Türkiye gündemine oturan bir haberi hayretler içerisinde hepimiz izledik. Ufacık çocuğa yine çocuklar tarafından günlerce porno izletildiğini ve ayrıca yine aynı çocuklar tarafından taciz edildiğini okuduk. Dikkat ediniz kendisini alıkoyarak, işkence yapıp tacizde bulunmuşlar. Bunları yapan kişiler “çocuk” olarak tanımlanan mahluklar.
Bu olayı, yazmak üzere kafamda tasarladığım bir konu ile pekiştiği için not ettim. Gerçekte bizim boyumuzu da aşan tahlillerin uzmanlarınca bugün yapılması gerekir. Biz meseleyi sosyal bilimler açısından sorunlu bireyler ve gruplar üzerinden kendi gücümüzce inceleyebiliriz, ancak devlet bunları önleyebilir ve toplum mühendisliğiyle yönlendirilmeye çalışan bu topluma değerler üzerinden çeki düzen verebilir. Bu nedenle ülkenin sosyologlarına ve psikologlarına açık çağrımızdır; sesinizi daha gür çıkartma vaktidir. Toplumsal yozlaşmayı, modernlik ruhu diyerek örtbas etmeyin ve artık yediden yetmişe cinnet geçirme durumuna gelmiş olan bu topluma biraz yol göstericilik edin.
Yukarıdaki olaya ek olarak bir meczup çıkıp Nebi’ye (sav) atılan iftiraya ortak oluyor ve evet Hz. Aişe sekiz-dokuz yaşında evlendi diyor. Bunun gibileri işine geldiği için gören bazı din karşıtları da biz Müslümanlara ve hele de din ile meşgul olanlara; bakın sizin de peygamberiniz çocukla evlendi diye iftira atıyor. Bu olayları çok geniş perspektiften ele almak istiyoruz ancak buna köşe yazıları ve haber yorumları değil, derin içerikli makaleler ve kitaplar gerekiyor. İftira olan bu olayı sonuç kısmında tekrar ele alacağız. Ancak Müslümanları sürekli olarak ateistler çocuk tecavüzcüleri ve kadına şiddet uygulayanlar, kafa kesiciler olarak etiketlemeye çalışıyor. Bu olayları maalesef bazı örneklerle de delillendirme girişiminde bulunuyorlar. Dinin ve dindarların devamlı yaftalandığı bu ortamda yukarıdaki haber dikkat çekicidir. Herkese açık bir uyarıdır; toplumda şiddet, cinsellik ve kötülük kayırılmadan herkes için gerçek bir olgudur. Eğitimciler olarak bizlere düşen bunları örtbas etmek değil, tedavi etmek ve önlemektir. Din karşıtlığı bu diğer olaylarla karşılaşıldığı anlarda bir nebze duraklatılmalıdır. Olguya sosyolojik olgu gözüyle bakmak elzemdir.
Nevzat Tarhan gibi birkaç hoca dışında insanları maneviyata yönlendiren ve bunu televizyonlarda veya basında gündeme getiren çok az insan var. Pozitivizm ve materyalizm maalesef bazı doktorlarımızın ve bilim adamlarımızın ruhuna sinmiş durumda. Bir ilahiyatçı olarak, dine inanmayan insanlara ilk olarak dinin olumlu yönde işlevi ve insan ruhundaki kötülüklere panzehir olduğunu söylüyoruz. Fakat diğer yandan aşırılaştırılmış gruplarla veya ikiyüzlü oynayan cemaatlerle karşılaşınca bu fikrimizin de tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Öncelikle bu yazı uzun zamandır internet ortamında görülen çatışmacı anlayışları gündeme getirmek istemektedir. Toplumdaki insanların radikalleşmesi hayra alamet değildir. Diğer yandan çıplaklık ve cinselliğin çocuklara ulaşması da benzer şekilde görüldüğü üzere suç unsuru sayılan ve toplum için büyük tehdit oluşturan olayların habercisidir. Bu çocukların bu travmaları ve patolojik durumları aşmaları kolay olabilecek mi orası da meçhuldür. Meselenin özgürlükçü olduğunu iddia edenlerce eleştirilmesi gerekmektedir.
Bağnaz olarak nitelendirdikleri bizleri, içimizdeki sefihlerin olumsuz çabalarıyla da perçinledikleri saikler sebebiyle ilgilendiren şeyler de var. İlahiyatçılar olarak bunlara susamayız. Kur’an Kurslarında veyahut da cemaatlere ait yerlerde pedagojik formasyonu olmayan ve psikolojik yeterliliğe sahip olmayan kimseler hoca veya görevli olmamalı. Devlet bir kurum olarak zaten bu işleri denetlemekle ve birilerine görev alabilme şerefini taşıyan uluslararası/ulusal yeterlilik belgelerini vermekle görevli bir kurumdur. Bu tür olaylarla karşılaşınca bizim yaşadığımız töhmeti kimseye anlatamıyoruz. Ayrıca dinin sert üslupla anlatımı ve vaizlerin aşırı söylemleri maalesef cahil halk kesimleri üzerinde yankı buluyor. Birtakım vaizlerin ağızlarından köpükler çıkararak konuşmaları, toplumda bölücülük yapmaları ve ruhu dinginleştirerek huzura kavuşturan İslam’ı şiddet taraftarlığıyla yorumlamaları kabul edilemez. Maalesef barış dini İslam’a mensup olduğunu söyleyen ve bütün kültürleri başkalarını dışlamak üzerine olan insanlar sebebiyle Türkiye’de halk din yerine başka şeylerle meşgul oluyor/ediliyor. Meşgul edilince de ortaya işte bu sonuçlar ortaya çıkıyor. Adamın birisi, peygamberimiz namaz kılmayan arkadaşlarını dövdürmediği ve öldürmediği halde “Namaz kılmayan öldürülür ve bu dinin emridir” diyor. İcma anlayışını kutsallaştıran bu hasta kafaların çoğunluğu Hz. Aişe’nin evliliğinin de çocuk yaşta olduğunu savunuyor. Bu insanlar, İslam Ümmetinin hastalıklı kısmıdır. İçimizde bir şekilde bulunan ve taassup sahibi olan bu cahiller maalesef son zamanlarda yüceltiliyor. Hatta İslam’ı bunların temsil ettiğine inanılıyor. Oysa Allah’ın resulüne aykırı olan bir fıkhın geçerliliği olamaz. Bütün bunların karşısında birey olarak ve kul olarak var olmaya çalışan insanlar perişan, mağdur ve bizar oluyor. Çünkü bunlar yarı cahil molla takımının yanında gruplaşıyor ve palazlanıyor ve onlara karşı da başkaları din karşıtlığına soyunuyor.
Batı’da sağlıklı insanların okumaya ve hatta meditasyona yöneldiği, onlara da ilham olan bu şeyleri yüce dinimizin ve peygamberimizin çok daha önce en şık ve makul biçimde bizlere bellettiği ortadadır. Ancak ne namaz bu bahsettiğimiz ağızlardan özenilerek benimsetilebiliyor, ne gençlere bu şekilde bunlar eliyle ve ağzıyla ulaşmak mümkün oluyor. Dolayısıyla toplumsal buhranda ve halkın dini ibadet ve maneviyata yönlenmemesinde öncelikle bizlerin büyük vebal altında olduğumuz gerçeği karşımızda duruyor. İşbu yazı da kıt kanaat din hizmeti yapmaya çalışan temiz gönüllü müminlere ithaftır.
Gelecek hafta yazımızın devamında görüşmek dileğiyle.