Cennet ve cehennemin ebedî olmadığını iddia edenlere

Dr. Vehbi KARAKAŞ 

SORU:  

Bazı kimseler, hatta bazı ilahiyat profesörleri cennet ve cehennemin ebedî olmadığını iddia etmişler ve ediyorlar. Onların bu iddialarının yerde yeri var mı? Yoksa doğrusu nedir? 

CEVAP: 

Ümmetin kahir ekseriyeti cennet ve cehennemin ebedî oluşu noktasında icma’ ve ittifak etmiştir. Yani söz birliği yapmışlardır. Nasıl yapmasınlar ki, onlarca ayet cennet ve cehennemin ebedî olduğunu söylemektedir. Cennet ve cehennemin ebedî olmayacağını iddia edenlerden bir kısmı, cehennemin ebedi oluşunu, Allah’ın sonsuz merhametine ve adaletine yakıştırmıyor, bir kısmı da cennetin ebedî oluşunu, Allah’ın bekasına ortaklar doğuracağından uygun bulmuyor. Bu yüzden ayetlerdeki “ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا     =halidine fiha ebeda” ifadesini, “onlar orada sonsuz kalırlar” şeklinde değil, “uzun süre orada kalırlar” şeklinde tercüme ediyorlar. Halbuki ister “ خَالِدِينَ فِيهَا  =halidine fiha” olsun, ister “ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا  =halidine fiha ebeda” olsun ikisinin anlamı da gerek kâfirler ve müşriklerden olan cehennem ehli ve gerekse Müslüman ve mümin olan cennet ehli her ikisi de girdikleri yerlerde sonsuz kalacaklardır.[1] Kur’an’da “ أَبَدًا=ebeden” kelimesi sadece cennetlikler için değil,[2] aynı zamanda cehennemlikler için de kullanılmıştır.[3] Cehennemlikler, cehennemden, cennetlikler de cennetten çıkmayacaklardır. Ebediyyen herkes bulundukları yerlerde hayatlarını sürdüreceklerdir.[4]  

Sadece cehennemden çıkacak olan tek bir zümre vardır. Onlar da Müslümanların günahkârlarıdır. Bunlar, bu dünyadan giderken, tevbe edip te günahlarını affettirmeden gitmişlerse, günahlarının cezası kadar cehennemde kalacaklar, sonra da oradan Hz. Peygamber’in (sav) şefaatiyle çıkarılacak ve cennete gönderileceklerdir.[5]  

Cehennem, Allah’ın kâfirlere, münafık ve müşriklere ebedî cezası, cennet de inanan ve güzel işler yapanlara ebedî mükâfatı ve ödülüdür. Ebedî cezada Allah’ın merhametine ve adaletine aykırı bir durum olmadığı gibi cennetliklerin ebedî olmasında da Allah’ın bekasına ortak olma diye bir şey yoktur.  

Cennet ehli, Allah’ın Bakî ismine mazhar olmuş ve beka bulmuşlardır. Bekalarıyla Allah’ın hâşâ ortakları değil, Allah’ın lütfuyla Allah’ın Bakî isminin aynası olma şerefine nail olmuşlardır.  

Müslüman, ebedileşmeyi ilahlaşmak için değil hâşâ, ezeli ve ebedi olan Allah’ın ezeli ve ebedî güzelliklerini seyretmek, takdir etmek, hayret etmek, hayran olmak, Ona olan sevdasıyla ebediyyen keyf ve safa içinde, emniyet ve saadet içinde yaşamak için istemektedir. İnsan ebedileşmeyi, en büyük dert olan fenadan ve fanilikten kurtulmak için istemektedir. Bu isteği de insanın içine koyan yine Allah’tır. 

Çünkü Ebedî’nin sadık dostu, ebedî olacak ve Bakî’nin şuurlu aynası da bakî olmak lazım gelir.[6] Çünkü “her cemal ve kemal sahibi kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek ister.”[7]  

Cemali ve kemali sonsuz Allah, ebedî ahiret alemini yaratmamış ve açmamış olsaydı, diğer bir ifade ile bu dünyada yarattığı her şeyi, özellikle de insanı yokluğa gömseydi kendi sonsuz cemal ve kemalini nasıl seyredecek ve nasıl seyrettirecekti? Sonsuz cemal ve kemalini kime gösterecekti?[8] Alın size muhteşem bir kaide daha: “Ebedî bir cemal, fani bir müştaka ve zail bir dosta razı olmaz.”[9] Yani güzelliği ebedî olan Zât, seyircisinin, aşığının, takdir edicisinin de ebedî olmasını ister. 

Bu hakikati Veysel, şöyle özetlemiş:

Güzelliğin on par etmez şu bendeki aşk olmazsa 

Eylenecek yer bulaman, gönlümdeki köşk olmazsa  

Yer  yüzünde, Allah’ı her yönüyle gören ve gösteren en mükemmel ayna, insandır. Eğer insan denilen bu ayna olmasaydı ve bu ayna ebedî olmasaydı ezeli ve ebedî olan Allah’ı, Onun harika sanat ve icraatını hem bu dünyada ve hem de ahirette kim takdir edecekti? Kim görecek ve kim gösterecekti? 

Hud suresinin şu ayetlerinde bu söylediklerimiz şöyle özetlenmektedir: 

 يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَع۪يدٌ  

فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَشَه۪يقٌۙ  

خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ اِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُ  

وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ  

“O gün geldiğinde Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi şakîdir, yoldan çıkmıştır bedbahttır, kimi de saiddir, doğru yoldadır, mutludur.!  

Şakîler, yoldan çıkmış olanlar ateştedirler, orada onlar her nefeste acıdan inleyip feryat ederler. 

Rabbinin dilediği hariç, onlar gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır. Rabbin gerçekten istediğini yapar. 

Saidlere, yani doğru yolda olanlara gelince onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada kesintisiz bir lutuf olarak ebedî kalacaklardır.”[10] 

Orada azaba çarptırılan Allah’ın dilemesiyle çarptırıldığının, Nimete ve bekaya kavuşan da yine Allah’ın lütfu ve dilemesiyle kavuştuğunun farkındadır. Her iki ayette bulunan “Rabbinin dilemesi hariç”[11] ifadesi, Allah’ın her konuda olduğu gibi bu konuda da faili muhtar olduğunu hatırlatmak için getirilmiş bir ifadedir. Yoksa dilediklerinin hayatlarını sonlandıracaktır, manasını vurgulamak için değil. Her şeyin en doğrusunu bilen Allah’tır. Diğer bir ifade ile denilmek istenmiştir ki: Sizin buraya getirilmeniz, buraya konulmanız Allah’ın dilemesiyledir. O, dilediğine, dilediği muameleyi yapar. Cennetliklere ebedî cenneti, cehennemliklere de ebedî cehennemi vermesi Onun iradesi ve kararı, lütfu ve adaletidir. Bu ifadeden, ebediyetin günün birinde sonlandırılacağını değil, Allah’ın her hal ve şartta Fail-i Muhtar yani dilediğini yapma özgürlüğüne sahip olduğunu anlamak gerekir. 

Hud suresinin 107. ayetindeki “Rabbinin diledikleri hariç” ifadesi, sadece tevhid ehli için bir istisnadır. Çünkü ayetteki    شَقُوا  kelimesi, hem kafirleri, hem de Müslümanların günahkârlarını içermektedir. Allah, bu ifade ile müminlerin günahkârlarını (ebediyyen cehennem mahkûmu olan) kafirlerden ayrı tutmuştur. Çünkü müminlerin günahkârları cehennem ateşinde temizlenecekler, sonra da Seyyidülmürselîn’in (sav) şefaatiyle oradan çıkarılacaklar, Allah da onları cennete sokacaktır. Cennetin görevlileri onlara: “Selam olsun size, hoş geldiniz, haydi temelli kalmak üzere buyurun cennete.”[12] diyecekler. [13] 

Cennetliklerin ve cehennemliklerin ebedî olacaklarına dair yaptığımız bu izah, Allah’ın evvel ve ahir isimlerine de aykırı değildir. Kur’an’ın ifadesiyle “Allah evveldir ve ahirdir.”[14] Yani Allah evveli olmayan evvel, ahiri olmayan ahirdir. Allah evveldir. Varlığının başlangıcı yoktur.[15] Hiçbir şey yokken Allah vardı. Allah ahirdir. Bekasına son yoktur.[16]     

Bu dünyada ölümün, ayrılık ve ihtiyarlığın, hastalık ve musibetlerin insan oğlunun içinde açmış olduğu yara ancak ahirete imanla, ahiretteki ebedî cennetin varlığına inanmakla tedavi edilebilir. Mazlumların içindeki kor ateş, ancak zalim Müslümanların cezaları kadar, zalim kâfirlerin ve zalim müşriklerin ise ebedî cehennemle cezalandırılacakları müjdesiyle söndürülebilir.  

Zalimler, çoğu kere bu dünyada kibir ve izzet içinde, mazlumlar da acı ve zillet içinde bu dünyadan göçüp gidiyor. Demek hesaplar bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor. “Zalimler için yaşasın ebedî cehennem” sözü boşuna söylenmemiştir. Ben de mazlumlar için “yaşasın ebedî cennet” diyorum.   

Bu fani dünyadan ölümle ayrılanlara ve ayrılacak olanlara biz: Merak etmeyin ebedî hayat önünüzde sizi bekliyor deyip teselli ederken; ebediyyetin olmadığını iddia eden zavallılar da adeta “ebediyet yoktur, siz yokluğa gömüleceksiniz” diyerek ölenlerin ve öleceklerin yaralarına kezzap döküyorlar. Mazlumların acılarını bin kat artırırken, zalimlere de cesaret vermiş oluyorlar. Bu vebalin altına girmeye nasıl cesaret edebiliyorlar, hayret etmemek mümkün değil. 

[1] Cehennemin ebedî olmadığını iddia edenlerden biri, aynı zamanda “cehenneme giren bir daha oradan çıkmayacaktır” sözünü söyleyen insandır. Bu kadar çelişki içerisindedirler. Çünkü dizginlerini sahih sünnetin eline vermemişlerdir. Kur’an’ı ellerine alıp ortaya çıkmışlardır. Ellerindeki Kur’an’ın, Peygambersiz anlaşılmayacağını görmezlikten gelmişlerdir. Hem kendileri sapmışlardır hem de kendilerini dinleyenleri saptırmaktadırlar. 

[2] Bkz. Beyyine, 98/8 

[3] Bkz. Ahzab, 33/65 

[4] Bkz. Es-Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t-Tefâsîr, III, 561 

[5] Bkz. Buhari, Tevhid 19, 31, 36, 37; Müslim, İman 322, 334. 

[6] Bkz. Şualar, Üçüncü Şua, Münâcât 

[7] Bkz. On birimci söz. 

[8] Bu sözlerimde bir kusur, bir su-i edep varsa sayısız “estağfirullah” diyor, Rabbimden af ve mağfiret istiyorum.  

[9] Bkz. Lem’alar, 659 

[10] Hud, 11/15-18000 

[11] Hud, 57/107-108 

[12] Zümer, 39/73 

[13] Es-Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t- Tefasîr, II, 30 

[14] Hadid, 57/3 

[15] Es-Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t- Tefasîr, III, 302 

[16] Es-Sâbûnî, aynı yer. 

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

2 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

3 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

6 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

7 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

8 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

9 saat ago