Çin’e dönenler, dünya hakkında bir farkındalığı ve İslami araştırmalarda güçlü bir temeli de ülkelerine taşıyorlar. Bunların pek çoğu, memleketlerinde ve köylerinde hemen imam (veya Çin’de bilindiği şekliyle ahong, Farsça akhund kelimesinden) olarak görev almayı umut etmektedir. Fakat topluluğun dini liderlerinin, Çin’e dönenlerin yabancı eğitim almalarından etkilenmiş olmalarına rağmen, geleceğin imamları olacak bu kişilerin kendi toplulukları ve ihtiyaçları hakkında bir anlayış edindiklerinden emin olmak istemeleri sıklıkla görülen bir durumdur.
Dini kimliğin çoklu aşamaları ve yüzleri hakkında artan farkındalığın son bir göstergesi, Çin’deki dini eğitimli Müslümanlar arasındaki etnik ve dini kimlik arasında ayrım yapma eğilimidir. Geçmişte, birisinin Müslüman olup olmadığını sormak isteseydiniz, onların “Hui” olup olmadığını sorardınız. Teknik olarak, Hui yalnızca etnik kökene atıfta bulunur, ancak bu, dini kimlikle birleştirilmiştir. Şu anda, Çinli Müslümanlar çok bilinçli bir şekilde birinin “Hui” olması ile Müslüman olması arasında ayrım yapacaklardır. Örneğin, şimdi cevap, “Evet, onlar Hui ve aynı zamanda Müslümandırlar.” veya “Onlar Hui ama Müslüman değiller.” olabilir.
İnsan Hakları Noktasındaki Endişeler: Kültür Devriminden 11 Eylül Sonrası Teröre Karşı Savaşa
11 Eylül’ün ve ABD’nin bunu takip eden “teröre karşı savaş” söyleminin hemen sonrasında, Çin hükümeti Sincan’daki Müslümanların yaşamlarını daha fazla kısıtlama noktasında hiç zaman kaybetmedi. Çin, Sincan’daki ayrılıkçı gruplar ile uluslararası terör ağları arasında geniş bağlar bulunduğunu iddia ederek, “teröre karşı savaş”a verdikleri “destek”lerini, Sincan’daki devlet politikalarına karşı her türlü halk direnişine yönelik yaygın bir saldırı için gerekçe olarak kullandı. Sincan’daki (kuzeybatı Çin’deki en büyük Müslüman etnik grup) Uygurlar, devlet tarafından her zaman şiddetli siyasi, dini ve kültürel kısıtlamalarla karşı karşıya kaldıkları için, “teröre karşı savaşın” onlar üzerinde ciddi bir etkisi olabileceği endişesi hemen dile getirildi. Çin’e 2001 yılının kasım ayında yaptığı bir ziyarette, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Mary Robinson, “Çin’i, etnik azınlık gruplarını bastırmak için Amerika liderliğindeki terörizme karşı kampanyayı kullanmaması konusunda uyardı.” Ne yazık ki Çin bu tür uyarılara kulak asmadı. Ayrıca, Çin’in Sincan’daki giderek artan sert politikaları, Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage’in Pekin’e yaptığı resmi bir ziyaret sırasında, 2002 yılının ağustos ayında yaptığı açıklamayla uluslararası destek kazandı. Amitage, Bush yönetiminin, belirsiz bir Uygur grubu olan ETIM’in (Doğu Türkistan İslami Hareketi) “terör örgütü” olarak listelenmesi yönünde Pekin’in talebini kabul etmeye karar verdiğini söyledi. Bu grup o kadar küçük ve o kadar belirsizdi ki, alandaki uzmanlar bile onu hiç duymamıştı. Yine de bu grubun uluslararası terör örgütleri listesine alınması, Çin’in de uluslararası terör gruplarının bir kurbanı olduğu ve bu nedenle “teröre karşı savaş”ın önemli ve aktif bir katılımcısı olacağı anlamına geliyordu.
Çeviren: Zehra Kaya
Kaynak: Islam in China, Jacqueline Armijo; Asian Islam in the 21st Century kitabındaki bir makaleden hazırlanmıştır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…