islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4835
EURO
36,4767
ALTIN
2.946,74
BIST
9.031,82
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

CEVAPLARINI ARAYAN DİNDARLIK SORULARI

CEVAPLARINI ARAYAN DİNDARLIK SORULARI
16 Kasım 2024 09:50
A+
A-

CEVAPLARINI ARAYAN DİNDARLIK SORULARI

Bir din olarak İslam’ın, bir şekli, bir de o şekle hayat veren ruhu vardır. İbadetler  ve muamelat şekli, iman ve ahlak ise ruhu  simgeler.  Şayet müntesipleri, onun  hem ruhunu, hem  de  şeklini  birlikte yaşıyorsa İslâm,  fert  ve toplum hayatında da yaşıyor; sadece şeklini yaşayıp da ruhunu yaşamıyorsa, toplum hayatında yaşamıyor demektir. Çünkü İslâm’ı yaşatan  ruhtur, o ruh yoksa İslâm,  ruhsuz bir bedene dönüşür.

Dindarlık, “Dine sahip olma, dine sahip çıkma, dini koruma, dini hakkıyla yaşamayı” ifade eder. Tarihi süreç içinde ortaya çıkan bir çok dindarlık anlayışları olmuştur, bunlardan  en yaygın olanı geleneksel, modernist ve popüler  dindarlık anlayışlarıdır.  Bu anlayışların yanında, bir de günümüzde ibadet ettiği halde ahlakî kuralları önemsemeyen ve onlara riayet etmeyen insanların davranışlarını tanımlamak için  üretilen “ahlaksız dindarlık” kavramı  da söz konudur.  Bu da en fazla eleştiri alan anlayışlardan biridir.

Şayet ahlaktan yoksun ibadetler, “ahlaksız dindarlık” olarak  tanımlanabiliyorsa  bunun zıddı olan  ibadetlerden yoksun ahlakî davranışların da “ibadetsiz dindarlık” olarak kavramsallaştırılmasında bir sakınca   olmamalıdır. Zira bu kavram, ahlakın olduğu veya var sayıldığı, ama ibadetlerin yapılmadığı bir davranış tarzını ve anlayışını  ifade ediyor.

Zikredilen bu dindarlık anlayışları ile Kur’an’ın muhtevası  mukayese edildiğinde, bunlardan  her birinin,  hem düşüncede hem de uygulamada Kur’an’ın tenzil yöntemine göre oluşan iman, ahlak, ibadet ve muamelat hiyerarşisine uygun bütüncül  bir dindarlık anlayışı ile  tam  olarak örtüşmediği; eksik ve  parçacı  bir din anlayışını yansıttığı  görülür.  Daha  açık bir ifade ile Kur’an’ın önerdiği  bütüncül dindarlık anlayışı, iman, ahlak, ibadet ve muamelat konularını kapsamakta, dolayısıyla bu konulardan birinin eksikliği,  aynı zamanda eksik bir  din anlayışını da yansıtmaktadır.

Bu nedenle de ahlaktan yoksun dindarlık anlayışında ruhunu  ve özünü kaybetmiş şekilci bir dindarlık söz konusu  olurken; ibadetlerden yoksun dindarlık anlayışında ise sadece  düşünceye ve sosyal ilişkilere indirgenmiş bir dindarlık söz konusu oluyor. Sonuçta ahlaksız dindarlık, ruhsuz bir bedene; ibadetsiz bir dindarlık da bedensiz bir ruha benziyor.  Diğer bir ifade ile birinde ruhsuz bir beden, diğerinde ise  şekilsiz ve bedensiz  bir ruh  hali söz konusu oluyor.

Ahlaksız/ruhsuz şekilci dindarlığa, karakteristik özelliğini veren anlayışın  ise ibadetlerin, bir hayat tarzı olarak algılanması yerine, ödenmesi gereken bir borç olarak algılanmasından kaynaklandığı anlaşılıyor. Zira böyle bir algılama ve anlama, yapılan işlerin, ahlakî  bir zeminde yapılmadığını, ona gereken önem ve değerin verilmediğini, sadece şekil doğruluğuna  önem verildiğini gösteriyor.   Bunun da ibadetlerde ve yapılan işlerde öz ve şekil birlikteliğine gereken önemin verilmesi yerine, sadece şekil doğruluğuna önem  verilmesinden kaynaklandığı  biliniyor .

Bu nedenledir ki Allah Teâlâ da“Onların ne etleri Allah’a ulaşır ne de kanları;  O’na ulaşacak olan sadece sizin takvânızdır”[1]  ilkesini getiriyor ve bu ilkeye  bağlı olarak  da ibadetlerdeki  temel amacın “takva” olduğunu  söylüyor. Hz. Peygamber de “Ameller, niyete göredir[2];   “Din, samimiyettir[3]  sözleriyle ibadetlerdeki ana ruhun ve özün    niyet ve samimiyet olduğunu açıklıyor.

Bu  ayet  ve hadislere rağmen  bazı Müslümanların, namaz kıldıkları, oruç tuttukları, hacca gittikleri ve kurban kestikleri halde,  yalan söylemeleri,  hile ve yalanlarla kazanç  elde  etmeye çalışmaları, kişisel çıkarları için hak-hukuk tanımamaları, kul hakkı yemeleri ve bundan dolayı da vicdan azabı duymamaları, ahlaksız dindarlığın  tezahürleri  olarak görülüyor. Hz. Peygamber de bu tür davranışların Allah katında  bir değerinin olmadığını, “Kim yalan söylemeyi, yalanla iş görmeyi ve cehaleti terk etmezse, Allah’ın, onun yemesini ve içmesini bırakmasına (oruç tutmasına) ihtiyacı yoktur”[4] sözü ile  açıklıyor.

İşlerinde dürüst, davranışlarında ölçülü ve genel ahlak kurallarına riayet ettikleri halde  ibadetlerini kısmen veya tamamen yerine getirmeyen kişilerin ibadetsiz bir dindarlık  anlayışına sahip olmaları  ise bütüncül dinî hayatla uyum içinde olmadığı ve bu açıdan da  sorun oluşturduğu  görülüyor.

Bilindiği gibi ahlak, insanlar arasındaki sosyal ilişkileri düzenleyen ilke ve kuralları içerirken; ibadetler de Allah ile kul arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkiye kulun bağlılığını  gösteren simgeleri ihtiva eder.  Bir diğer ifade ile ibadetler,  insanın Allah’a karşı sevgi ve saygısını  gösteren,  şükran duygularını ifade eden simgesel davranışlar olduğu kadar,  Müslümanın İslâm’a olan mensubiyetinin de bir göstergesidir. Hz. Peygamber’in İslâm’ın beş temel üzerine kurulduğunu ifade eden hadisi, bu bağlamda anlaşıldığında, ibadetlerin konumu ve önemi daha iyi anlaşılacaktır. Zira bu hadiste, İslâm’ın simgesel yönüne dikkat çekilmekte, diğer simgesel yönü olan muamelat ile  bunlara ruh veren ahlâk, yer almamaktadır.  Ama biliniyor ki İslâm, sadece beş şeyden ibaret değil, ahlak ve muamelat da İslâm’ın  temel ilkeleri arasında yer almaktadır. Bu nedenle hadisin muhtevasını, beş şeye tahsis ederek ahlak ve muamelatı dikkate almamak veya görmemezlikten gelmek, bütüncül İslâm anlayışıyla bağdaşmamaktadır.  Burada sorulması gereken sorular şunlar:

Sosyal ilişkileri düzenleyen ahlak kurallarına riayet eden ve bunlara uymak mecburiyetinde olduğunu hisseden insanlar, neden Allah’a karşı sevgilerini ve saygılarını simgeleyen ibadetleri yapmaktan kaçınırlar ve aynı mecburiyeti hissetmezler?

Ya da ibadetlerle Allah’a karşı sevgilerini ve saygılarını gösteren ya da göstermek isteyen insanlar, neden sosyal ilişkileri düzenleyen ahlak krallarına uymazlar ve  bu kuralara  gereken önem ve değeri vermezler?

Veya indirgemeci bir mantıkla dindarlığı, sadece ibadetlere tahsis etmek ile sadece ahlaka tahsis etmek arasında şekil farklılığı hariç dindarlığın mahiyeti ve  özü açısından  bir fark var mı,  diye düşünmezler?  Düşünmeye ihtiyaç hissetmezler?

Bunlar da cevabını arayan sorular.

Prof. Dr. Celal Kırca

MİRATYOUTUBE

MİRATHABER.COM

 

DİP NOTLAR

[1] Hac, 24/37.

[2] Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1

[3] Müslim, İman, 95.

[4] Buhârî, Savm,8.

Yorumlar
  1. Muhammed Bahaeddin Yüksel dedi ki:

    Bam teline dokunan vurucu cümleler: “Sonuçta ahlaksız dindarlık, ruhsuz bir bedene; ibadetsiz bir dindarlık da bedensiz bir ruha benziyor. Diğer bir ifade ile birinde ruhsuz bir beden, diğerinde ise şekilsiz ve bedensiz bir ruh hali söz konusu oluyor. Ahlaksız/ruhsuz şekilci dindarlığa, karakteristik özelliğini veren anlayışın ise ibadetlerin, bir hayat tarzı olarak algılanması yerine, ödenmesi gereken bir borç olarak algılanmasından kaynaklandığı anlaşılıyor.”
    Aslında yazı, baştan sona güzel, isabetli ve hakikat içeren bir muhtevaya sahip. Asırlardır yazılan ve bir anlamda ilmihal diyebileceğimiz Arabî eserlerde her konu gündeme gelmiş ama bunlara ruh verecek olan “ahlak” ve “adalet” konuları hiçbir zaman işlenmemiştir. Sonuçta ortaya ruhtan yoksun bir beden ortaya çıkmış, alnı secdece olan ama yalan-dolanla hemhal olmuş bir nesil ortaya çıktı. Diğer yandan ise, ibadetlerden uzak bir ahlak anlayışı da türeyi verdi. Yazı, bu iki dengesiz yönelimin sorunları ve çözüm önerisini gayret güzel bir şekilde ortaya koyuyor. Hocamıza sağlık, afiyetler dilerim.

  2. Emine KIRCA dedi ki:

    Kıymetli Amcacığım, gerçekten inanılır gibi değil bu ironik durum… Acaba neden bütüncül hareket edemiyor bir çok insan? Ahlaklı olmak hem dini, hem toplumsal, hem de insanı bir davranıştır. İbadetlerimiz de bizlerin Yaradanımızla kuvvetli bir bağ kurarak arif insan olmamızda en etkili ve doğru yoldur. Yaradılış gayemizi anlamak ve var oluşumuzun şükrünü yaşamak sanırım eğitim ve bilgelikten geçiyor. O yüzden Yüce Yaradanımız önce oku ve yaz demiştir. Anlatabilene…

  3. faruk dedi ki:

    selamlar değerli hocam güzel sorular; fakat cevabı nasıl olmalı ki dindarlık ve ahlaki sorumluluk beraber yürümelidir, Gerçekten zor iş sadece şekli ibadetler var, fakat ruhtan yoksun bir hal alıyor hem ibadet hem de ahlakı da içselleştirmiş olan güzel örneklerle beraber tam zıtları da mevcut, neden böyle? Ağaç yaş iken eğilir misali ahlakı önceleyen bir tutarlılık eğitimin ilk adımında başlamalı güzel örnekler çoğaltılmalı özendirmeli hata yapana toplum ve devlet erki gereken cezayı vermeli sıfır hatasız toplum mümkün olmuyor, Galiba insan olmanın hem iyi hem de kötü yönü! Kaleminize sağlık rabbim gayretinizi arttırsın saygılar.

  4. HASAN UNKUN dedi ki:

    İslam tarihçileri peygamber efendimiz(sav)in dönemini Mekke ve Medine dönemi olarak iki döneme ayırmışlardır.Mekke dönemi kalplerin ve ruhun diriliş ve ihyasını ele alırken,Medine dönemi ise iman temeli üzerine bedene hayat veren ruhun ihyası ve gereğince ameli(eylemi)ifade etmektedir.Âyetlerin muhteviyatı da bu kapsamdadır.Ancak iman ve amel birbirinden bağımsız değildir.İman her şeyi halletmiş olmak değildir.Bilakis işbaşı yapmaktır.İman hem tasdim hem samimiyettir.Ameller bu samimiyetle meyvesini verir.Kulun fıtratını tezyîn eder,keyfiyyetini olgunlaştırır.Fıtratını ıslah ile(İslam ile)olgunlaştıran olgunlaştıran kul dokunduğu her şeyi ıslah eder ve bulunduğu ortamı güzelleştirir.Bu gün ümmet iyi bir sınav vermiyor.Evet sünnetüllâhın kaidesi peygamberi bir metotla dirilişi kalplerden başlatmak gerekiyor.Bu gün akabemiz-yokuşumuz,yanlışlarını kendi doğruları olarak sahiplenmiş bir dirençle karşılaşıyoruz.Çok parçaya bülünmüş zıtlıklarla yüzleşiyoruz.Söz dinlemeyen öz eleştiri yapmayan bir kitleye dönüştük.Bu gün ümmet tedirgin ediyor tat vermiyor.Asırlardır bir fetret yaşıyoruz.Bu gün de ümmet olarak ahlak ve muamele sorunu yaşıyoruz.
    Öğrencilerime hep,iman etmek işbaşı yapmaktır derim.Kalite için vasıflı işçi olmak gerekir.Ümmette vasıf-nitelik zayıflayınca dokunduğu her şeye de bir defolu çıktı sunuyor.
    Evet ümmette bir diriliş gerek.Diriliş kalplerden,kalbin ihyasından başlamalı.