Geçtiğimiz hafta birkaç olaydan yola çıkarak sosyolojik bir analiz yapmaya çalışmıştık, bu hafta bunu biraz daha açacağız. Ankara’da bir terör saldırısı oldu. Bu olayı, kıymetli bakanımız Sn. Yerlikaya’nın çetelere ve örgütlere geçit vermeyeceği yönündeki açıklamalarından ve operasyonlarından sonra gerçekleştirilmesi hasebiyle bir misilleme olarak yorumlayanlar oldu. Türkiye’ye yakışan şey elbette ki çeteleşmelere ve vatandaşları tehdit eden her yapıya karşı mücadele etmektir. Öte yandan Adnan Oktar suç örgütüne ilişkin bir belgesel yayınlandı ki önemli belgeler bu belgeselde yer alıyordu. Bir örgütün nasıl deşifre edildiği ve ne tür faaliyetlerle insanları ağına düşürdüğü çok önemli bilgilerle gözler önüne seriliyordu. Belgeseli yapanları tebrik ederiz, ancak bu olayın peşinde koşan kahraman polisleri daha fazla tebrik ederiz. Bu olayda mağdur olanlara da geçmiş olsun dileklerimizi iletiriz. İşte böyle çeteler yüzünden bu ülkenin masum insanları kötülüklere alet oluyor, yıllarca istismar ediliyor ve eziyet görüyor.
Birçoğu patolojik vaka olan çetelerin ve bu tür tarikatların çok ciddi analizlerle incelenmesi ve kamuoyunun bunlara karşı esasen psikolojik ve sosyolojik bir eğitime tabi tutulması gerekiyor. Batı’da sinema şu sıralar bu işleri yapıyor. Sorunlu bireylerin tanınması ve ayırt edilebilmesi için Hollywood, Amerikan Psikiyatri Enstitüsü ile neredeyse bir ortaklık içinde. Hollywood, esasen bir akademi ve oyuncular yüksek eğitimli kişiler olmakla birlikte filmlerin senaryoları da çoğunlukla olgu ve olaylar veyahut da patolojik kişilikler üzerinden seçilerek yapılıyor. O halde “Bizlere de bu şekilde bir gizli müfredat uygulansa fena mı olur?” diye sorabiliriz. Belki adlandırma doğru olmayabilir, ancak sağlıklı olmak asrın en önemli meselesidir ve sinema ve TV bunu bilinçaltımıza yerleştirebilir. Aksi halde ruh sağlığı bozuk insanların bir araya geldiği ve Mehdi veya kurtarıcı gibi iddialarla birileri etrafında kenetlenerek güç odağı olduğu görülüyor. Öyle ki Oktar yapılanmasının devlet içerisine tıpkı FETÖ gibi sızdığı ve bakanlardan bilgi aldığı söyleniyor.
Biz olayı geçen hafta yaşanan çocuğa istismar vakası üzerinden incelemeye devam edeceğiz, diğerlerinin daha yüksek uzmanlarca ve bilgi ve verilerle yapılacağından şüphemiz yoktur. Ancak bu tür istismar olayları diğer tarikatlarda da sıkça yaşanıyor. Bunları incelemek yerine örtbas etmeye çalışanlar var. Pekiyi sapıklar ve sapkınlar nasıl böyle gruplar içerisinde barınabiliyor veya örgütleşebiliyor? Çocukların istismarı nasıl birilerince legal görülebiliyor? Bu işin çok su kaldıran yanları var. Başka yazılarımızda ele alacağız, şimdilik temel bozukluğu çözme gayesiyle devam edeceğiz.
Çeteleşme ve gruplaşma maalesef her toplumda görülen ve ilkel dürtülerle kişileri harekete geçiren bir iç motivasyondur. Şahsi yetersizlikleri ve kendini gerçekleştirememeleri sebebiyle, birilerine karşı tavır alma durumu her cenahta toplu bir eylem olarak görülebiliyor. Bunların daha organize ve planlı biçimleri olunca iş daha tehlikeli hale geliyor. Bunları maalesef etnik, mezhepçi, hizipçi veyahut da başka bir çatı altında uygun etiketlerle tasnif ederek eleştirmeliyiz. Ne yazık ki okulda, sokakta, dışarıda, herhangi bir mecliste birilerinin ötekileştirilmesi ve ayrımcılığa ve zorbalığa kalması olasıdan öte gerçek olaylardır. Bunlarla sürekli karşılaşmaktayız ve bunlar bir toplumun içerisinde fitne olduğunu bize işaret etmektedir. Yine İslam’ın barış dini olmasının sonucu olarak tevhit anlayışı ile “bütün Müslümanları bir görmek” de önemlidir. Fakat pratikte ve hatta belki teoride de böyle bir şey mümkün değildir. Bütün bunlar belli sonuçlarla, insan denen mahlukun, menfaat üzerine nasıl bir araya gelip başkalarından öne geçtiğini ve hatta yeri geldiğinde başkalarını sindirdiğini bizlere somut örneklerle yüz milyonlarca kere göstermektedir. Esasen cemiyetten kopuş, bencillikle veya grup menfaati ile yakından alakalıdır. Bir araya gelen insanlar çoğunlukla ortak çıkar etrafında birleşen kimselerdir.
Bir Müslümana gerçekte selam ile bütün kapıların açılması ve onun bütün bir toplum içerisinde güvenle gezebilmesi gerekmektedir. Maalesef bu ruh Ortadoğu’da çoktan yitirilmiştir. Sonuçta da gruplaşma ve çeteleşme, kabile anlayışı ve cemaatleşme ile insanlar birbirlerine her türlü şeyi yapmaktadır. Oysa İslam’ın istediği ideal örgütlenme biçimi “Hıl fıl fudu’l” şeklinde toplumun hayrına mücadele eden insanların bir araya gelmesi ve doğruluk üzerine ahitleşmeleriydi. İşte bunu gerçekleştiremediğimiz için bahsettiğimiz farklı türde yapılanmalar ve maalesef seküler ve popüler kültürün çarpık ilişkileri ve türlü hastalıkları yayılıyor. Girişte bahsettiğimiz olay, esasen bunun en uç noktasıdır. Bunun benzerlerinin İslam Dünyasında ve Afganistan’da olduğu da görülmektedir. Ancak seküler olduğunu söyleyen gruplarda da aynı istismarlar mevcuttur. Hatta Rahmetli Bilge Kral Aliya, hapishane notlarında özgürlük ve cinselliğin olduğu ülkelerde istismar rakamlarının daha ileri boyutta olduğunu yazmaktadır. Benzer açıklamaları Dilipak, resmi rakamlarla yakın dönemde gündeme getirdi. Batı’da kaçırılan çocuk sayıları hiç de azımsanacak ölçüde değil ve korkunç boyutlarda bir çocuk istismarı durumu mevcut. Öyleyse, çocukların istismar edilmesini daha üst pencereden incelemeliyiz ve buna meyleden hasta bireyleri tedavi etmeli ve bu işleri önlemeliyiz. İstismarın birkaç boyutu var, illa ki cinsel yolla olmuyor. Örneğin ruhsal sömürü ve eziyet kültürü de bu konuda çok önemlidir. Bütün bunlar sağlıklı nesiller yetiştirmemiz için hayati önemli konulardır. Yine devam edeceğiz…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
View Comments