuyor:

“Siyasal İslam, iktidara tam sahip olduğu zaman bayağı ağır şartlar yaratan bir rejimi de kurabilir. Onun için tamam, İslam Türkiye’nin önemli bir yapısal boyutudur ama İslami güçlerin iktidara gelmesinin bizim beğenmeyeceğimiz sonuçlara yol açacağını düşünürüm.

İslam’ın iktidarı tam olarak ele geçirmesi durumunu, liberal bir ortamın devam ettirilmesi olarak göremiyorum.

AKP ile ilişkisi olmayan İslam’ın iktidara gelmesi olarak tarif edebiliriz.

Türkiye’de ‘mahalle baskısı’ diye bir şey var. Jön Türklerin en çok korktuğu şeylerden biri de oydu. ‘Mahalle baskısı’ bilinmeyen ve sosyal bilimce ifade edilmesi çok zor olan bir havadır. Bu havanın AKP’den bağımsız olarak Türkiye’de yaşadığına inanıyorum. Dolayısıyla AKP değil de, bu havanın gelişmesine müsait şartlar oluşursa o zaman AKP de bu havaya boyun eğmek zorunda kalacaktır.”

“…Bu hava Türkiye’de de çıkabilir bir gün. 10-20 sene öncesine kıyasla daha az şansı var ama bugün o havayı pompalayan başka şeyler, tuhaf oluşumlar, kendiliğinden olan birtakım olaylar var. Bazı İslami alt-çevreler ortaya çıkıyor. Bunda günümüzün gelişmiş imkânları da etkili oluyor. Mahalle havası dediğimiz şeyin bu İslami alt-çevrelerle yeni bir şekil almış olduğuna inanıyorum. Bu yeni şekil AKP’yi döver. Demek istiyorum ki AKP uzun vadede, eğer böyle bir hava gelişirse ona biat etmek zorunda kalabilir.”

“…Osmanlılar her zaman siyasi zorunlukları İslamî zorunlukların bir milim öncesine getirmişlerdir. Yani siyaseti her zaman dinin bir milim ötesinde görmüşlerdir ve bunu bence kimse anlamadı şimdiye kadar.”

“‘Mahalle baskısı’ kavramıyla ilgilenmemin nedeni Jön Türklerin bu konudaki korkularını merak etmemdir. İttihat ve Terakki Partisi döneminde bir grup aydın İslam’ın müesseseler üzerindeki etkilerini kaldırmak istiyordu. İkinci grup ise dindardılar dindar olmalarına ama kendi estetik duygularından farklı bir davranış tarzı olarak gördükleri ‘mahalle İslamı’ndan ürküyorlardı. Aynı korku Mehmet Akif’de de karşıma çıktı. Akif hurafelerle iş gören insanlardan, onların toplandıkları kahvehane gibi yerlerin pisliğinden şikâyet eder. Yıllar geçti, mekânlar değişti ama zihniyette ilginç bir paralellik var.”

“AKP’ye ‘bizim problemlerimizi halletmedin’ diye devamlı bir baskı geliyor. Onun da bu baskı karşısında gerçekten bir şeyler yapması lazım. Peki ne yapılabilirdi? İsim vermeyeceğim ama, bir parti ve onun başında bulunanlar devamlı askeri müdahale çağrısı yapmak yerine Başbakan’la dostça konuşabilselerdi belki bu işi götürebilirlerdi. ‘Nasıl olursa olsun bu adamları indireceğiz’ diyorlar ki çok yanlış. Bu tutum Türkiye’deki karşıtlığı iyice tırmandırıyor. Bunun kaynağında o partideki bazı şahısların politikaya bakışları var. Tek bildikleri karşıtlık yaratmak. Benim de eskiden beri oy verdiğim bu partidemaalesef bir türlü bu huydan kurtulamadılar. Yarattıkları gerilimin vebali boyunlarında. Bunu sürekli taşıyacaklar.”

Not: Bu makale hazırlanırken, Şerif Mardin’le Ruşen Çakır (10.06.2007 Vatan Pazar Eki;-15.05.2007-Vatan Kitap Eki; 22.09.2011-Vatan) ve Neşe Düzel’in yaptığı söyleşilerden (10-11.10.2011-Taraf) yararlanılmıştır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.