islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5356
EURO
36,4311
ALTIN
2.963,19
BIST
9.159,71
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

ÇILGINLIK            

ÇILGINLIK            
23 Aralık 2022 09:30
A+
A-

Modernite, bir yaşam ve düşünce biçimi olarak yaygınlaştıkça birçok değişikliği de beraberinde getirdi. Bu değişikliklerin başında da toplumsal sorunlara çözüm olarak ‘üretilen’ düşünce sistemleri ile siyasal sistemlerdir. İsimlerini sıralayarak mevzuyu düşündüğümüz mecranın dışına çıkarmak istemeyiz. Merhum Cemil MERİÇ’in  ‘idraklerimize giydirilmiş deli gömlekleri’ olarak nitelendirdiği ‘izm’lerden geriye, hayatiyetlerini devam ettiren kaldı mı? Ya da toplumların derdine çare olan kaç tanesi var? Nerdeyse bütün dünyada belli başlı topluluklar dışında bunlara rağbet eden kimseler var mı? Pek çoğu zaten öngördükleri ilgiyi görmediklerinden yalnızca kitaplarda ve bazı zihinlerin ideolojik çöplüğünde kaldılar. Türlerinin son örnekleri ve sembolik olarak birkaç ülkede ismen kalmış olanların egemen olduğu yerlerde de sosyal huzur ve refahtan söz etmek ise nerdeyse imkânsızdır.

Ne oldu? Bunlardan hiç biri mi insanlığın derdine çare olamadı? Hepsi mi sadece belli bir zümrenin refahı için üretildi? Yoksa hepsi, ağababaları kapitalizmin değirmenine su mu taşıdı? Sanki öyle oldu. İdraklere giydirilen deli gömleklerinden insanı mutlu ederken en delirteni her halde kapitalizmdir, dersek yanılmış olmayız. Daha çok bir üretim sistemi olarak ortaya çıkan kapitalizm, üretimle birlikte oluşan konfor düşüncesiyle aşırı tüketimi de körükledi. Tüketimle özdeş bir kavram halini aldı.  Kapitalizm coştukça coştu. Israrla ve bitmek bilmez bir iştahla insanlığa saldıran kapitalizm, bütün gücünü hazdan ve tüketimden almaktadır.  Durmadan tüketen insanlar topluluğu onun en sağlam müritleri olarak kabul edilse yeridir. Dünyayı örümcek ağından ilhamla ’dünya çapında bir ağı’( World Wide Web/www)özellikle son yıllarda kullanarak kontrol eden bu sistem, bir tek bireyin dahi bu tüketim ağının dışında olmasını istemez.

Sahip olduğu her kanalı en iyi şekilde kullanarak insanda sürekli ‘Benim buna çok ihtiyacım var.’  düşüncesini oluşturmak için yepyeni yollar, yöntemler bulur; buldurur kapitalizm. Bu yol ve yöntemlerin başında da özel günler, haftalar belirlemek gelir.  Bir araştırma yapılsa, her halde yılın günlerinin toplamından fazla özel gün ve hafta kutlandığı bilgisine ulaşılır.  Bunların sadece evlerde aile içinde kutlananları göz önüne alınsa nerdeyse her ay için bir etkinliğin bulunacağını söylesek bu asla abartı olmayacaktır. Tabii ki insanların birbirini hatırlaması, hediyeleşmesi güzeldir. Ancak bunun bir alış veriş çılgınlığına dönüşmesi, büyük bir israfa sebebiyet vermesi bizi rahatsız etmektedir.  Bütün bunları da körükleyen reklam sektörüdür. Geçmişte pek rağbet görmeyen sektör, şimdi firmaların en önemli bölümü olarak öne çıkmaktadır. Jacques SEGUEAL’nın 1980’li yıllarda yayınlanan ‘’Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin O Beni Genelevde Piyanist Sanıyor’’ isimli kitabı söz konusu mesleğin geçmişte nasıl algılandığının önemli bir göstergesidir.                        

Üretilen bir malın satılmasını istemek kadar doğal bir şey olamaz. Bunu yaparken yani satış işlemini gerçekleştirirken reklamcıların ürünün olmazsa olmaz bir şey olduğu hissini insanda uyandırmaları ve bu uğurda ürünle alakalı alakasız akla gelebilecek herkesi ve her şeyi kullanmaktan kaçınmamalarıdır bizi rahatsız eden.’ Çılgın, muhteşem, efsane ‘sıfatlarıyla oluşturulan alış veriş günleri toplumsal bir çılgınlığa doğru sürüklüyor insanları. Bir telefonu satın almak için yurt dışına gitmeler, mağazaların önünde sabahlamalar; günler, haftalar hatta aylar öncesinden bir ürün için sabırsızlıkla beklemeler çılgınlık değil de nedir?  Bir ürünü elde etmek için gösterilen çabanın bir kısmı yokluk ve yoksulluk çeken insanlara ulaşmak ve sıkıntılarını gidermek için gösterilse ve bu konuda bir ‘çılgınlık’ yapılsa dünya bambaşka sabahlara uyanmaz mı?

Hayatı kolaylaştıran ürünler elbette kullanılmalı, kullanılacak da. Karşı çıktığımız şey: İsraf. Aynı veya benzer ürünlerin ısrarla ve birden fazla alınması. İhtiyaç olmadığı halde ‘hediye’ adı altında alınıp saklanmasıdır sıkıntı. İsrafı körükleyen de maalesef üretilen özel günler. Çoğu zaman da kutlanan gün ile yapılan alış verişin hiçbir alakası olmuyor.

Saygı, sevgi, hak verme, hakları koruma, hatırlama gibi insani değerleri yaygınlaştırmak için tüketim çılgınlığına ihtiyacımız yok. İhtiyacımız olan, bunları yerinde zamanında ve gereğince yerine getirip onlarla ilgili yapılması gereken bir mücadele varsa onu da hakkıyla yapmaktır. Yaşlılarımızı, kadınlarımızı, annelerimizi, babalarımızı, engellilerimizi, sağlık çalışanlarımızı, öğretmenlerimizi hülasa sevdiğimizi, değer verdiğimizi söylediğimiz kişileri yılın sadece bir günü hatırlayıp kapitalist sistemin değirmenine su taşımak yerine yılın her günü, herkese hak ettiği şekliyle davranmak aldığımız, alacağımız en değerli hediyeden daha kıymetlidir. Tüketim çılgınlığı yerine; doğru, zamanında ve gereğince davranma çılgınlığı içerisinde olmalıyız.           

Sorumluluk sahibi insanlar, hayatlarına çeki düzen verirken birtakım ilkeleri göz önünde bulundururlar. Müslümanım, diyenler için bu ilkeleri belirleme kaynakları bellidir.  Bizim özellikle bu kaynaklara kulak kesilmemiz gerekir.  Bu konu ile ilgili olarak ilk kaynağımız Kur’an’da Furkan suresi 67. ayette davranışımızın nasıl olması gerektiği şöyle ifade edilmiştir:  ‘’Onlar, harcadıklarında ne israf ederler ne de eli sıkı davranırlar. Bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.’’  Başka söze gerek var mı?

EYYUP YÜKSEL

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.